Almanya’da Nazi rejiminin ürettiği ideoloji hala yaşamaktadır. Irmela Mensah-Schramm, bir toplama kampına ilk ziyaretinde yaşadığı şok sonrasında nefrete karşı savaşmaya başlamış. Yabancı düşmanlığı, ırkçılık gibi nefret üreten düşüncelere karşı, duvarları kendine mücadele alanı seçen “büyükanne”, elinde spreyleri ile pazar günü hariç her gün sokaklara çıkıyor. Mücadelesini elindeki boyalardan duvarlara işliyor. Onunla tanışın!
Duvarlar, Graffiti ve Almanya
Kent mekanı her an yeni bir imgenin karşımıza çıktığı görsel yükün toplandığı kaotik düzeniyle, hepimizi köşe başlarında, reklam panolarında, metro ekranlarında karşılar. Ancak tüm bunlar kendi içinde kalan ayrı imgesel değerlendirme kategorileri değildir. Çünkü ne göz ne aklımız bu ayrımı sürdürür. Her bir imge aynı zamanda bütün görsel kültürün bir parçası olarak var olur. Dünya deneyimimiz “söz”den “göz”e geçtiğinden bu yana imgeler bizim dünya ile kurduğumuz ilişkinin bir parçası haline gelmiştir. Bu yüzden her görsellik zihnimizde bir iz bırakarak uzaklaşır. Görsel muhalifler ya da karşı-görsellik alanı belleğimizde dünya imgelemleri yaratmak ya da var olanı yeniden kurmak için mücadele ederler.
Mağara duvarlarında başlayan ve bina giydirmelerine kadar uzanan duvarlara bir düşünce işleme fikri, graffiti söz konusu olduğunda kentli bir alt/karşı kültür alanından doğar. Artık, mağaralar kentlerdir. ABD’de, 70’li yıllarda, siyahilere karşı ırkçılıkla mücadelenin filizlendiği hip-hop kültürü içinde ilk örnekleri görülüp daha sonra medya dolayımı ile alt kültür sınırlarını aşan graffiti sanatı da şehrin imaj enflasyonu içinde kendine yer bulur. Sokaklardan metrolara uzanan graffitiler çeşitli stiller, rumuzlarla bir direniş dili yaratır.
Avrupa ise benzer yıllarda graffiti ile tanışır. Bunun gerisinde Berlin Duvarı yatmaktadır.* Duvar, Doğu ile Batı Almanya arasında yalnız somut bir sınır değil aynı zamanda kültürel ve imgesel bir sınır çeker. İnsanlar da bunu tersine çevirmek için Duvar’ı bir mücadele alanı olarak görür ve seslerini duyurabilecekleri bir medya olarak ele alıp graffitiler üretmeye başlarlar. Duvar üzerine ilk grafiti uygulamalarını yapan sanatçı Thierry Noir, kendine özgü bu yaratım biçimini şöyle anlatır: “İnsanlara bu mitik duvarın sonsuza kadar inşa edilmediğini ve değiştirilebileceğini göstermek için bir yoldu.” Nitekim öyle oldu, duvar yıkıldı. “Yeni dünya”nın insanlara güzellik ve eşitlik getireceği umutları ile birlikte. Ancak, bu umutlar çok uzun süremedi, insanlar arasındaki duvarlar yıkılmamıştı. Sanırım, göz ardı edilen şey maddi bir sınırın yıkılmasından öte, nefret ideolojisinin neredeyse kültürel olarak insanlarda kalmış olmasıydı. Bugün de hala, aşırı-sağ gruplar her gün yeni bir nefret söylemi üretiyor ya da saldırı gerçekleştiriyor. Bunu sadece fiziksel olarak değil, görsel olarak da sürdürüyorlar. Gamalı haçlar hala kendi hegemonyasını kurmak için duvarlara iliştiriliyor. Nefret hala sürüyor, buna karşı mücadele de!
*Görseller ve Duvar’ın politik anlamı hakkında detaylı inceleme için: https://www.khanacademy.org/humanities/art-1010/architecture-20c/a/the-berlin-wall-as-a-political-symbol-edit