Modernleşen toplum, geleneksel düşünüş biçiminden uzaklaşıp daha radikal kararlar almayı gerektirmektedir. Toplumu yönlendiren kararların bir bölümünü ekoloji ve buna bağlı sorunlar ve riskler belirlemektedir.
Geleneksel toplumdan modern topluma geçişte bireyler özgürleşmiş ve toplum baskısından kurtularak bağımsız olarak karar vermeye başlamıştır. Bu durum risklerden korunmanın da ancak bireysel çabalarla mümkün olabileceği sonucunu doğurmaktadır. Modernliğin kendi içinde modernleşmesi denilen “tepkesel modernleşme” kavramı ve buna bağlı oluşan toplum, bireysel özgürleşmenin yanında bilim ve teknolojiye de kuşkucu bakmaktadır. Buna göre; bilimin sunduğu veriler, bilim insanlarının yorumlayış biçimlerine göre farklılık göstermektedir. Bu noktada önemli olan husus, bilimsel verilerin yanında toplumun da bu sorunları nasıl algıladığıdır.
Bireylerin tepkesel modernleşme sürecinde özgürleşmesi, toplumdan soyutlanıp bireysel kararlarını verebilmesi bir yana, teknolojiye ve onun sunduğu olanaklara bu denli bağımlıyken -tarımsal üretimlerin dahi endüstriyle gerçekleştiği bir toplumda- özgürlük ne derece mümkün olabilir? Özgürlük salt toplumdan ve onların değer yargılarından soyutlanarak sağlanamaz. Ekonomik ve sosyal kaygılar da insanların özgürlüğünün önünde bir engel teşkil etmektedir. Dolayısıyla doğaya dönmek, -her ne kadar doğayı yitirme noktasına geldiysek de- sanıldığı gibi geleneksel anlayışa geri dönmek değil, aksine doğayla bütünleşerek özgürlüğümüze kavuşmak ve belki de yitirilen doğanın son çabalarla hayata döndürülmesi olacaktır. Elbette bu dönüşün kalıcı etkiler yaratması, toplumsal ve siyasal zemine oturtulduğu taktirde mümkün olmaktadır. Aksi halde, bireysel çabadan öteye gidemeyecektir.