Bugün “hayvan hakları” denilince, çoğumuzun aklına korkunç barınak koşulları, resmi tatillerde barınak kafesleri içinde açlıktan ölen, birbirlerini yiyen köpekler, hayvan deneyleri, orman beslemeleri gibi geliyor. Anlık tepkiler verip “Son kafes boşalana kadar!” diyoruz. Ama bunu derken “görünmeyenler”i; engelli, sokakta yaşayamayacak durumdaki hayvanları düşünmüyoruz. Çünkü yoklar onlar bizim için. Aklımıza dahi gelmiyorlar.
Biz, Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği olarak bu ölümcül önyargıyı kırmak istiyoruz; hayvan hakları savunusunun bir ayağı hayvan sömürüsüne bütünsel olarak karşı çıkmak, barınak esaretine hayır demek ise diğer ayağı da engelli, yaşlı, düşkün hayvanları fark etmek ve bu hayvanlar için çözümler üretmek, elimizi taşın altına sokmaktır, olmalıdır diyoruz.
Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği’nin fikir patisi, kara cadı Bonnie’yi bulduğumuzda, o henüz 5-5 buçuk aylık kadardı. Belediyelerin otoyol kenarlarına attığı köpeklerden biriydi. Araba çarpmış ve onu yol kenarında öylece bırakıp gitmişti. Veterinerin dediğine göre birkaç hafta, sağ ön kolu birçok yerinden kırık olarak yaşamış ve her şeye rağmen hayatta kalmıştı. Maalesef Bonnie’nin sağ ön bacağını kurtaramadık ama o ve ben, birbirimizi kurtardık.
Bonnie ile birlikte yaşamaya karar verdiğimizde, eski bir apartmanın dördüncü katında oturuyordum. Daha ilk yazımızda anladım ki yaz ayları, nem ve aşırı sıcak, Bonnie’nin dört kat çıkmasını çok zorlaştıracak; malum, hatun normal bir köpek değil, tam bir deli dana! Bonnie’yi koşarken gören kimse anlamıyor 3-bacak olduğunu. Koşarken sıkıntı yok; ama sonrasında yorulunca, merdiven çıkmak şöyle dursun, adım atamıyor. Bonnie ile bir hayat geçireceğimizi; aynı evi, yaşamı paylaşacağımızı bilerek o “Satılır mı bu ev! Ama çok güzel Ayasofya manzarası var!” olan evi sattık; şimdi oturduğumuz, hem birinci katta olan hem de asansörlü evimizi aldık. Manzaramız yok ama keyfimiz yerinde!
Bonnie büyük bir ırkla kırılmış bir labrador melezi. Tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz. Doğumu da tahminen 2010 Ocak sonu-Şubat başı. Öyle ki Bonnie ile doğum günlerimizi birlikte kutluyoruz her sene: 30 Ocak benim doğum günümdü Bonnie gelene kadar; artık ikimizin doğum günü. Bonnie her sene yeni bir künye yaptırıyorum doğum gününde; onun adı, benim telefonum yazıyor, “biz” oluyoruz, “bir” oluyoruz. Altıncı yaşını sürüyor Bonnie. İri bir ırk kırması olduğundan –ve maalesef Moda’da tam bir beleşçi olup petshop, cafe ayırt etmeksizin kimseyi boş geçirmediğinden- oldukça iri bir köpek (“Şişman” denmesinden hoşlanmıyor kendisi). Sıcaklarda yürüyemiyor; zorlandığında sol ön kolu seğirmeye başlıyor. Bu bizim için bir engel teşkil ediyor mu? Tabii ki hayır!
