“Üşümüşüm
Bu yaklaşan kışla değil
Deniz ürpertisi, göğün alacasıyla değil
Ellerimin soğukluğu hep bir kalabalıkta
Kaçışının gizini gönlünde tuttuğun
Bilisiz aşkı (nı) ver bana!
Üşümeyeyim…”
Öyle dizeler var ki ruha batıyor sanki. Delip geçiyor yüreği. Üstelik sadece şiirin etkileyiciliği değil bunu yapan, kendinize ait bir parçanın varlığı sarsıyor insanı biraz da. Nitekim an gelir ruhun yansıması öyle vurur ki mısraya, sanki kendi kaleminden çıkmışçasına sahiplenirsin şiiri de, kalem ehlini de. O saatten sonra ruhdaşınız olur şair, hayaldaşınız olur ve hatta derininizi en iyi bilen sırdaşınız…
Benim de derinimdekileri en iyi bilen dizeler, çoğu zaman Nilgün Marmara’nın kaleminden çıktı. O oldu benim sızıdaşım. Ne zaman ki okudum: “Ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok ve bunlara mal ettirici biricik güç, inancım yok. Hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben yalnızca buna inanabilirim, ben”i, kapıldım dizelerin ruhumla aynılığına ve Nilgün Marmara’nın derin dünyasına.
Marmara, 1958 yılında İstanbul’da doğdu. Ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Koleji ve Lisesi’nde bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı’nı Sylvia Plath hakkında yaptığı tezle bitirdi. Nitekim Sylvia’yı hep çok sevdi, onun da ruhdaşı Sylvia idi.
Geniş bir edebiyat çevresi olan Nilgün Marmara, Marmaris’te bir tatil köyünde çalıştı, sonra Ulusoy’da yönetici sekreterliği yaptı. Kısa süren yönetici sekreterliği döneminin ardından bir reklam şirketine metin yazarı olarak girdi. Fakat çalıştığı ilk gün bir cenaze ilanı yazması istenince işten ayrıldı. Daha sonra çalışma hayatının farklı alanlarında yer alsa da idealist ruhu devam etmesini önledi. Bu süreç sonrası kendini tamamen şiirlerine verdi.
“Kendilerini ölmeden ceset olarak algılayanlar, intiharlarını başkalarının bir vasiyeti gerçekleştireceği gibi gerçekleştirir. Ölüm yaşarken vardır, olmuştur. Cesedi yakarak ortadan kaldırmak gerekir” diyen Nilgün Marmara, 13 Ekim 1987’de evinin penceresinden kendini ölüme savurdu.
Toplumsal rolleri ile şairliği arasında yoğun bir savaş veren genç şair, hayatına dair son sözü böylece söylemiş oldu. Nitekim onun için ölüm, sadece ölüm değildi. Bir özgürleşmeydi de aynı zamanda:
“…Yavru Ceylan’ı nasıl öldürüyor, onu öldürmekle özgürleştirmek arasında hiçbir fark yoktur belki de.”
Nilgün Marmara, geriye gidişi kadar sarsıcı, derin dizeler bıraktı. Sadece şair dostlarıyla paylaştığı şiirleri ve notları ardından, Daktiloya Çekilmiş Şiirler ve Kırmızı Kahverengi Defter adıyla bir araya getirildi.
Marmara, hayatını kalemiyle şiire işleyen kadınlardandı. Ayrıca tezinde de bakış açısını sık sık işlemişti. Plath için kurduğu şu cümle onunla ilgili de çok şey söylüyordu aslında:
“Kadınlara ikinci sınıflığı dayatan ve sarınmaları için, ıstırapla dokunmuş bir kumaştan başka bir şey sunmayan bir toplumun kurbanı olan Plath, uzlaşmayı reddeder ve uyumlu sosyal varlıkların çirkinliğine kaçınılmaz bir tepki olarak intiharı seçer.”
Kaynak: Seda Köycü, Haline Poświatowska ve Nilgün Marmara: İlki Yaşama, Diğeri Ölüme Seslendi, Türkiyeli Kadın Yazarlar adlı site