Dünyanın varoluşundan bu yana, doğa yaşamın kaynağı olarak görülmüştür ve bu anlayış devam ettiği sürece, çeşitlilik ve sürdürülebilirlik tüm canlıların yaratıcılığıyla beslenmiş ve gelişmiştir. Doğanın yaşamın kaynağı olarak görülme süreci aynı zamanda doğa ile bütünleşen kültürel süreci de yaratmıştır. Son yıllarda ortaya çıkan monokültür akıl; doğa ile bütünleşen sürecin aksine, hayvanlar, bitkiler ve doğa üzerinde “fikri mülkiyet”ini ilan etmekte ve farklı bir sahiplik, kölelik ve kontrol sürecini beraberinde getirmektedir. Buna karşılık doğa ile bütünleşen süreç, aidiyetlik bağı/hissi (canlıların doğaya aidiyeti, bitkinin toprağa aidiyeti gibi) üzerinden şekillenmektedir. Sahip olmak ya da kontrol etmek kavramları başlı başına bir zorlamanın işaretidir. Burada, monokültür aklın, çeşitliliği yok etmesiyle gelişen süreçte doğa, hayvanlar, bitkiler ve hatta insanlar üzerindeki tek tipleştirme bağlantısı ele alınacaktır.
Monokültür akıl, bugün çok belirgin şekilde hayvanlar ve bitkiler üzerinde ilan ettiği fikri mülkiyet hakkı ile doğanın birer parçası olan bu canlıları tamamen insan aklının bir ürünü olduğunu iddia etmektedir. Nitekim monokültür akıl, doğanın ve yaşamın hem çeşitliliğine hem de yaratıcılığına ilk ve en büyük darbeyi bu şekilde vurmaktadır. Yaşamın çeşitliliğinden bahsedebilmek için öncelikle kültürel çeşitliliğin varlığından bahsedebilmemiz gerekmektedir. Tüm toplumsal süreçlerin doğa ile bağlantısının yadsınamaz gerçeği de burada bir kez daha tasdik edilmiş olur.
Monokültür akıl, genetiği değiştirilmiş tohumlar ile bu tohumların ekilmesi için alan yaratmak maksadıyla önce doğayı acımasız bir “hizalama” çabasına girişir. Nitekim genetiği değiştirilmiş tohumlar (her ne kadar tersi iddia edilse de) her bölgeye uyum sağlamamakta ve durum böyle olunca da “doğayı tohuma uygun hale getirme” süreci başlamaktadır. Gerek tarım alanı açmak için ormanların tahrip edilmesi gibi doğrudan gerekse yanlış sulama tekniklerinde ısrar edilmesi sonucu sudan yoksun kalan bölge fauna ve florasının olumsuz etkilenmesi gibi dolaylı süreçlerle olsun, monokültür akıl çeşitliliği son derece olumsuz etkilemektedir.
Bunun yanı sıra geleneksel kültürlerin en önemli simgelerinden biri gıda çeşitliliğidir. Öyle ki yeryüzünde her coğrafyanın “oraya özgü”lüğü atfedilen bir gıda üretim, sunum ve tüketim biçimi mevcuttur. Monokültür zihin, yerel gıda çeşitliliğine neredeyse aşağılık bir rol atfederek geleneksel gıda üretim biçimlerini dışlamaktadır. Dünyanın her yerinde iki büyük firmanın gazlı içeceklerinin yanı sıra paketli ürünler (cipsler başta olmak üzere) zenginlik göstergesi olarak yansıtılmaktadır. Ayrıca bu ürünler tatlarının herkes tarafından her zaman beğenileceğinin garantisini de vermektedir. Monokültür akıl, yerel gıdanın beğenilmeme ihtimali çok büyük bir risk olarak yansıtmaktadır.
