Adaletin sesinin iyice kısıldığı bir sene daha geçirirken güzel ülkemizde, maktullerin sırf kadın olduğu için öldürüldüğü yoğun bir dönemi hep birlikte yaşadık. Zehra, Çiğdem, Havva, Leyla, Bircan, Fatma, Aylin, Emine, Dilek, Pippa Bacca, Özgecan, Pınar, Neriman, Dudu, Songül, Öznur, Zübeyde, Kezban, Feraset, Hatice, Serap, Azime, Hadiye, Nesrin, Duygu… sayfalarca uzayabilecek bir liste var önümüzde.
Hepsinin bir ölüm hikâyesi var, kadınlıkla alakalı. Biri mini etek giymiş mesela, biri kahkaha atmış, biri cilve yapmış, birinin çantasında doğum kontrol hapı varmış falan. Yani bu kadınlar sırf kadınların yapacakları ahlaksız davranışları sergiledikleri için öldürülmüşler. Bir adam kahkaha attığı için öldürülmez çünkü ya da adam şort giydiği için, cüzdanından prezervatif eksik etmediği için ahlaksız sayılmaz ve erkekler cilve de yapmaz zaten bildiğimiz üzere.
Bunların hepsi kadınların yapabileceği ahlaksız davranışlardır. Bu yüzden ülkece “kadın cinayetleri”ni ve katillerinin aramızda elini kolunu sallayarak gezmesini izledik, izliyoruz. Tüm bunlara sesi de çıkmayan bir adalet sistemimiz ve yeri geldiğinde kadınların bile öldürülen kadınlarımızı eleştirdiği, sessiz, tepki göstermeyen ve üstelik komşuluk bağlarıyla (!) övünen bir de güzel toplulumuz var.
Bütün her şey bu kadar yolundayken (!) daha önce üç sayısı basılmış bir fanzin çıkıyor ve diyor ki: “Gelin (…) hep beraber konuşalım, toplumu, kadını…”
Böylece Tavuskuşu Fanzin, “Kadın Cinayetleri Politiktir” dosya konusuyla dördüncü sayısını çıkarıyor. Bir kısmı Notre Dame de Sion‘dan olan öğrenciler, sansür istemedikleri için fanzini okul dışında basıyorlar. Durumdan haberdar okul yönetimi, okulda 17 yıldır edebiyat öğretmenliği yapan Melike Koçak’ı fanzinin editörlüğünü yapmakla suçlayarak okuldan atıyor.
Okul idaresinden yapılan açıklamada, “Okul yönetiminden habersiz bir şekilde öğrencilere dağıtıldığı görülünce” Koçak’ın işine son verildiği söylenmiş ve eklenmiş: “Öğrencilerinin toplumsal cinsiyet, beden politikaları ve feminizmle ilgilenmelerinin düzeyini ayarlayamaması, kontrol etmemesi, bu konuda öğrencilerini uyarmak yerine gelişmelerine, eleştirel bakmalarına vesile olması. Kadına şiddet gibi bir konuda öğrenciyi hassaslaştırmak önemli ama bunu çok dikkatli yapmak lazım, burada dozaj kaçmış.”
Melike Koçak ise öğretmenin işinin öğrencilere ayar vermek olmadığını şöyle dile getiriyor: “Dahlim olmayan ancak kesinlikle savunduğum bir fanzin nedeniyle işimden oldum. Okul yönetiminin beklentisi 12 Eylül’ün istediği türden bir öğretmen olmak. Ancak ‘yasak’, ‘ayıp’ ve ‘günah’ gibi kavramları öğrencilere öğreterek onların yayınlarını sansürlemelerine neden olacak bir eğitimi kabul etmem. Bu onların kavramsal zihinlerinin özgürleşmesine engel olacak. Çocuklara bunları öğretecek bir eğitimci değilim.”
Tavuşkuşu Fanzin ise yaşanan süreci şöyle anlatıyor: “Planlı bir sayı değildi ‘Kadın Cinayetleri Politiktir’ sayımız. Hatta çekindik, Özgecan gibi niceleri katlediliyordu her yıl, bunun üzerinden prim yapılması görüntüsünden korktuk. Bu yüzden bekledik. Konuştuk, içimize iyice sinsin dedik. Görüş ayrılıkları yaşadık kendi aramızda, tartıştık bol bol. Kendimizi Tavuskuşu olarak da kapamadık içimize. Sadece Notre Dame de Sion’da olmadık hiç, hep bir arada hep kalabalık olalım da istedik. Gelin, dedik sonra, hep beraber konuşalım, toplumu, kadını…”
Tavuskuşu’nun aktardığına göre sansürlü basmak istemedikleri için okulda basılmadı o sayı.
“Katılan arkadaşlarımızdan bazısı dedi ki, bizim mektuplarımız var, çizimlerimiz… Okulda basılacaktı ama sansürlü basmak istemiyoruz. Sizin fanzinden çıksın… Heveslendik, dolu dolu bir sayı istiyorduk. Kadın distopyasıydı bizim dördüncü sayımız. Yazıların üzerinde konuştuk, vakit harcadık.
Editörlük de yoktu bizde üstelik. Bütün yazıları yatırdık masaya, irite edelim dedik. Tecavüz kelimesi irite etmiyorsa, biz tecavüzü rahatsız eden kelimelerle anlatalım. Distopyamızdı işte, sokaktaki o ‘önemsiz’ laf atılmanın içimizde yarattığının ucunu gösterelim, dedik. Yazdık… Çizdik… Sanal ortamda bitirdik fanzinimizi, şimdi somutlaştırmak gerekiyordu. Mini mini Tavuskuşu’muz açtı kanatlarını…
Dedik ki, bu fanzin her yerde olsun. Görsün herkes, duysunlar sesimizi. O güne kadar her sayı 200-300 tane fanzin basan biz 600-700’ü görmüştük dördüncü sayımızda. Müthiş bir heyecan, sık aksilikler, yazan, yazmayan birçok arkadaşımız bekliyor bu fanzini. Görmemek mümkün mü? Tartışmalar, çalışmalar, yazmak, durmadan yazmak…
Bir kısmımız Notre Dame de Sion’da olunca, fanzin gezdi çantalarda, ben bunu yazdım dendi. O kadar iyi niyetliydi ki yaklaşımımız, koridordan geçen öğretmenlerin ellerine birer tane tutuşturur, biz yaptık der, süreci açıklardık. Sayımız bizim için özeldi, herkes için öyle kılmak istiyorduk. Okul bitti, kimine tatil başladı…
Duyum aldık sonra oralardan buralardan, idare de haberdar olmuş fanzinden. Eh, geçer, geçsin, 8 Mart’ta, Özgecan’ın katliamından sonra yapılan diskurlarda kadın hakları der bizim idaremiz! Hiç de saklamadık ki zaten! Gel gelelim, hiç beklediğimiz şeyleri duymuyorduk. Dilimiz edebi bulunmamıştı, liseye uygun görülmemişti, üstelik organik hiçbir bağımızın olmadığı bir hocamızı fanzinin editörlüğünü yapmakla ‘suç’luyorlardı.
Bir-iki gün sonra, Melike Koçak’ın Tavuskuşu Fanzin sebep gösterilerek atıldığını duyduk. Soluğu okulda aldık, birazımız temsilen gitti okul idaresine. Biz Tavuskuşu Fanzin’de yazıyoruz. Bir öğretmenin işine son verilmesine sebep olmuşuz. Asıllı mıdır, asılsız mıdır? Sorun nedir, çözelim, konuşalım, tartışalım ama dönsün öğretmenimiz okula… Çok dil döktük, bir tek biz değil fakat fanzinle bağlantısı olmayan öğrenciler, veliler… Hep beraber lütfen dedik, çözebiliriz sorun ne ise, dönsün öğretmenimiz… Mail’ler, telefonlar, görüşmeler… Nitekim fazla basın da duyuramadı bizi. Sesimiz çıkamadı. Bekledik. Umudumuzu yitirmedik, yitirmiyoruz da. Keşke basına gerek duymasaydık, bunları söyleyebilmek, anlaşılmak için. Tek temennimiz Melike Koçak’ın Notre Dame de Sion’da Madak’ıyla, Neruda’sıyla, Kafka’sıyla öğretmenliğe devam etmesi.”
Edebiyat Ödülü veren bir okulun bu tavrını kınıyor, iktidarların doğrularına göre “Makbul Öğrenci” yetiştirip iktidarın ve eril toplumun istediği “Makul Toplum”u oluşturmayı reddeden ve okulu evcilleştirme aracı olarak görmeyen Melike Öğretmenin bir an önce görevine geri dönmesini umuyoruz.
Bununla ilgili oluşturulmuş imza kampanyasını imzalamak isteyebilirsiniz:
Tavuskuşu Fanzin’in ilk üç sayısına ve “Kadın Cinayetleri Politiktir” sayısına buradan ulaşabilirsiniz:
Ayrıca Fanzini karıştırırken dinlemeniz için de bir liste düşünülmüş. Tavuskuşu Fanzin’den Şakımalar:
Bugünlerde fazla anlamlı gelecek Tavuskuşu Fanzin’in ikinci sayısında verdiği mesajla selamlıyoruz sizleri: “Edebiyatın tüm güzellemeleri direnen halklara, çocuklara ve yiten canlara uçayazsın.”
Twitter hesapları: @tavuskusufanzin