Ana SayfaKültür & SanatGrafik-TasarımSahnelere yaşam veren bir insan: Ömer Gürkan


Sahnelere yaşam veren bir insan: Ömer Gürkan


-

İzleyicisi için hiçbir önemi olmayan, hızla gelip geçen tüm o sahnelerin arkasında inandırıcılık ve gerçekçilik öğesi için çalışan, büyük emekler veren koca bir güruh var. Jeneriklerde ismini okumadığımız bu kahramanlar en az oyuncular kadar değerli. Ömer Gürkan, Netflix, HBO gibi markalarla çalışmış başarılı bir 3D uzmanı ve görüntü geliştiricisi. Sense8, Westworld, Inhumans, Lost in Space, Alex.inc, Justice League gibi yapımların önemli sahnelerinde onun imzası var. Onu biraz yakından tanıyalım!

Merhaba Ömer. Bize kendinden bahseder misin?  

İstanbul Bilgi Üniversitesi Görsel iletişim Tasarım bölümünden mezun oldum. 4 sene önce 3D Visual Effects öğrenmek için Los Angeles’ta Gnomon adında bir okula başladım. 2 sene önce ise ShadeVFX adında bir şirkette 3D Generalist olarak ise başladım ve aynı şirkette çalışmaya devam ediyorum.

Bu alana yönelişin ve aldığın eğitim süreci nasıl gerçekleşti? Kendini videography ile ifade etmenin, diğer görsel sanatlara kıyasla artıları veya eksileri sence nedir?

Bilgi Üniversitesi’nde okurken aldığım post prodüksiyon, 3d , music video gibi bazı dersler vardı. İlk başta müzik video dersi ilgimi çok çekti ve kendi müzik videolarımı çekmeye başladım. Sonrasında öğrendiğim 3 boyutlu çalışmalarımı da müzik videolarıma, post prodüksiyon bilgimle eklemeye başladım ve yavaş yavaş kendimi bu konuda geliştirdim. Fakat yine de yeteri kadar iyi olmadığımı biliyordum ve kendimi bu alanda daha da geliştirmek için Gnomon’a gitmeye karar verdim. Videographer olmamın en büyük avantajı ışıktı. Fotoğraf geçmişim olduğundan ışığın fotoğrafta nasıl gözükmesi gerektiğini biliyordum ve bu bilgimi dijital ortama rahatlıkla aktarabildim.


 “Yapı ve ışık yolu ile duygu yaratmak”, sanıyorum ki mesleki amacın diyebiliriz. Bu tanımı genişletebilir misin?

Gnomon`da öğrendiğim ilk önemli araçlardan biriydi. Film ve sinemada bana göre en önemli unsurlardan bir tanesi. Işık bir sahneyi çok üzgün veya çok korkunç veya çok mutlu yapabilir ve bu yüzden ışığın gücü beni hep heyecanlandırmıştır.


Sense8, bugüne kadar bana (ve benimle birlikte diğer birçok insana) iz bırakmış çok değerli yapımlardan birisi. Çalıştığın yapımlar arasında sana “iz bırakmış” olanlar hangileri?

Kesinlikle Westworld. Severek izlediğim bir dizinin bir sonraki sezonunda çalıştığımı duymak beni çok mutlu etmişti. Sadece bu diziye katkıda bulunmak değil, aynı zamanda böyle başarılı bir dizinin nasıl yapıldığını birinci elden görmek bana çok şey kattı.

Zor bir sahneydi. 🙂 Yönetmen bu sahnenin önemli olduğunu, aşırı detaylı notlarla bize gösterdi. Şanslıyız ki Lost in Space ekibi ne istediklerini çok iyi bilen bir ekipti ve bu detaylı notlarından dolayı biz de başarılı bir sahne yaratmış olduk.

Teknik açıdan oldukça başarılı, bağımsız çalışmalara da sahipsin. Bu kısa çalışmalarında yarattığın atmosfer ile sunduğun karakter temsilleri arasında nasıl bir ilişki kuruyorsun?

Önceden de dediğim gibi, ışık benim için çok önemli. Yaratılan sahnenin bütün duygusunu verebiliyor. Bende bu projelerimde bu gibi unsurlara dikkat etmek istedim. Kesinlikle sunduğum karakterler kendimin bir parçası.

Charlie isminde, “tek amacı mahallesindeki basketbol sahasında takılmak” olan bir robot ve “kaset kayıt cihazından yapılmış, elindeki tüm müziklerini kaybetmiş olan ama depresif mixlerini koruyan” Deckoh adında yalnız bir robot da karşımıza çıkmakta. 🙁
Bu hikayeleri yazarken ve karakterleri tasarlarken neyden ilham aldın?

Karakterlerini robot olarak seçmenin özel bir sebebi var mı?

