Yann Tiersen, 23 Haziran 1970 yılında Fransa’nın Brest şehrinde doğdu. Ne mutlu ki kendisi hakkındaki bu yazıyı, pek çok değerli sanatçı için yapıldığı gibi arkasından değil henüz yaşarken yazabiliyoruz. Ondan fazla enstrümana adeta hayat verip yaptığı müzikle sohbet etmemizi sağlayan bir müzisyen Tiersen. İçimize işleyen, kimi zaman düşünmemize yardım edip kimi zaman da hüngür hüngür ağlatan… Mesela bir mevsim olsa muhtemelen bahar olurdu. En çok da sonbahar. Dingin, huzurlu bazen de tedirgin haliyle notaları kanatlandırıp kulağımıza kondurur.
Fransa’da tanınması 1998 yılında yayınladığı üçüncü albümü La Phare ile gerçekleşirken bizler onu biraz daha geç bir zamanda, 2001 yılında Amelie filmi için yaptığı müzikleri ile tanıdık.
Jean Pierre Jenuet’nin 2001 yılında çektiği Le fabuleux destin d’Amelie Poulain (Amélie Poulain’in Masalsı Kaderi) yani Amelie ne kadar ünlendi ve izlendiyse, filmin müzikleri de en az o kadar dinlendi ve etki yarattı demek yanlış olmaz.
Tabii Tiersen’i dinleyebileceğimiz tek film Amelie değil. Erick Zonka’ya ait ’98 yapımı La Vie Rêvée des Anges (Meleklerin Düş Yaşamı), André Téchiné yönetmenliğindeki ’98 yapımı Alice et Martin ve Christine Carrière yönetmenliğindeki ’99 yapımı Qui Plume la Lune? ile Amélie’den sonraki soundtrack çalışması ise bir Alman yapımı olan Good Bye Lenin / Elveda Lenin (2003, Wolfgang Becker) filmlerinde karşımıza çıkar.
Sadece filmlere hayat vermeyen gündelik hayatta da ruhumuza dokunacak işler peşinde olan bu güzel adam, Palestine adlı şarkısından yılda bir defa verdiği ücretsiz senfonik konserlere, her sahnesinde farklı yorumladığı şarkılarından gerekirse aynı anda iki müzik aletini konuşturmasına kadar çok özel biri… Amelie filminin soundtrack’ini yapmakla kalmayıp aynı albümde toy piyano, carillon, banço, mandolin, gitar, harpsikord, vibrafon, akordeon, piyano, bas gitar ve melodika enstrümanlarını kendisi çalmıştır.
Amelie’den psychedelic müziğe
Müziğini kimi zaman çok fazla enstrümanla yapan Tiersen bazen de oldukça minimalist bir tutum sergileyerek örneğin sadece piyano ile bizleri kendine hayran bırakır. Konserlerinin ve albümlerinin büyük benzerlikleri yoktur. Doğaçlamaya önem verir. Yani ezberden ziyade ruh halini, içini, zihnini yansıtır dinleyicilerine.
Son yıllarda bahsi geçen filmlere yaptığı tarz müzikten biraz uzaklaşıp psychedelic tarza yönelmiş ve daha sert ritimler ile bas kullanmaya başlamıştır. Türkiye’ye en son 2010 yılında İstanbul’a gelen Yann Tiersen umarız en kısa zamanda yine gelir.