Elazığ’da; 15 yaşındaki bir kız çocuğunun 7 yıl boyunca, yani 8 yaşından itibaren, 9 kişi tarafından cinsel istismara maruz bırakıldığı ortaya çıktı. Aralarında 70 yaşında birinin de bulunduğu sanıklar hakkında “nitelikli cinsel istismar” suçundan dava açıldı. Öz abisinin bile tecavüzüne uğrayan kızın annesi ise “Suç kızımdadır” açıklaması yaparak akıl tutulmasının boyutlarını gözler önüne serdi.
Elazığ’ın Karakoçan ilçesine bağlı bir köyde; bir jandarmanın tesadüfen ortaya çıkardığı olay bizlere; geçmişi gözden geçirmeyi, bugüne iyi bakmayı ve geleceğe umut beslemek için bazı yatırımlar yapmamız gerektiğini, tekrar, belki on bininci defa yüzümüze, hızla çarpıyor, bir tokat gibi! Sürekli tekrarlanan bu olay, çoğu zaman adaletin bile atmadığı tokadın artık atılması mecburiyetini açığa çıkarıyor. İçsel bir şiddet gerek, caydırması gerek birilerinin bu sapıkları, çocuklardan uzak tutması gerek!
Annesi ile birlikte bütün köy halkı sessiz kaldı küçük kızın tecavüzüne, tam 7 yıl. Haftada 1 kere en az bir kişinin tecavüzüne uğrayan bu çocuk sizce şimdi kendini nasıl hissediyor? Mağdur olduğu hâlde suçlu konumuna düşürülen üstelik annesi tarafından bile sahiplenilmeyen bu çocuğun yaşadıklarına sessiz kalmak suça ortak olmaktır!
Rıza ile tecavüz olmaz!
Benzer bir olay Diyarbakır’da yaşandı. 14 yaşındaki üç çocuğu evine götürüp, uyuşturucu madde verip, çocuğa uygun olmayan içerikler izlettikten sonra cinsel istismarda bulunan adam; “Rızaları var” deyince, cezası 150 yıldan 10 yıla düşürüldü.
Savcı, olanları gizli kamera ile kaydeden adamı kolladı, “rızası vardı” diyerek şahsın suçunu “basit cinsel istismar” olarak değerlendirdi.
Bu tarz haberler gün geçtikçe azalacağı yerde, her geçen gün daha da artıyor. Kadınlar şiddet görüyor, taciz ve tecavüze maruz kalıyor. Kadınlar sürekli eziliyor. Özgüvenleri; aşağılık kompleksine sahip erkekler tarafından törpülenen kadınlar susuyor. Cesaret edemiyorlar konuşmaya. Bunun cehaletle ilgisi yok, bu basbayağı korkudan susmak. Çok eğitimli kadınlar da biliyoruz, kıyafetinden arkadaş seçimine kadar pek çok fedakarlık yapan, gerekirse dayak yemek suretiyle bir daha “eşini kızdırmayan”, sus pus olup yaşadıklarını kimselere anlatmayan…
“Devlet baba” neredesin?
“Yeni Türkiye, Yeni Türkiye” diye ellerimizi havada sallayarak koşuyor olmamız, ne yazık ki ülkede çocukların tecavüze uğrayıp, sonra da “rızası vardı”, “iyi hal indirimi aldı” gerekçeleriyle; sapık, tecavüzcü ve potansiyel katil olan bu adamların sokaklara salınmasını değiştirmiyor!
Yeni Türkiye’de tecavüzler, tacizler, toplu istismarlar, kol kırılır yen içinde kalır bakış açısı ile hasır altı edilmeye devam ediyor. Türkiye’de subayından imamına, doktorundan öğretmenine, kahvecisinden amcasına, kuzeninden iş adamına; küçüğünden büyüğüne, gencinden yaşlısına, akrabadan tanıdığına kadar herkes potansiyel sapık olabilir! Çünkü sapıklığın; memleket ile yaş ile yakınlık derecesi ile hiç alakası yoktur. Sapıklık bir erkeklik meselesidir, bir erk meselesidir. Erk meselesini hayata geçiren erkekleri görmezden gelen kadının susuşu kendi başına da gelmesinden korkuşudur aslında.
Peki savcılarımız, bizim okumuş, görmüş, fikir sahibi, güvenmek zorunda olduğumuz savcılarımız… Onların bazıları “rızası var, öngörebilirdi, tahrik etmiş…” gibi tespitler yaparak, potansiyel sapık insanların gönül rahatlığıyla cinsel suçlar işleyebilmesine kapı açan yüce devletin, bekası için öldüğümüz devletin görevlileri… Ne diyebilirim ki? Bazı savcılarımızı hiç sahiplenmiyorum ve o bazı savcılarımızın sırtlarında büyük yükler taşıdığına, çok vicdani meseleler ve muhtemelen acı çekecekleri hastalıklar ile boğuşacaklarına inanıyorum. Bunu umuyorum.
Kızlık zarı yırtılmasın sakın ha! Namus artık aslanın ağzında…
Babalarımız var bir de, kardeşlerimiz, abilerimiz, yakın akrabalarımız. Onlar da namusumuz sahibi çünkü. Onlardan sorulur bacak aramız. Doktorlar muayene eder, bir yırtılma halinde namus elden gider. Herkes bekler Türkiye’de kızların namusunun başında, fakat kimse ortaya çıkan psikolojik sorunlar ile ilgilenmez. Suça itilen çocuk der geçerler, çocuk hapishaneleri inşa ederler, çocukları döverler. Asıl elden giden kafadır, ama algılayamazlar, onlar için önemli olan kızlık zarıdır. Kızlık zarı kocanındır, psikolojin olmasa da olur, mühim olan kadınlığındır!
Namus dediğimiz şey her ne hikmetse sadece kadınlarda bulunmakta, özellikle güzel ülkem Türkiye’mde. Namusludur bütün imamlar, hocalar, öğretmenler, doktorlar ve hatta askerler. Vatanı emanet ettiğimiz askerler, canımızı ellerine bıraktığımız doktorlar, arkasında secdeye durduğumuz imamlar hani. Hepsi de namusun bir numaralı temsilcisi ve ön saflarda direnişçisidir. Fakat her ne hikmetse bazı erkekler; kadınların hayatını yaşanmaz kıldıkları gibi, kendi cinslerine de tecavüz ederek bir neslin gidişatına HES yapmaktadır resmen.
Namus ve erkeklik algısını biz değiştirebiliriz. Geçmişimizi silemeyiz ama geleceğimizi tertemiz ellerle inşa edebiliriz. Bu konuda bizden önceki ebeveynler; yeterli bilgi, cesaret ve özgüvene sahip olmayabilirler. Ancak biz sahibiz! Bu sahipliğimiz ile akranlarımıza ve arkamızdan gelecek yeni kuşaklara çok büyük bir miras yaratabiliriz. Bir arkadaşım diyor ki; “İnsanlık resmi tarihle, hukukla değil bir neslin kendinden sonraki nesle anlattığı hikayelerle çoğalıp olgunlaşmalı bana göre.” İnsanlığı olgunlaştırmak, bu zihniyeti kökünden kurutup tarihin kör çukurlarına gömmek bizim ellerimizde.