Deckoh, Los Angeles’da benim kendimi yalnız ve depresif hissettiğim zamanlardan çıkan bir yapıt. Los Angeles dışarıdan ne kadar eğlenceli, mutlu ve aydınlık gözükse de içindeki insanlar bir o kadar karanlık ve yalnız. Dünyanın her yerinden kariyer peşinde koşmak için gelen bir sürü insan ve hiçbir zamanları yok. Ben de o insanlardan biriydim ve kendimi elindeki bütün Mix’lerini kaybetmiş Deckoh ismindeki robot ile ifade etmek istedim. Robot olması hem teknik hem de duygusal açıdan benim için önemliydi. Teknik açıdan duygusu olmayan bir varlığın, hem benim hem de siz izleyicinin gözünde üzgün gözükmesi, zor da olsa basarili olan bir amaçtı. Aynı zamanda buradaki insanlar bana bir süreden sonra insandan daha çok robot gibi gözükmeye başlamıştı.

Görüntü ve sinema sektöründe oldukça geride kalmış bir ülke olduğumuzu düşünüyorum. Doğru bir set atmosferinden hala uzaktayız. Sektörel anlamda Türkiye’deki sinemaya baktığında ve bir karşılaştırma yaptığında, film yapımı üzerine doğru bir çalışma sistematiğini deneyimlemiş birisi olarak neler aktarmak istersin?

Maalesef haklısın. Türkiye`de hiçbir projede çalışmadım ama bazı meslektaşlarımdan duyduğum üzere Türkiye`deki en büyük problem motivasyon ve düzen. Türkiye`de bu konuda inanılmaz yetenekli insanlar var. Hem teknik bilgiye sahipler hem de artistik gözleri çok gelişmiş. Fakat bu sanatçıları çalıştıranlar, bu insanları gece gündüz durmadan çalıştırıyorlar ve çok az para veriyorlar. Hatta bazen hiç vermiyorlar. Böyle bir ortamda çalışan sanatçılar da hiçbir şekilde işlerine motive olamıyorlar ve doğal olarak başarılı işler çıkaramıyorlar. Düzen konusu kesinlikle tecrübe ile geliyor. Hollywood görsel efektin yaratıcısı. Doğal olarak da işlerin nasıl yapılması gerektiğini en iyi bilen insanlar burada. Buradaki gözlemlerimde en çok dikkatimi çeken düzen ve sistem. Artistlerden yöneticilere herkesin bir düzeni ve her şeyin bir kuralı var. Bu kurallar uygulandığında bir projenin başarısız olma şansı bayağı düşüyor. Eğer setteki insan kurallara çok iyi uyup yeşil perdeyi ve önündeki insanı en iyi şekilde ışıklandırıyorsa, sonrasında prodüktör o dosyaları çok detaylı bilgiler ile bize yolluyorsa bizim yöneticilerimiz de onu kendi sistemimizle düzenli bir şekilde artistlere yolluyorsa, artistlerin tek odaklanması gereken konu sanatlarını yapması oluyor.

İşin sebebi ile film ya da dizi izlerken, herhangi bir sahne karşısında genel bir izleyici kadar şaşırmadığını tahmin ediyorum… Peki bugüne kadar izlediğin filmler, diziler içerisinde teknik başarısı ile aklına kazınmış bir sahne var mı?

Bladerunner 2049 filminin bütün sahneleri diyebilirim. Işığa önem veren bir insan olduğumdan dolayı bu film beni çok etkiliyor. Adeta bir ders gibi. Her türlü ışıklandırmayı her sahnede ustalıkla işlemişler. Aynı zamanda dijital efektleri pratik efektlerle birleştiren projelere çok saygım var. Kesinlikle fotorealism açısından çok katkısı oluyor.



https://vimeo.com/293047756

SON YAZILAR

Dimitris Sotakis: “Kurgu söylemek istediklerimi söylemek için bir anahtar”

Dimitris Sotakis’ten ilk olarak Büyük Hizmetkar romanını okudum. Yarattığı heyecanla hemen diğer kitaplarına yöneldim. Bu arada arkadaşlarım da kitaplarını okumaya başladı. Yazı dili, anlatımı, romanlarına...

Your Stage + Art: Müziğin evrenselliğini kutlayan bir sahne

Bugün paylaşımcılığın ve özgürleşmenin buluştuğu ortak noktadan, müzikten konuşacağız. Your Stage + Art, müziğin insanları bir araya getirme gücüne inanan, müzisyenlere eşit ve özgür şartlar altında müzikseverlerle buluşma imkânı sunmaya çalışan bir oluşum. Sanatla ilgilenen herkesin yeteneklerini...

Belgeselci Ben Fogle ile vahşi yaşam ve belgesel serisi üzerine söyleşi

Adını ilk kez Castaway isimli televizyon programında duyuran ve şu anda Vahşi Yaşama Dönüş (Return to the Wild) adlı programı sunan Ben Fogle, dünyanın dört...

Depremzedeler Ankara’ya göçüyor ama barınamıyor

Depremden etkilenen 11 ilin halkı Türkiye’nin çeşitli kentlerine göç etmeye başladı. Depremzedelerin yoğun olarak geldikleri kentlerden biri olan Ankara’da başlarını sokacak bir ev bulmaları oldukça...

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol