“Tüm insanlar özgür; Onur ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdanla donatılmış olup birbirine karşı bir kardeşlik anlayışı işe davranır.”
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi
Sakat bireyler, doğumlarından itibaren veya sakatlandıkları andan başlayarak tüm yaşamları boyunca ayrımcılıkla karşı karşıya kalmaktadır. Kör olmak, sağır olmak, dilsiz olmak tüm bunlar hakim toplum için büyük sorunların başlangıcıdır. Çünkü toplum düzeni aksamamalı veyahut da toplum düzenini bozacak sorunlar çıkmamalı ki işler yolunda ilerlemelidir.
Modern toplumlarda belirli bir organın veya yetinin kaybı, işlevsizliği bütünsel anlamda hayatın kaybı anlamına gelir. Modern toplumlar sakat doğan çocukları bir çuvala tıkarak ağzını sıkıca kapattı, suni teneffüsler yoluyla yaşarken öldürmeyi, sağlıklı kişilerin ayaklarına dolaşmasınlar diye gaz odalarında kapatıp ölümlerini izlediler. Adolf Hitler’in yönetiminde de Çin Komünist Parti yönetiminde de sakat doğan bebekler bu yöntem ile infaz edildi.
Modern toplum ırkçıdır, modern toplum cinsiyetçi, modern toplum cinsellik düşmanı, modern toplum ayrımcı, nefret yüklü ve sağlamcıdır. Nedir bu sağlamcılık? Öyle ya ırkçılık, cinsiyetçilik ya da sınıfsalcılık adına her şey söylenmekte, ezilen sınıfların, cinslerin, ulusların intikam çağrıları yeri göğü kaplamaktadır. “Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur.” zihniyetini onaylayanlarda faşizm çok dallı, sakatlık konuşulası değildir. Sakatlar da nereden çıkmış olabilirler? Büyük sol sosyalist siyasetler, feminist hareketler, ırkçılık karşıtı mücadelelerde sakatları unuturlar. Sakatlar konu olduğunda bol bol yutkunur, saçma sapan gündemlerin daha büyük önemine gömülür kaybolurlar.
Sağlamlar Cumhuriyeti’nde sakatlar ölü bile sayılmazlar.
Kadınların bütün toplumlardan dışlandığı ve eşcinsellerden sonra dışlanan önemli bir grup olduğu bilinmektedir. Ancak sakatlar her ikisinden fazla ötekileştirilmektedir. Sakat grupların içinde ise en çok kadınların ötekileştirildiği, sakat bir kadın olmaktan dolayı haklarından mahrum kaldığı ve şiddete uğradığı bilinmektedir. Kadınlar genelde cinsiyet nedeniyle ayrımcılığa uğrarken, sakat kadınların hem kadın olmaktan hem de sakat olmaktan kaynaklı çifte dezavantajı vardır. Ayrımcılığa karşı olma aynı zamanda bir duruşu da beraberinde getirmektedir. Ayrımcı bakış açısı aslında bedenler üzerinden yürütülen bir iktidar savaşıdır. Diğerinin ötekileştirilmesi, ırkçılık anlayışının farklı bir yansımasıdır.
Toplum; özellikle cinsel ilişki, evlilik ya da annelik bakımından sakat kadınlara yönelik ayrımcı bir tutum sergiler. Çünkü kadına biçtiği rollerde sakat kadını güçsüz, beceriksiz, işe yaramaz, çürük elma rolünde bırakır. Eş olma rolünde, kadının eşini mutlu etmesi ve onun istediklerini karşılanması beklenmiştir. Toplum, akşam eve yorgun dönen erkeği rahatlatmayı, kadının görevi olarak görmektedir. Bunun yanında maddi getirisi olmadığı için evde çamaşır, bulaşık, temizlik, ütü, yemek işlerini yapan ve çocuk bakan kadınların emeğini, yorgunluğunu, işini yok saydığı gibi, kadının kocasına olan kadınlık görevidir diye servis etmektedir. Ev kadınlığı, kadının ev işleri ve evin bakımıyla ilgilenmesini gerektirmektedir. Kadının sakat olması, bu durumu değiştirmemektedir. Devamında gelen akrabalık rolleri, birey rolü, annelik rolü, mesleki rol, topluluk rolü…
Ekonomik açıdan bağımlı olan sakat kadınlar; fiziksel ve cinsel şiddet ile istismara daha çok maruz bırakılan bir kesimi oluşturmaktadır. Bu rolleri sakat kadına biçiyor olmanın adı, sağlamcılıktır. Sağlamcılık, farklı yaşamsallıkları, başka türden bir fizik durumunu, başka oluşlarla yaşayan bir zihinselliği yok hükmünde gören yaklaşımların adıdır.