Hayvanların insan aklının bir ürünü olarak görülmesi, aynı zamanda hayvan sömürüsünün dünya tarihi kadar eski olduğu dünyamızda bu sömürünün artmasına aynı zamanda acımasızlığı, vahşeti ve şiddetin her türlüsü gibi son derece vahim kelimeleri de eklemektedir. Burada hayvanların zulmünün bambaşka bir boyuta taşındığını gösteren gerçeklerden biri üzerinden değerlendirme yapmak gerekmekte. Bu noktada monokültür aklın fikri mülkiyet çemberine yerleştirdiği genetiği değiştirilmiş hayvanların pet shoplarda hatta market raflarında; huyunu dahi seçebildiğimiz (sevecen, uysal, oyuncu ve benzeri), memnun kalmazsak iade edebileceğimiz (garantili) ve son olarak satın aldıktan sonra paketini ilk açanın biz olduğumuz, paketi açıldıktan yaklaşık yirmi dakika sonra yaşamaya başlayan, son kullanım tarihleri olan hayvanların piyasaya sürüldüğü ile ilgili haber son derece ürkütücü gelmiştir hepimize. (1)
Bu konu ile ilgili tartışmalar süredursun, canlıların doğal gelişim süreçlerinin monokültür akıl tarafından hiçe sayılmasının en büyük örneği olarak zihnimize kazınmıştır. Tamamıyla satış için ortaya konan bu monokültür ürünü, aynı zamanda tercihlerinde tek tipleştirildiği bir çağı da yansıtmaktadır. Öyle ki bir ya da birkaç özelliğin genetik oynamalarla yüklendiği hayvanlar arasında tercih yapmak zorunda bırakılan müşteriler, “tam aradıkları”nı satın aldıkları zaferiyle tercihinin tek tipleştirildiği sürecini aklının ucuna dahi getirmemektedir. Çünkü üretilenlerden herhangi birini tercih etmek tamamen kendi özgürlükleridir.
Küresel pazar odaklı üretilen ve tüketilen her ürünün tek tipleşmesini sağlayacak yegâne unsur üretim sürecinin tek elden yönetilmesidir. Monokültür akılca yönetilen bu üretim süreci daima tek tiplidir ve yukarıdan (en güçlü) aşağı doğru (en zayıf) şekillenmiştir. Bu yönetim sürecinde, yukarıdakiler yani süreci yönetenler daima dayatmacı iken, aşağıdakiler yani yönetilenler daima dayatmaya ve tahakküme maruz kalanlar olmaktadır. Sürecin tersine şekillenmesi mümkün olmadığı gibi şiddet ve baskının yoğun olduğunu söylemek mümkündür.
Monokültür akıl, insanların yaşamlarında da son derece derin ve kısa sürede anlaşılamayacak olumsuz etkilere sebebiyet vermektedir. Bilindiği üzere her insanın bir birey olarak kabul edildiği ve diğer canlılardan üstün niteliklerinin daima vurgulandığı dünyada, birey olma sıfatının yok edilişini simgeleyen ve herkesi neredeyse “birbirinin aynısı” haline getiren şey; monokültür akıldır. Monokültür akıl farklı fikir, inanç ve kültürlere karşı son derece kör ve dışlayıcıdır. Günümüz dünyasında neredeyse tüm insanlar, birkaç büyük fast food firmasının yiyecekleri ile beslenmekte, iki büyük gazlı içecek firmasının içeceklerini tüketmektedirler. Giyim – kuşam konusunda ise neredeyse birbirinin türevi/tekrarı olan ve günümüzde şıklık simgesi olan deriden ve kot kumaşından yapılan giyecekleri giymektedirler. Bunlar, monokültür aklın insanların nasıl tek tipleştirdiğinin en gözle görülür örnekleridir.
Doğayı ve canlıları oligarşik bir biçimde kontrol etmek için doğal çeşitliliğe adeta savaş açmış monokültür akıl, doğayı kimsesizleştirmekte kılmakta yahut doğanın kimsesiz kalmasını fırsat bilmektedir. Bizler, doğanın kimsesiz olmadığını monokültür akla ağaçların ve derelerin, toprağın ve güneşin, yağmurun ve gökkuşağının, köpeklerin ve kuşların, tohumların ve gıdanın, farelerin ve sincapların, balıkların ve denizin, kısacası doğanın çeşitliliğini var eden her öznenin kendinden değerini hatırlatarak gösterebiliriz.
(1) Genetiği değiştirilen evcil hayvan haberi için tıklayınız.
Başlık Görseli: Mario S. Nevado