Yıllardır ailemin bir parçasının yaşadığı Ege’de küçük bir yerleşim yeridir Didim. İonia’ya bağlı kehanet merkezlerinden biri olan Apollon Tapınağı da bu ilçemizde bulunmaktadır. Çevresine yaydığı etkileyici auranın cazibesine kapılıp Didim’e her yolum düştüğünde uğramaya çalışırım. Aklımda kalan ilk Medusa heykelini de orada gördüğümü sanıyorum. Medusa’nın kendisi hakkında düşünmeye çağıran bir yanı var: Sunulanla yetinmeyi kabul etmeyen bir yan. Bu yazı, bu yanı görünür kılmak için yazılmıştır.
Bilinen haliyle Medusa
Medusa’nın genel olarak bilinen hikayesi; ona bakanları taşa çeviren, yılan başlı, korkunç bir kadın figür olduğu yönündedir. Merak edip incelendiğinde Medusa’nın, “Tanrıça Athena’nın düşmanlığını kazanan ve ölümlü olduğu için kahraman Perseus tarafından başı kesilerek cezalandırılandırıldığını söyler. Fakat böyle bir figürün “Anadolu’daki birçok bölgede inşa edilen yapıların dekorasyonunda yoğun bir şekilde kullanıldığı tespit edilmiştir. Medusa bezemesinin mimari yapılarda yalnızca doldurma motifi olarak kullanılmadığı, ölümsüzlüğü ifade eden kutsal bir figür olduğu, aynı zamanda betimlendiği yapıyı kötü gözlere/olumsuzluklara karşı koruyan, zaferi ve başarıyı temsil eden sembolik bir ifadesinin olduğu düşünülmektedir.”
Bu böyle düşünüle dursun, Medusa efsanesinin katları açıldıkça karşımıza, aslında onun güzeller güzeli üç kız kardeşten biri olduğu, Poseidon’la birlikte olduğu (ya da birlikteliğe Poseidon tarafından zorlandığı) gerekçesiyle Athena tarafından cezalandırıldığı öğrenilir. Bazı anlatılar, güzelliğiyle çekici olan Medusa’nın Athena tarafından artık karşısında kimsenin duramayacağı kadar güçlü (ve bir o kadar da çirkin) bir hale getirildiğini söyler. Güzelliği dillere destan, çekici Medusa, bu güzelliğinin kurbanı olurken, çirkin ve güçlü, ona her bakanı taşa çeviren bir silaha dönüştürülmüştür. Bu bile bir ölümlü olan Medusa’nın mitoloji panteonunun kurbanına dönüşmesini engellemeyecektir. Bu güçlü silah, Perseus tarafından etkisiz hale getirilir. Tek başına mitolojideki bu hali bile etkileyici bir anlatıdır ama isterseniz biz biraz daha derinlere inmeye devam edelim. Derinlere inerken de yolumuzun kapısını Brecht’tin bir şiiriyle açalım isterim.
Okumuş Bir İşçi Soruyor
Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?
Kitaplar yalnız kralların adını yazar.
Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?
Bir de Babil varmış boyuna yıkılan,
kim yapmış Babil’i her seferinde?
Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar
altınlar içinde yüzen Lima’nın?
Ne oldular dersin duvarcılar
Çin Seddi bitince?
Yüce Roma’da zafer anıtı ne kadar çok!
Kimlerdir acaba bu anıtları dikenler?
Sezar kimleri yendi de kazandı bu zaferleri?
Yok muydu saraylardan başka oturacak yer
dillere destan olmuş koca Bizans’ta?
Atlantik’te, o masallar ülkesinde bile,
boğulurken insanlar
uluyan denizde bir gece yarısı,
bağırıp imdat istedilerdi kölelerinden.
Hindistan’ı nasıl aldıydı tüysüz İskender?
Tek başına mı aldıydı orayı?
Nasıl yendiydi Galyalılar’ı Sezar?
E bir aşçı olsun yok muydu yanında?
İspanyalı Filip ağladı derler
batınca tekmil filosu.
Ondan başkası ağlamadı mı?
Yediyıl Savaşı’nı 2. Frederik kazanmış?
Yok muydu ondan başka kazanan?
Kitapların her sayfasında bir zafer yazılı.
Ama pişiren kim zafer aşını?
Her adımda fırt demiş fırlamış bir büyük adam.
ama ödeyen kimler harcanan paraları?
İşte bir sürü olay sana
Ve bir sürü soru.
Soruların beslediği bir başka eser
Luciano Garbati, Floransa Signoria Meydanı’ndaki Medusa’nın Başını Tutan Perseus heykeline bakar ve bir soru sorar: “Acaba zaferi kazanan Medusa olsaydı heykel nasıl olurdu?”
Yaptığı görsel viral olur -ki belki daha önce görmüşsünüzdür- ve Medusa, Perseus’un aksine onun kesik başını kaldırıp göstermektense sadece kararlı bir ifade ile durmaktadır. Etkileyici bu çalışma, bizi konu üstüne yeniden ve yeniden düşünmeye çağırır.
Böylece, “sanatçı, Medusa’nın canavar olarak karakterize edilmesini hazmedemez ve onu tekrar gündeme” taşır.
Peki, Medusa’nın gerçek hikayesi
Anadolu dediğimiz topraklar, adına uygun bir diyarken eskiden, köklerinde, geçmişinde, eskisinde Ana Tanrıça kültü varken kimdir acaba Medusa? Acaba yine güzelliği dillere destan bir hatun kişi midir? Yoksa bir Amazon mudur daha eskilerde? Vikipedia’ya göre; “Amazonların Pontus bölgesinde yaşadıkları söylenir, bölge günümüzde Türkiye sınırları içinde Karadeniz kıyısındadır. Burada kraliçeleri Hippolyta önderliğinde bağımsız bir krallık kurarlar. Amazonların birçok kenti kurdukları iddia edilir, bunlar arasında Ephesus, Sinope, Paphos ve Smyrna sayılabilir.” Buralarda bazı kavramlar hep karışık, yeri gelmişken söylemek isterim; kadınların kurduğu krallık da bu karışık kavramlardan biri (kral/krallık, kraliçe/kraliçelik?) tıpkı Medusa’nın yılan saçları gibi… Peki Medusa’nın saçları, başındaki yılanlar kötüyü temsil ediyor mu gerçekten? Tüm kozmogonide yılan, sonsuz yaşam ve şifayla da eşdeğerken… Bu kadar sahiplenilmesinin nedeni de biraz bu yanında gizli, “Medusa’nın, kötü niyetli kişilere ölümü sunarken, ihtiyacı olan kişilere ölümsüzlüğü vaat eden bir figür olduğu” düşünülmekte aslında. Bu nedenle Didyma gibi bir kehanet merkezinde bile bir koruyucu olarak heykeli bulunmakta. Belki de Yunan, Roma iktidarını kurarken buraların egemen söylemini de kendi işine geldiği şekilde değiştirmiş ve şifayı ve ölümsüzlüğü simgeleyen bir şaman kadın da olabilecek Medusa’yı, dişil cazibesi ile Poseidon’u (ne de olsa Poseidon, deniz tanrısı) bile etkileyecek bir kadına, bir ayartıcılık sembolüne dönüştürmüştür. Bununla da yetinmemiş, onu Athena tarafından lanetlemiş, bu da yetmemiş Perseus tarafından başını kestirmiştir. Tümüyle yok etmediği ya da edemediği Medusa’ya kendi görüşüne uygun bir don biçerken anlatıyı bu haliyle kabul etmek istemeyen sadece sanatçı Luciano Garbati midir?
Didim sahilde dev bir Medusa heykeli, önünden geçen kalabalıkları seyir halindedir. 2021 yılında yerine yerleştirilen ve Olgaç Demirkol tarafından yapılan heykel beyazın baskın olduğu, altın yaldız süslemeli bir heykeldir.
Heykelin kaidesinde Türkçe ve İngilizce Medusa efsanesi anlatılır:
“Güzeller Güzeli Medusa
Klasik mitolojiye göre Medusa bütün tanrıları kendisine aşık edecek, bütün kadınları kıskandıracak bir güzelliğe sahiptir. Güzellikte ona rakip olacak bir kadın yoktur. Zeka tanrıçası Athena’ya ait bir tapınakta yaşar. Denizler tanrısı Poseidon, Medusa’ya aşık olur, O’na olan tutkusuna yenik düşer ve Athena’nın tapınağında ona zorla sahip olur. Athena kendisini aşağılanmış hisseder, kıskançlık ve sinirden Medusa’yı lanetler. Her saç telini yılana, yüzünü ifrite çevirir ve sürgüne yollar. Fakat bununla yatışmayan Athena kardeşi Perseus’la işbirliği yapar ve Perseus kılıcıyla Medusa’yı öldürür. Medusa’nın lanetli halini simgeleyen rölyef 5 km yukarıda bulunan Apollon Tapınağı’nda bulunmaktadır.”
Evet, bu anlatı, bir zamanlar bu topraklarda egemen olan Klasik mitolojinin tekrarıdır. Olumlu yanı heykelin lanetten önceki Medusa’yı yansıtıyor olmasıdır. Bir canavara dönüştürülmeden önceki halini yansıtmayı seçmenin altında umarım bir felsefi tartışma da yatıyordur. Onun henüz erkek egemen akıl tarafından mutasyona uğratılmadan öncesinde sergilemek umarım doğru tartışmalar çerçevesinde şekillenmiştir. Eğer böyleyse bu güzel bir adımdır.
