Yaz sonunda İzmir Enternasyonel Fuar’ında Mabel Matiz’in “Ya Bu İşler Ne” parçasını ilk defa dinledim. Parça hoşuma gitmiş olmalı ki eve geldiğimde internetten şarkıyı aradım. Klibi çekilmişti. İlk başta merak ederek klibi açtım ama sonuna kadar izler miydim? Bilmiyorum. İzledim. Çünkü klip kendini izletiyordu.
İlk olarak, Mabel Matiz ve ekibinin klibi hazırlarken dikkat süresinin azalmasını aşmaya çalıştığını düşündüm. Çünkü ne de olsa her üç beş saniyede bir kompozisyon değişiyordu.
Carpe Diem
Her şeyin hızla eskimesinden bahsediyorduk. Bir olayın güncelliğini yitirmesi o kadar hızlı gerçekleşiyordu ki, geçen zamana anlamsızca bakıyorduk. O olay geçen hafta mı olmuştu? Geçen ay oraya mı gitmiştik? Henüz o kadar mı geçmişti!? Aslında bundan biraz şikayetçiydik. Ah! Bu baş döndürücü hızla geçen her şey…
Carpe diem’e ikna olmuştuk olmasına da bir şey vardı. Hakkını vermesek, üstünde biraz daha durmak için çaba sarf etmesek, kıvamını önemsemesek, yoğunluğu iyi ayarlamasak; telvesi abartılmış kahveye, sulu sepken yağan kara, imamın abdest suyu gibi çaya benziyordu bu içinde kalmaya çalıştığımız an’lar.
Hoş, ben şimdi niye bir topluluk adına konuşur gibi yazıyordum? Bunun sebebi olsa olsa çevremdeki insanlarla sürekli yaptığımız bunun benzeri muhabbetler olmalıydı. O zaman sanırım biraz daha bakmak gerekiyordu. “Ya Bu İşler Ne” biraz daha bakmak için eğlenceli bir klip.
Bilinçaltı mı?
Anın kısalığı ve geçiciliği karşısında duyulan lezzeti muhakkak ki kıvam belirliyor. Eğlence sektörü için üretilmiş bu klibi de izlenir kılan, hızla değişen kompozisyonların kıvamının yerindeliği. Yorucu ya da sarsıcı değil, büyük bir anlatı çerçevesinde bir araya gelmese de olur dedirtiyor. Bunun yanında bilinçaltı kodlarına seslenen birçok öğe var.
İlk sahne, sarışın, mavi gözlü, Brütüs kılıklı bir büstle başlıyor. Büstün çevresinde kırmızı ojeli uzun tırnaklar dolaşıyor ve bu tırnaklara sahip olan elin her parmağında taşlı yüzük var. Kitsch olduğu da düşünülebilecek bir sahneyle mi karşı karşıyayım diye düşünürken çok farklı bir bağlama oturuyor. Kırmızının temsil ettiği ayartıcılık, kışkırtıcılık ve iddialılık, metroseksüel ve ezen aklı ve hatta diyebilirim ki; egemen algıya göre “üstün ırkı?” temsil eden adamın kafasını kurcalıyor. Brütüs’ün kafası bir medyumun küresi mi? Yoksa kendini “arzu” fikrinden alamayan bir fani mi bilinmiyor. Zaten hızla değişen kompozisyonun akışında bu fikirlere de bunları düşünmeye de yer yok.
Bilinçaltı kodlardan bahsetmeye devam edildiğinde, birkaç saniye ileride tül çorapları, yüksek topuklarıyla, doğal ve rahat sallanan ayaklar görülebilir. Yüksek topukların işaret ettiği imgelerden, çevrilen dünya küresine geçilir. Mabel Matiz şarkıyı söylemeye başladığında klip bu eksende dönüyordur. Kendisine uzatılan gülü koklar ve söylemeye başlar.
Gül mü bülbül mü?
Çevrilen küre zihnimizde döne dursun. Aslında dünya, aşksız pek de matah bir yer değildir. Ya da şarkılar çoğun bunu söyler. Aslında aranan hep bir yer değil, âşıkla maşuk arasındaki ilişkidir. Klip de, gülle bülbülün Pop Art bir yorumudur aslında.
O zaman dans
Mabel Matiz’in klip içinde klip olarak bakılabilecek, dans performansı, kırmızı kostümü ve siyah fonuyla oldukça dikkat çekici teatral bir anlatım. Otuz üç saniyelik bu dans, Nesimi’nin, “Kah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi, kah inerim yeryüzüne seyreder alem beni,” dizelerini çağrıştırıyor. Göğe çıkaran da yere indiren de yürekten gelmiyor mu?
Pop Art
“Malzemesini gündelik nesnelerden alan, hayatı bir anlamda hammadde gibi işleyen Pop Art sanatı, adı üstünde popüler olanın sanata dönüşmesini ifade ediyor.”* Klipte Pop Art’ın olanakları, renk seçiminden, kostümlere, objelerden, fonlara her yerde yeşeriyor. Böyle olunca da parlak renklerin, göz alıcı desenlerin fonunda, fonla uyumlu kıyafetlerle Mabel Matiz var. Klipte Matiz’den başka kimse yok. Sadece eller, ayaklar ve objeler.
Aynı zamanda oryantal göndermelere harmanlanmış. Doğunun masalsı yanı, klipte Pop Art’la bütünleşmiş. Top havuzunda küstah bakışlar atmak, o çocuksu yan, su tabancalarıyla tehdit edile dursun, paraya eyvallah demeyen gangster rolünü sergilemek de klibin meskeni Pop Art imgelerin büyülü dünyasında mümkün. İşte bunlar hep çağımız.
Bir klipten aşka ve hayata dair felsefe yapması beklenemez. Yapabileceği şey sanatın imkânlarıyla, yüksek bütçeler olmasa da güzel işler ortaya koymaktır. “Ya Bu İşler Ne,”nin anın geçiciliği karşısında bıraktığı yoğunlaştırılmış tadıyla bunu başardığı söylenebilir.
*Alıntı, http://www.brandlifemag.com/pop-artin-tarihine-yolculuk/ sayfasından yapılmıştır.