Sağlıklı beslenmek bir klişeden çok ötede. Artık klişe diyerek küçümseyebileceğimiz, her gün duyuyoruz diye sıradanlaşıp önemini kaybedecek bir konu değil. Ayrıca sağlıklı beslenmek, doğal ya da organik beslenmek de bir moda değil. Olmamalı. Fakat oldu. İşte yeni moda organik beslenme.
Sıfır beden olmak bir zamanlar moda idi. Önceden ise “balık etli” olmak moda idi. Moda dediğimiz (aslında katil demeliyiz) bu sektör, bizi evirip çeviriyor; istediğini yedirip istediğini giydiriyor. Biz de sanki övünüp durduğumuz düşünme kabiliyetimizi kiraya vermiş gibi; pazar sürprizi, yılın trendleri, bu sezonun giysileri, şu benim tarzım, o senin stilin, burda yemekteyiz, orda içmekteyiz gibi şovların peşinde giderken obez oluyoruz, kelepçe taktırıyoruz, damarları tıkıyoruz, yüzümüzü gerdiriyoruz, bazı bazı da ölüyoruz. Olacak iş değil.
Yeryüzünde bulunan potansiyel gıda kaynakları neredeyse sonsuzdur. Çok güzel değil mi? Değil… Güzel olduğunu söyleyebilirdik, eğer rakamlara döküldüğünde şöyle olmasaydı:
Dünyadaki aç insan sayısı: 775.628.665
Dünyadaki aşırı kilolu insan sayısı: 1.622.570.780
Dünyadaki obez insan sayısı: 540.856.928
Bugün Açlıktan ölen insan sayısı: 17.000*
Milyonlarca insan boş yeme alışkanlıkları sebebiyle hasta olup tekrar iyi, normal kiloda ve sağlıklı olabilmek için milyonlar harcamak zorunda kalıyor.
Bugün Amerika Birleşik Devletleri‘nde obezitenin sağlık harcamalarında toplam maliyeti 270 milyon dolar civarlarında. Yine ABD’de kilo kaybetmek için harcanan miktar 110 milyon dolar ve her dakika artmaya devam ediyor. Yüzde vermek gerekirse Dünya’nın en depresif ülkeleri listesinin başını yüzde 9,6 ile Amerika çekiyor. Tabii bu istatistikler sadece kayıt altına alınmış depresyon hastaları.
Modanın bizi sürüklediği bedenlere ulaşmak sadece fiziksel sağlığımızı etkilemiyor üstelik. Moda bizi yok ediyor. Bir zamanlar balık etli olmak modaydı. Sonra fast food moda oldu. Mc Donalds moda oldu, biz obez olduk. Sıfır beden moda oldu, parmak yardımıyla kustuk modaya uyduk anoreksiya olduk. Zayıfladık. Öldük. Kelepçe taktırıp öldük. Birilerinin ekranlara koyduğu yeni sürüm güncel kadınlara baktık kelepçelerimizi okşadık.
Depresyon ve yeme tarzı birbiriyle ilişkilidir.
Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre depresyondaki insanların yüzde 43’ü, antidepresan kullananların ise yüzde 55’i obez. Tam olarak hangisinin diğerini körüklediği belli olmasa da obezite ve depresyon el ele yürüyen ittifaklar gibidir diyebiliriz.
Bir takım çalışmalar; işlenmiş et, çikolata, şekerli tatlılar, kızartmalar, işlenmiş tahıl ürünleri ve yağlı süt ürünlerinin de dahil olduğu kalitesiz diyebileceğimiz kötü yeme biçimleri/alışkanlıkları olan insanların depresyon semptomları göstermelerinin çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bahsettiğimiz yiyecekler tam da mevzu bahis olan moda yiyecekler. Her sabah kahvaltıya ikame olacağı ve ayda bilmem kaç kilo vermenizi garantileyen işlenmiş tahıl ürünleri mesela mısır gevreği. Jelibonlar, Palm Yağı içeren bisküviler, şurup içerikli donatlar, emülgatör içerikli yiyecekler. Bu listeyi milyonlarca madde ile genişletmek de mümkün. Fakat kısacası paketlenmiş yiyecekler arasında sizi gerçekten besleyecek bir şeyler bulunmuyor desek, yanlış olmayacaktır.
Abur cubur yeme alışkanlığı sizi depresyona birkaç adım daha yaklaştırır.
Çalışmalar, meyve ve sebze ağırlıklı Akdeniz mutfağına yakın biçimde yeme alışkanlıkları olan insanların depresyona daha uzak olduğunu gösteriyor. Sadece depresyon değil Alzheimer, diyabet ve kalp hastalıkları da sağlıksız beslenmenin mecburi çıkış yolları.
Sağlıklı beslenmek bir doktor tavsiyesi, bir mevsim modası veya bir dönem uygulanacak on beş günlük bir diyet tablosu değildir. Sağlıklı beslenmek bir hayat tarzıdır. İçinde palm yağı var diye bir marka bisküviyi yemeyip, içinde Palm yağı bulunmayan; ama başka türlü koruyucular içeren diğer marka bisküviyi yemek sağlıklı beslenmek değildir. Sağlıklı beslenmek bir inanç meselesidir. Amaç sahibi insanlar, neden, ne için yaşadığının bilincinde olan insanlar yaşamak için bir çaba sarfederler, önlerine konulan her şeyi yemezler. Yemeği emekle yaparlar.
Şimdi modayı bir kenara bırakıp neden yaşadığınızı sorgulayın. Cezaevinde gün mü sayıyorsunuz? Yoksa bir hayatı tam manasıyla mı yaşamak istiyorsunuz?
*Rakamlar yaklaşık olarak hesaplanmıştır, net olmayabilir, ancak vahameti hissettirmek için yeterlidir.