Nezaket Erden, Kadir Has Üniversitesi’nde Oyunculuk yüksek lisansı yapıyor. Ve bitirme projesi olarak, bizi harika bir oyunla buluşturdu. Latife Tekin’in “Sevgili Arsız Ölüm” adlı romanını uyarlayan Nezaket Erden, Dirmit karakteriyle karşımıza çıkıyor. Hepimizin bir yerine dokunan bu bildik hikâye, Dirmit’in mücadele gücüyle umut veren bir hale geliyor. İyi bir metin ve iyi bir oyuncu bir araya geldiğinde, seyirciye bu enfes anlatının tadını çıkarmak kalıyor. Latife Tekin’le Nezaket’in görüşmeleri sürerken tek bir şey diliyoruz, bu oyunu tekrar izleyebilelim.
“Dirmit” nasıl ortaya çıktı? Bildiğim kadarıyla bir okul projesi ama izleyen herkes çok beğendi.
Ben, Kadir Has Üniversitesi’nde oyunculuk yüksek lisans programındayım. Ve bitirmek için tez yazmam ya da proje hazırlamam gerekiyordu. Benim niyetimde, sahne üzerinde oyunculuk araştırması yapmaktı. Bu yüzden, bir bitirme projesi yapmak istedim. Araştırma sürecinde ise “Dirmit” ortaya çıktı. Ve birkaç kez ücretsiz gösterim yaparak, seyirciyle de buluşmasını sağladık. Daha önce bu romandan ufak bir bölüm çalışmıştım aslında. “Romandan sahneye” isimli bir atölyeye katılıp, yine Dirmit’i canlandırmıştım. Bitirme projesi olarak başladık ama sahnelemek istiyoruz. Bunun için çalışmalarımız ve yazarla iletişimimiz devam ediyor.
Peki neden Latife Tekin’in “Sevgili Arsız Ölüm”ünü seçtiniz?
Sevgili Arsız Ölüm’ü okuduğumda, ilk kez geldiğim “büyük şehir”deki üçüncü senemdi. Maddi, manevi birçok zorlukla boğuşuyordum. Tam da yorgun düştüğüm bir zamanda, elime bu roman geçti. Benim için bir “devam et” çağrısı gibiydi. Romanda yer alan karakterlerden ailenin en kūçük kızı Dirmit ile aramda birebir olmasa da benzerlikler var. Bu benzerlikten, doğa ve şehirle olan ilişkimden dolayı roman ile çok kuvvetli bir bağ kurdum. Fakat oyunlaştırma süreci çok kolay olmadı tabii. Romanı defalarca okudum, yapamayacağım korkusuna kapıldım. Neyse ki etrafımda beni yüreklendirecek insanlar vardı. Özellikle sürecin her aşamasında bana destek veren proje danışmanım Zeynep Günsur Yüceil ve aylarca çalışmayı beraber yürüttüğümüz yönetmenim Hakan Emre Ünal. Onları da buradan sevgiyle anıyorum.
Neden bir uyarlama yapmayı tercih ettin? Ve uyarlama yaparken nelere dikkat ettin
Öncelikle paylaşmak istediğim bir sürü hikaye vardı içinde. Romanı hiç okuma ihtimali olmayan insanlara da dokunacak hikâyeler vardı ve beni heyecanlandıranlardan biri de bu oldu. Şu veya bu sebeple bu romanı okumamış, hiç de okumayacak birilerine bu hikayeyi ulaştırmak. Çünkü herkesin kendi yaşamımdan izler bulabileceği ve bende de olduğu gibi “devam et” çağrısı olarak algılayabileceği, harekete geçiren bir yanı var metnin. Benim kendi yaşamımda da düştüğüm bir hata var: kendine acımak! Dirmit, hiç kendine acımıyor. Başlangıçta Dirmit’i oynarken de, benzer bir hataya düşüyordum. Ama Dirmit’i güçlü kılan ve beni bu kadar etkileyenin, onun kendine acımaması olduğunu anladım. Ben de, kendine acımaktan kaçınmanın yollarına baktım. Yaşadığı zorluklara karşı öyle bir direnç gösteriyor ki, bu direnç sayesinde yaşadığı en acı olaylara gülebiliyoruz. Ama acıyı da duyuyoruz. Romanı okurken hissettiklerimizi, metnin dramaturjisini yaparken kılavuz edindik. Seyircinin de bu tür bir hisle izlemesini istediğimizden, yapıyı buna göre oluşturduk.
Dirmit özellikle ataerkil ve geleneksel bir toplumun mağduru biri ama buna rağmen yerinde durmuyor. Toplumsal cinsiyet açısından karaktere baktığında nasıl bir tablo görüyorsun?
