İspanyol Edebiyatı’nın dünya edebiyatına en büyük armağanlarından birisi Federico Garcia Lorca, İspanya’da Salvador Dali‘nin resim alanında başlattığı çağdaş devrimin, edebiyat alanındaki başrollerinden birisidir. Lorca aslına bakılacak olursa sadece bir şair değil, aynı zamanda bir oyun yazarı, bir piyanist, bir ressam, hülâsası başlı başına bir sanatçıdır.
Lorca, İspanya’nın -aslına bakılacak olursa hemen hemen tüm Avrupa’nın- politik olarak karışık olduğu bir dönemde yaşamasından dolayı şiirlerinde politik temalar işlemekten imtinâ etmemiştir. Lorca 20. yüzyılın başlarında yaşayan bir şair olarak, Dünya Savaşı’na ve Avrupa’da faşizmin yükselişine tanık olmuştur. 20. yüzyılın başlarında yaşayan diğer entelektüeller ve sanatçılar gibi onun eserlerinde de politik göndermeler izlenebilir. Ama bunun dışında, Lorca’nın lirik bir şair olduğunu da söylemek gerekir. Şiirlerinde kullandığı duru dil ve dolaysız anlatım, Lorca’yı dönem şairlerinden ayıran önemli bir özelliktir. Ölü Çocuğa Gazel isimli şiirinde şu duru anlatımıyla çok şey ifade etmektedir Lorca:
Her akşam üzeri bir çocuk ölür,
Her akşam üzeri Granada’da.
Her akşamüzeri yerleşir de su,
Dostlarıyla konuşur baş başa.
(Çev. Sait Maden)
Lorca, dönemin birçok entelektüeli ve sanatçısı gibi aykırı bir kişilikti. Eşcinsel olduğu bilinmekteydi. Bu yüzden çok da kolay bir yaşamı olmadı hiçbir zaman. Ayrıca burjuvaziye yönelttiği eleştiriler de mevcuttu ve kullandığı sanat diline karşılık hayatının son buluşu dahil hep şiddet dili bulacaktı. Ama böyle bir durumda dahi, şiirin ve sanatın dilinden vazgeçmedi Lorca. Ve ölüm de onun için hiç uzak bir ihtimâl sayılmazdı. Bu sebeple de şiirlerinde ölüm sözcüğü sıklıkla kullanıldı:
Ben ölünce
Gömün gitarımla beni
Kumlara.
(Çev. A. Kadir-Afşar Timuçin)
Gençlik döneminin ardından Lorca’nın ülkesi İspanya’da faşizm yükseliyor ve ülke iç savaşa doğru sürükleniyordu. Lorca bu dönemde tiyatro eserleri vermekteydi. Bu eserlerinde de ölüm teması sık sık işlenmekteydi. Elbette bunların yanında şiirlerinde de giderek karamsar bir tablo hakim olmuştu. İç savaşa sürüklenen bir ülkede, bir entelektüelin bu karamsarlığı hoş karşılanabilirdi. Nitekim, kendi ölümü üzerine yakın öngörüsü, Franco’nun önderliğindeki milliyetçilerin onu öldürmesi ile gerçekleşti. Temmuz 36’da başlayan İç Savaş sırasında 18 Ağustos 1936’da Lorca öldürüldü. Lorca’nın ölümü edebiyat tarihi açısından oldukça büyük bir kayıptı. Henüz 38 yaşındayken ölen Lorca, belki de yazınsal açıdan en verimli dönemlerindeydi.
Genç yaşta faşizme yenik düşen Lorca’nın, Hoşça Kal isimli şiiri belki de dünya edebiyat tarihindeki en can yakıcı vedalardan birisi niteliğini taşıyordu:
Ölürsem
Açık bırakın balkonu.
Çocuk portakal yer.
(Balkonumdan görürüm onu.)
Orakçı ekin biçer.
(Balkonumdan duyarım onu.)
Ölürsem
Açık bırakın balkonu!
(Çev. A. Kadir-Afşar Timuçin)
Ve açık bıraktık balkonu!