Bu sağlamcılar, anne ve babanızdır, devlet başkanınızdır, parti politikalarını yürütenleriniz, iş adamları, öğretmeniniz ve din adamlarınızdır. Haksızlıkla mücadele eden sevgililileriniz, ötekileştirilen sınıflar için savaşan gerillalarınız, halkların özgürlüğü için çalışan örgütlenme, sendika, vs topluluklarımız olabilirler. Yahut sizler sağlamcı olabilirsiniz. Onlar da insan diyorsanız, sakatları sevelim, onları koruyalım… Sokaklarda iş, aş, evlilik bas bas bağırıyorsanız, sakatların sadece sakat olduklarına işaret ederken sağlamcılığı içten içe onaylıyorsanız, siz de gizli sağlamcılardansınız.
Acıma yükü, trajedi algısıyla ortalarda dolaşan sağlamcı kalabalıklar, sakatları nelerden men ederler? Arkadaşlıktan men, ilişkilerden men, cinsellikten men, komşuluktan men… Sağlamlar Cumhuriyeti’nde sakatlar ölü bile sayılmazlar.
Sakat direniş, sakat öznelik, sakat isyan 60’larda Avrupa’da kendini gerçekleştirmiştir. İlk defa özne olmayı, yaşamda olmayı, insan olmayı dile getirmişler. Ancak Ortadoğu, Afrika, Asya’da hâlâ sakatlar yoktur. Yok hükmünde bir hayatın uyur gezerleri, canlı ölüleri kabul edilirler. Yüksek okullarda da, fakültelerde de sakatlar aşağılanır; büyük toplumsal masalarda, kürsülerde sakatlar acınası varlıklar olarak karikatürize edilir. Türkiye’de iş insanları üzerinden kolay kazanç ve vergi ödeme aracı, burjuvazinin dram ihtiyacının pazar ürünleridir. Herkes sakat sever oysa, sakatlardan ibret ve şükür malzemesi çıkarmak, sakatları evlerinin baş köşesine yerleştirmek ki bir daha yerlerinden kalkamasınlar koşuluyla.
Sakat kişilerin toplum içine çıkmadığı yerlerde, sakat haklarının savunulması daha çetrefilli bir hale gelmektedir.
Ayrımcılık, her şeyden önce insan hakları konusu, insan haklarına yönelik temel bir saldırı olduğuna göre daha başka birçok ihlalin ortaya çıkmasına da neden olmaktadır. Bireyin kendi hayatını kontrol etme hakkı ve yeteneğini kullanması, insan olmanın en tanımlayıcı özelliklerinden biridir.
BM İnsan Hakları Komitesi, 1989 yılındaki 37. Oturumun da yaptığı 18 numaralı genel yorumunda, ayrımcılığa ilişkin şu tanımı geliştirmiştir: Komite sözleşmelerde kullanılan ayrımcılık teriminin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, politik ya da diğer görüşler, ulusal ya da sosyal köken, mülkiyet, doğum ya da diğer statüler gibi herhangi bir zemin üzerine dayandırılan ve bütün hak ve özgürlüklerin eşit ölçüde bütün bireyler tarafından tanınması, kullanması veya yararlanmasını kaldırma veya zayıflatma amacına sahiptir. Herhangi bir ayrıma, dışlanma, kısıtlama veya üstünlük tanıma olarak anlaşılması gerektiğine inanmaktadır.