Romanda, bu coğrafyada büyümüş her çocuğa dokunacak bir şeyler var. Bizim sahneye uyarladığımız “Dirmit” oyunu, özellikle kadınlara çok dokunuyor. Oyun sonrası ağlayarak, bu hikayeyi paylaştığım için teşekkür eden birçok kadın seyirci oldu. Çünkü yalnız olmadığını hissediyorsun. Kadınlar bu ülkede büyürken birçok zorluktan geçiyor. Ekonomik, sosyal konumları ne olursa olsun . Erkekler için de hiç kolay değil elbet. Biz romanda Dirmit’in hikâyesine odaklandık ama Latife Tekin, erkeklerin de ne gibi zorluklar yaşadığını çok iyi anlatıyor. Ama insanlara asıl dokunanın kadın ve erkek olmanın getirdiği zorluklardan ve baskıdan çok, bunlarla mücadele etme yolu olduğunu düşünüyorum. Romanın ve bizim uyarlamamızın başkarakteri Dirmit, baskılar karşısında asla durmuyor. Her seferine yeni bir yol buluyor tutunacak. Ve bize de direnme, yaşama gücü veriyor. Bence hikayenin gücü buradan geliyor. Ben de, bu kadar baskıcı olmasa da, benzer bir aile yapısında geliyorum diyebilirim. Aslında bu zorluklarla baş ediş biçiminiz sizi belirleyen nokta oluyor, yoksa yaşadığınız zorluklar değil.
Süreçte kimlerle çalıştın? Nasıl bir çalışma izlediniz?
Proje danışmanım, Zeynep Günsür Yüceil’di. Onun destek ve yüreklendirmesiyle romanı çalışmaya başladım. Sonrasında tek başıma çalışmakta zorlandım ve yönetmenim Hakan Emre Ünal ile çalışmaya başladık. Anlatıcılık konusundaki deneyimleriyle bana çok yardımcı oldu. Bu tür tek kişilik oyunlarda yönetmen şart, yoksa kayboluyorsunuz. Biz metni de yönetmenimle birlikte düzenledik. Proje gösterimi sonrası Çetin Sarıkartal’ın yaptığı yorumlar ve tavsiyeleri de, sonraki çalışmalarımızda yol gösterici oldu. Yaz tatilinde Tiyatro Medresesi’ne gittik ve yeniden çalışmaya başladık. Niyetimiz bu oyunu profesyonel bir şekilde sahnelemekti.
Çalışma sürecinde beni en çok zorlayan, romanın hangi bölümlerini kullanacağımızdı. Çünkü bu romanın her sayfasından bir oyun çıkabilir. Ben başından beri Dirmit’in hikayesine odaklıydım. Çünkü tek kişilik bir oyun çalışırken çalıştığınızla bir bağ kurmak, o işi samimi yapıyor. Ben de, Dirmit ile bir bağ kurmuştum. Çalışmanın devamında da Dirmit’in bir gecesine odaklanarak, şehirde neler yaşadığını dinliyoruz. Diğer karakterleri onun ağzından tanıyoruz. Nereden anlatacağını, yani yapıyı bulunca devamı geliyor zaten. En zorlayıcı olan, yapıyı bulmak ve metni düzenlemekti.
Ben oyunu izlerken, tiyatro için iyi bir hikaye ve iyi bir oyuncu yetiyor dedim. Sen bu metin ve hikâye anlatıcısı olma meselesine nasıl bakıyorsun?
Gerçekten de öyle. Başka hiçbir şeye gerek yok. Ben de oynadıkça bunu keşfediyorum. Sahnede hikayeden başka sığınabileceğin hiçbir şey yok. Oyunun kapalı bir yapısı var aslında. Seyirciye anlatmıyorum direkt. Tulumba’ ya anlatıyorum köyde yaşadıklarımızı. Ama seyirciyle konuşuyorum aslında. Bu ilginç bir deneyim benim için. Kapalı bir yapı olmasına rağmen seyirciyi dinliyorum ve oyunum ona göre şekilleniyor. Aslında Tulumba üzerinden içimi döküyorum seyirciye. Anlatıcılık meselesine gelince, ben oynamak ve anlatmak arasında bir şey yapıyorum sanırım. Anlatıcı -oyuncu diyebiliriz. Çünkü seyirciye kapalı, dramatik bir yapı var aslında ama sahnede sürekli anlatan biri var. İnsan neden, insanların okuduğu ve çok sevdiği bir romanı çıkıp oynamak – anlatmak ister derseniz? Bu hikaye ile benim kuvvetli bir karşılaşmam oldu. Bu karşılaşmayı aktarmaya çalışıyorum. Ben romanı okuduğumda, bu romanla karşılaşmamı bir ‘devam et’ çağrısı olarak algılamıştım. Ve insanlar için de öyle olduğunu düşünüyorum. Şu ya da bu sebeple romanı okuma ihtimali olmayan insanlara ulaştırmak istiyorum bu hikayeyi. Romanı okuyanlar için ise Dirmit’i benim bedenimde görmek ilginç bir deneyim oluyor. Romanı yeniden okuma isteği duyduklarını söyleyenler oluyor.
Oyun çok beğenildi. Fakat izleme şansımız yok şu an. Ben de, son oyuna geldim. Neden bu enfes oyunu izleyemiyoruz?
Oyun beklediğimizin üzerinde bir ilgi gördü. İzleyemeyen birçok insan oldu. Fakat bu bir roman ve Latife Tekin bu romanı okunması için yazmış, oynanması için değil. Ve Dirmit onun için çok özel bir karakter. Biz bu oyunu profesyonel olarak oynamayı çok arzu ediyoruz. Bu konuda sevgili Latife Tekin ile görüşmelerimiz devam ediyor. Kararı her ne olursa olsun böyle bir romanı yazarak bize bu hayali kurdurttuğu için kendisine sevgim ve saygım sonsuz.