Ana Sayfaİnsan ve ToplumTarihSermaye, doğa ve sınıf mücadelesi

Sermaye, doğa ve sınıf mücadelesi

-

Kapitalizmin temel sorunsallarından olan kâr için mi yoksa insan ihtiyaçları için mi üretim yapılacağı çelişkisi günümüzde sermaye sınıfının hızla büyümesiyle daha da derinleşmiştir.

Marx’a göre, sanayinin gelişmesiyle proletarya gittikçe büyüyecek, büyüdükçe örgütlenecek ve ürettiği emeğe sahip çıkmaya başlayacaktır. Fakat süreç istenildiği yönde ilerlememiştir. Yani, kapitalist düzene bağımlı hale gelen işçi sınıfı emeğine yabancılaşmış, kendi ihtiyaçları doğrultusunda üretim değil, kâr odaklı üretim yapmaya ve mevcut kapitalist sisteme entegre olmaya mecbur kılınmıştır. Ürettiği emeğe yabancılaşan işçi sınıfı, doğaya da yabancılaşmış ve bütün amacı kâr elde etmek olan sermaye sınıfının çevresel kaygılar doğrultusunda hareket etmesi imkânsız hale gelmiştir.

Sermaye sınıfı ile emek sınıfı arasındaki uçurum ve işçi ile kapitalist arasındaki uçurum gittikçe derinleşmektedir. İşçinin nesnel emeği olarak tanımlanan ücretin işçi sınıfını esir alması, emeğin içkin bir değeri olduğu üzerinden yola çıkarak canlı emeğin ise kapitalist düzen tarafından satın alınmasını doğurur. Çünkü mevcut düzende, işçi için “emeğin bir değişim değeri olduğu sürece kullanım değerine sahip olduğu” göz önüne alındığında, emeğin zenginliği sermayenin ona biçtiği değerle kısıtlı bir hale getirilmiştir.

Bu kısıtlama, üretici toplumun insani gelişim bakımından zenginleşmesini de olumsuz yönde etkilemektedir. Bütün bunlardan hareketle, üretimin toplumsal ihtiyaçlar odaklı yapılması, işçilerin birleşerek salt ücret-emek ilişkisi üzerinden değil, mevcut kapitalist sisteme karşı ortak bir tavır sergilemeleri gerekmektedir. Bu durum, mevcut kaygıların önüne geçerek işçi sınıfının koşullarına ve bu koşullardan sıyrılmak için geliştireceği çözüm yollarına daha geniş bir perspektiften bakmasına olanak sağlayacaktır.

Sermayenin emekçi sınıfı sömürüsü aynı zamanda doğayı sömürüsüyle doğru orantılıdır. Rekabetçi bir bakış açısıyla emeğin değersizleştirilmesi gibi doğaya araçsal bir değer gözüyle bakılması, doğanın da emek gibi üzerinden kar elde edilecek bir kaynak olarak görülmesinin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Oysa doğayla bütünleşmiş bir üretim tarzıyla, toplumun öznel emeği (geleceğe yönelik, fiyatlandırılmamış emeği) değerli hale gelmiş olacaktır. Bununla birlikte, toplum hem kendi ihtiyaçları doğrultusunda üretim yapacak, hem insani gelişimini sınırlandırmadan gerçekleştirecek, hem de mevcut kapitalist sisteme karşı bir ortak bir tavır sergilemiş olacaktır. En önemlisi de, doğayı kaynak olarak görmekten uzak öz-yönetime dayalı bir bakış açısı oluşturulacaktır.

Başlık Görseli: © Patrick Haemmarlein

SON YAZILAR

Çevre dostu mimarinin örneği: Sürdürülebilir yaşam, Casa Cosecha de Lluvia ve yağmur suyu yönetimi

Casa Cosecha de Lluvia, dağların kalbinde sürdürülebilirliğin ve yenilikçiliğin mükemmel bir örneğini sunuyor. Yağmur suyunu arıtan bu etkileyici yapı, çevre dostu tasarımıyla size ilham verecek! Robert...

Yeşil mimarinin geleceği: Tarımsal atıklardan mimarinin zirvesine; mısır koçanları karbon emici duvarlara dönüşüyor

Tarım atıklarının mucizevi dönüşümüne tanık olun: Mısır koçanlarından üretilen karbondioksit emen duvar kaplamalarıyla yeşil mimarinin geleceği şekilleniyor! Sürdürülebilirliğin sınırlarını zorlayan bu yenilikçi projeyi keşfedelim! İnşaat ve...

Sürdürülebilir mimari tasarımın yeni yıldızı: Ahşaptan ayırt edilemeyen pirinç kabuğu yapı malzemesi

ACRE, ahşap alternatifi olarak öne çıkan bir yapı malzemesidir; dayanıklılığı, suya ve çürümeye karşı direnci, estetik dokusu ve sürdürülebilirliği ile dış mekanlarda mükemmel performans sergiler. Alüminyum ve pirinç tozlarının muazzam bir sentezi olan bu malzeme, çitlerden kapılara, pervazlardan teraslara kadar geniş bir yelpazede dış mekan uygulamaları için ideal bir seçenektir. Dünya ormanlarını koruyan bu malzemeyi keşfediyoruz!

Bahar geldi: Aylardan Mayıs, günlerden Hıdırellez; gününüz hep güneşli, talihiniz hep bol olsun

Zaman akıp gider... İnsan bu hayattan geçerken nice mevsimleri ve nice baharları da beraberinde yaşar. Belki farkındadır, belki de bilincinde değildir ama kaç kez kim...
Aygül Akkuş
Aygül Akkuş
1984 yılında Ankara'da doğdum. Lisans öğrenimimi Ankara Üniversitesi Sağlık Yönetimi bölümünde tamamlamama karşın ekolojik sorunlara olan hassasiyetim tamamladığım bölümün önüne geçti. 2006 yılından bu yana sürdürdüğüm aktivistlik yönümü bilimsel açıdan da zenginleştirmeyi ve bu alanda akademik çalışmalar sunmayı istediğim için bölümümün değerli hocaları tarafından kabul edilerek Ankara Üniversitesi'nde Kent ve Çevre Bilimleri alanında yüksek lisans eğitimi almaya 2013 yılında başladım. Çepeçevre gazetesini gerek çevre gazeteciliğinin eksik olan yönlerini tamamlamak, gerekse doğa ile olan ilişkilerimizin daha bilinçli hale gelmesi açılarından son derece önemli buluyorum.

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol