Paskalya Bayramı, İsa Mesih’in çarmıhta fizik bedenini bıraktıktan üç gün sonra dirilmesini kutlar.
Mart Ayı, dirilişlerin başlangıcıdır. Tabii, dirilmek için önce ölmek gerekir. Balık burcunda öldüysek, bir sonraki burçta dirilebiliriz. Gördüğüm kadarıyla, çok az kişi öldü. Birçoğu yaralı kurtuldu. O yüzden dirilişi göremedik?
Aziz Pavlus, “Ben her gün ölürüm” derken acaba ne söylüyordu? Konu oldukça derin, çünkü astrolojik bir etkiye de dayanıyor. Balık/Başak çizgisinden, Koç/Terazi işin içine giriyor. Her şeyi astrolojiye bağlayan bir modum var bu aralar onu bırakıyorum izninizle. (Her ne kadar kök yukarıda olsa da, biraz dallara bakalım. Dallar daha renkli ve çeşitli.)
Eostre, Bahar Ekinoksunda kutlanan Germen tanrıçasıdır. Eski Cermen takviminde, Nisan ayına denk gelen bu olay “Ōstarmānod” – veya Paskalya ayı olarak adlandırılıyordu. Kutlama olarak Paskalya, Hristiyanlıktan öncedir ve ilk zamanlarda Bahar başlangıcı, ekinoks kutlamalarının adıydı.
Biraz içinde bulunduğumuz durumları konuşalım. Doğa, bu dirilişe cevap veriyor. En basiti çiçekler açıyor, toprak ısınıyor ve yerin altında olan yerin üstüne çıkıyor. Biz ne kadar apartmanlarda, sitelerde yaşasak da bu enerjiye ahenkli hale gelebiliriz, eğer dirilmek istiyorsak. Eğer dirilmek istemiyorsak, devam. Kristalize olmuş kabuller ve inanışlar ile yaşayan ölü olarak zamanın ipliği izin verdikçe devam edelim.
Yolu arayan kişi, iğne deliğine bile bakar ve hayatı gözler. Bu yazı da hayatı gözlemeye çalışanlara bir fikir vermek için yazıldı. Hareket etmeye, daha başka bir şeyi denemeye, ahenkten olmaya, mutlu olmaya, huzurlu ve dengede olmaya uğraşıyoruz. Sahip olduğumuz materyal konfor bizi rahatlatmıyor değil mi? Daha çok maddeye bağımlı oluyoruz çünkü o madde aracılığıyla haz ya da konfor elde ediyorsun. Eğer bu gözlemi daha önce yaptıysanız, o zaman ne demek istediğimi bilirsiniz.
Çok fena bir döngüdür ve sizi sürekli aşağıya çeker. Aşağıya çekmek ne demek? Deneyimleri sürekli maddesel şeylerle yapmak demek. Buna alkol/yemek/kitap/çay/kahve/cinsellik ne derseniz ekleyebilirsiniz. Dolayısıyla tatmin olmak isteyen doğanızın uyarıları tekrar yükseldiğinde ne yapacaksınız? Sarılacaksınız maddeye, tamam geçti, sakin ol, al bak burada istediğin. Aferin, oğluşuma, prensesime. Ağzına bir parça tatlı ver, sussun.
Dört yasası çalışır. Bir vakit sonra tekrar eder, tekrar eder, tekrar eder … Ancak sen sadece buraya onun istediklerini vermeye gelmedin. Ne yapacaksın? İlk olarak elimizde fiziksel yoga var, yapalım. Bir şeyler izleyelim, kitap okuyalım, V-Blood olalım. İşin ucundan tutuyoruz, bir şeyler yapıyoruz gibi gözüküp geçiştiriyoruz. Sorunlar hala orada. Sorunu çözmek ya da dağa tırmanmak istemiyoruz?
Namaste, dostlar.
Birilerinin istediği kesin? Şimdi çok istemekte de bir sorun var. Neden çok istiyorsun, acelen mi var? Hemen öleyim de bitsin mi diyorsun? Şu alt Siddhi’leri açayım da keyfim yerine mi gelsin diyorsun? Ya da bir rüya görsem, bana tapınağın adını söyleseler, oraya gitsem de sakinleşsem mi diyorsunuz? Çoğunluğu dışsal tekrarlara ve geleneğe dönmüş aydınlanmayı tapınaklarda mı arıyoruz? Güzel bir soru.
Arama şampiyonlarından biri olarak diyebilirim ki, arayın. Eninde sonunda bulacaksınız. Bulamadığım şeyler var, halen bunların yayınlarını yapıyorum, acelem yok. O yayının ekosu gelecektir. Ses bilgi taşır, ışık bilgi taşır. Dalgalar çarpıp geldiğinde umarım onları algılayacak sistemlerim gelişmiş olur. Malum, hergün onlarca dalga geliyor hangisini anlıyoruz?
Yumurtadan çıkmak için belirli bir sıcaklık ve zaman gerekir. Ateş şu anda mevcut, zaman sizin ellerinizde. Yumurtadan çıkın dostlar, çıktıktan sonra neden çıktım şimdi derseniz beni bulabilirsiniz.