“Bakış açısı canım benim, elimizdeki yegane hazine bu.” dedi. Kitaplığından bir kitap çıkarıp sayfalarını karıştırmaya başladı. Burada onun yanında olmayı seviyordum. Rahat koltuklarında oturmak ve evinin her köşesine sinen kitap kokusunu içime çekmek güzeldi. Pastırma sıcaklarının yaşandığı bir öğleden sonraydı. Bir sergiye gitmek istediğini söyledi. Serginin sosyal medya hesabına baktım. Beni yadırgayacağı korkusuyla soyut resimden hiç anlamadığımı söyledim.
Picasso’yu anlatan bir kitap açıp ressamın ilk dönem resimlerinden birini gösterdi. İlk başta resmin Picasso’ya ait olduğuna inanmak bile istemedim. Benim bildiğim Picasso, resimlerinde geometrik figürler kullanan, çılgın çizgileri olan bir ressamdı. Oysa bu tablosunda mihrabın önünde insanda dokunma hissi uyandıracak gelinliğiyle gerçekten harikulade bir kız vardı. Duvağının kıvrımları, çiçekli tacı, masa örtüsünün çiçekli işlemeleri sanki aslıyla yarışacak netlikteydi. “Muhteşem bir resim.” demekten kendimi alamadım. O da bana Piccasso’nun bu resmi yaptığında sadece on yedi yaşında olduğunu söyledi. Ardından, “Guernica’yı biliyor musun?” diye sordu. Ben de gösterdiği bu resimden nedense çok etkilendiğimi ama adının Guernica olduğunu bilmediğimi söyledim.
Guernica’yla ilgili anlatılan bir hikâyeyi aktarmaya başladı. Can kulağıyla onu dinliyordum.
“Picasso’nun bu resmi yapmasına yol açan olay, Alman Hava Kuvvetleri’nin 1937’de küçük bir kasaba olan Guernica’yı bombalamasıymış. Bu vahşet karşısında duyduğu acıyı yansıtan ressamla ilgili şöyle bir söylenti dolaşırmış. Alman generallerden birisi, bir sergide Picasso’nun yanına gelerek şöyle sormuş:
“Bu resmi siz mi yaptınız?”
“Hayır,” demiş Picasso. “Onu siz yaptınız.”
Bu anlattıklarından sonra resmin üstümde yarattığı etkinin daha da arttığını hissettim. Ardından ressamın kübist dönemi olarak adlandırılan dönemde yaptığı birçok başka resmine baktık. Oysa beni en çok etkileyen resim hâlâ bana ilk gösterdiği resimdi. Dayanamayıp Picasso eğer benim öğrencim olsaydı ona kesinlikle şöyle diyeceğimi söyledim:
“Picasso evladım, sen eskiden ne güzel resimler yapardın. Bir şey mi oldu yavrum? Rehber öğretmenle bir görüş istersen. Bunlar ne böyle çarpık çurpuk suratlar? Dur bir dakika, en iyisi yarın aileni okula çağır da bir görüşelim evladım.”
Dayanamayıp gülmeye başladı. Picasso kazara elimize düşse belki de asla Picasso imzalı resimlerin hiçbiri olamayacaktı. Arkadaşım tüm bu söylediklerimden de yılmadı. Kitaplığından kalın bir kitap çıkardı. Sayfaları büyük bir özen ve dikkatle araştırıp bana kibirli olduğu her halinden belli bir horoz resmi gösterdi. Artık bu resmin de Picasso’ya ait olduğunu anlayabiliyordum.
Picasso’nun çiziminde sadece görünüşü vermekle yetinmeyip, horozun saldırganlığını, kibrini ve bönlüğünü de bu çizimine katmak ve anlatmak istemesinden bahsetti uzun uzun. O anlatırken ben de resmi inceliyordum. Resimdeki horoz, bu niteliklerin hepsini yansıtıyordu. Ressam bunları anlatmayı başarmıştı.
O an, arkadaşımın ne yapmaya çalıştığını da benim buraya gelmeyi neden sevdiğimi de anladım. Onu her ziyaretimde, bakış açımı değiştiriyor ve ufkumu genişletiyordu. Oturduğum koltukta arkama yaslandım ve belki de ilk defa ona gururla baktım.