Adım adım Medusa’dan
İnsanlığın ortak hafızasının bir ürünü olan mitoloji, “ait oldukları toplumların değer yargılarını ve yaşam biçimlerini doğrudan ve dolaylı olarak yansıtarak kolektif/ortak bir bilincin oluşmasını sağlamıştır. Hakikatlerin yaratımı bu sayede gerçekleşmiştir. İyinin, kötünün, güçlünün ve zayıfın karşılığı dilden dile, kulaktan kulağa mitler, efsaneler ve hikayeler aracılığıyla yayılmıştır. Bu hikayeler birçok konuda olduğu gibi, toplumlardaki cinsiyet normlarının biçimlenmesi ve kadınlık kavramının kurgulanışına da etki etmiştir çünkü hikayelerde kullanılan kavramlar sosyo-kültürel yaşamla doğrudan bağlantılıdır” diye ifadelendirir Kara. Onun da altını çizerek belirttiği üzere, ana akım tarih yazımı kadını görünmez kılmıştır. Görünmez kılamadığı kadınlarıysa canavarlaştırma yolunu seçmiştir. Tıpkı cadı avlarında olduğu gibi Medusa da bu anlatıların biçimlendirdiği bir figürdür.
Yine Kara’dan aktarırsak, “Yılan sembolü üzerinde durduğumuzda, yılanın neredeyse bütün antik kültürlerde ruhu, yeniden doğuşu, aydınlanmayı ve dönüşümü sembolize ettiğini görmekteyiz. İnsanın benliğinin sonsuz değişimini sembolize eder. Medusa’nın yeniden yaratılmasında yılan gibi güçlü bir sembolün kullanılması tesadüf değildir. Asırlardır korkulan fakat bir o kadar da merak uyandıran bu hayvan, Medusa efsanesinde ‘küllerinden doğmayı’ ifade etmektedir. Düşmanlarına korku salarken bir yandan da biçimsel ve ruhsal değişimini temsil eden yılan aynı zamanda tıp alanında ‘iyileştiriciliğin’ sembolüdür.”
Güzellik ve çirkinlik gibi olmazsa olmaz diye sunulan ikiliklerdense birliğin gücüne inanlardanım, bu nedenle yılan başlı Medusa’yı da güzeller güzeliyken, bir ayartıcı olarak, saldırıya uğrayan, lanetlenen ve en sonunda da yok edilen bir imge olarak değil; klasik mitolojinin buram buram güç odaklı söylemlerine direnen bir kült imge olarak okumayı severim. Belki şifacılığı temsil eder, belki şamanlığı, belki de sonsuz yaşam içinde değişen anlatılarla yeniden ve yeniden yaratılan insanlık hafızasında bu şekilde yer almasına direnen ortak bir bilinçaltını, bu toprakların bilinçaltını, kadının henüz erkeğin gölgesinde yok edilmediği, bize, özümüze daha yakın zamanlardan kalan kolektif bilinçaltının bir arketipi olabileceğini düşünmek hoşuma gider. Antikitenin koyduğu kap Medusa’ya çoktan dar gelmeye başladı. Söylenceyi bu haliyle kabul etmeyenler çoğalıyor.
“Güçlü kadınlardan korkarız. Onlarla alay eder, onları kötü karakter ilan ederiz çünkü onları yenemeyiz. Medusa’nın hikâyesi korktuğumuz, bize meydan okuyan ve belki de bizden üstün olan tüm kadınların nasıl bir bir kötü ilan edildiğiyle ilgilidir. Kötülük görecelidir” demiş Felin Aydın, kendisine katılıyorum.
Henüz yazıyı kullanmayan ya da bıraktığı eserler yeni gelen işgalci güçler tarafından yok edilen ya da tahrif edilen bir Medusa’nın içinde yaşadığı yüksek bir medeniyet hayal etmek de mümkün. Ne de olsa buraların insanları egemen güçlerin istek ve beklentileri doğrultusunda sürekli değersizleştirilek, oryantalist bir bakışa sığdırılmaya ve bir ezilen gibi yaşamaya mahkum ediliyor. Zihnimizi o kalıba sığdırmaktansa böylesine zengin bir coğrafyanın hayallerimizi beslemesine izin vermek de olası.
“Kendini beğenmiş okurlar, sorumlu yazı işleri müdürleri ve büyük patronlar gerçek kadın metinlerinden -dişil deneyimlerden hazzetmezler. Bu onları korkutur” diyor Toprak’ın çevirisiyle Cixous. Donovan’dan aktaran Kara da: “Dünya ve gerçeklik eril bir bakış açısından tanımlandığı için, kadınlar dünyayı sökmeli ve yeniden kurmalıdırlar. Bu, ancak ortak bir ‘re-vizyon’ çabasıyla yapılabilir” diyor. En üst eşitliğin, salt insan olmaktan kaynaklanan ama insan olmanın da ezen, yok eden, tahrip eden, sömüren olmakla bir tutulmadığı hatta tüm bu kavramların değerini yitirdiği güzel gelecek düşleriyle yazımı bitirmek istiyorum. Sağlıcakla kalmanız dileklerimle.
Alıntılar ve kaynaklar:
Felin AYDIN, Feminizm ve Medusa Üstüne, Hélène CİXOUS- Medusa’nın Kahkahaları- Çeviren: Ali Toprak, Burcu KARA- MİTOLOJİ VE TOPLUMSAL CİNSİYET: ŞAHMERAN MİTİ BURCU KARA, Medusa heykeli yerine konuldu, Yılmaz Kolancı, B. (2020). “Anadolu’da Roma İmparatorluk Dönemi Mimari Bloklarında Medusa Bezemesi” Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı 40, Denizli, ss. 81-104