Bonnie’nin rahat ve serinlikte gezebilmesi ve kalabalık başlamadan sokaktaki köpek arkadaşlarıyla oynayabilmesi için biz, her sabah yedi civarı çıkıyoruz uzun gezmemize. Genelde bir yarım saat geziyoruz, oynuyoruz. Sonrasında eve gelip uyuyor Bonnie. Bu arada, evdeki engelli kedilerimiz de –yemek kaplarının başını bekleyen kara bir cadı olmadan- yemeklerini yemiş bitirmiş oluyorlar. Öğleden sonra az yürümeli-bir kahvelik oturmalı bir gezmemiz daha var. Hava çok sıcaksa, Bonnie’yi uzun yürütmüyorum. Tuvalet ihtiyacını gideriyor ve gölge, serin bir mekânımızda (Moda’da her yer Bonnie’nin “mekân”ı. Onsuz çıkmak ne mümkün!) ben bir kahve içiyorum, o piyasa yapıyor. Saat altı civarı akşam yemeklerini yiyor ev ahalisi ve son olarak akşam, 10’dan sonra tekrar çıkıyoruz Bonnie’yle. Başka bir yere gidiyoruz, yine uzun uzun oturuyoruz. Bu sefer “insan” arkadaşlarıyla görüşüyor Bonnie.
Serin ve soğuklarda daha kolay hayat Bonnie için; daha az yoruluyor, daha rahat hareket ediyor. Ancak onu bulduğumuzdan beri olan ve ne yaparsak yapalım geçmeyen bir yağmur ve gök gürültüsü korkusu var. Böyle havalarda, asla ve asla dışarı çıkmak istemiyor. Ben de zorlamıyorum açıkçası. Ev sadece benim değil; aynı zamanda Bonnie ve kedilerin de evi; “bizim evimiz.” Ve eğer o gün Bonnie çıkmak istemiyorsa –ki bunu çok net belli ediyor- zorlamıyorum onu. Tuvaletini bazen hemen apartamanın önüne yapıyor, yapıp hemen eve giriyor; bazen de evdeki “yeri”ne. (Bonnie’nin evde bir tuvalet yeri var. Hiçbir zaman hayvanların biz insanlar evde yokuz diye tuvaletlerini saatlerce tutmak zorunda bırakılmalarını desteklemedim. Asla. Yetişkin, sağlıklı ve sosyal bir köpek, yaşadığı alana zaten tuvaletini yapmaz. Ama insanlar saatlerce evde yokken, hayvanları germenin, sıkmanın anlamı yok. Bonnie bu konuda çok rahat.) Gök gürültüsünde özellikle o kadar korkuyor, tir tir titriyor ki bazı günler, dışarıdaki işlerimi iptal edip yanında kalıyorum; yalnız kalmasın, korkmasın diye. Benim de korkularım var, onun da olması çok doğal. Önemli olan, bence, böyle anlarda onun yanında olmam, yalnız kalmaması.
Bizim arabamız yok. Malum, İstanbul’da ticari araçlar da hayvan taşımaya pek sıcak bakmıyor. Evimizden vapura kadar yürüyebilse dahi Bonnie, aynı yolu dönemiyor, çok yoruluyor. Bu engeli aşmak için Bonnie’ye tekerlekli sandalye aldık. Birçokları için son derece kötü çağrışımları olan bu aracı, biz pratik bir keyfe dönüştürdük. İlk gün çok korktu Bonnie tekerlekli sandalyeden. İki üç gün evde, elimizde ödül bisküvileri ile onu arabaya alıştırdık. Hayvanların doğalarında olmayan hareketleri yapmaları için eğitilmelerine sıcak bakmıyorum; ama Bonnie’nin durumundaki gibi onun iyiliği için olan bir şeyse, o zaman bu “eğitim” ödül yoluyla verilmeli; asla ve asla hayvan korkutulmamalı, cezalandırılmamalı.
Ardından ikinci gün tekerlekli sandalyeye kendi çıkmaya başladı ve bir sonraki gün ise evde gezmeye başladık. Birkaç gün önce Bonnie’nin denize girebilmesi için Adalar’a gittiğimizde, özellikle 5 tur yüzmenin ardından (tam bir su kuşu Bonnie, yazları çok sıcaklarda küvette vileda kovasına su koyarken ben, küvete girip kovayı itip suyun altına oturmuşluğu var) pestili çıkmış olan Bonnie, vapurda dahi inmedi sandalyesinden. O kadar akıllı, o kadar duyarlı bir kız ki o sandalyeyi ona neden aldığımızı anladı. Şimdilerde Moda’daki parklara, sahile, her yere gidebiliyoruz. Yorulana kadar yürüyor, koşup oynuyor ve en son eve dönerken, arabasına biniyor, kurulup yatıyor. Bonnie, kendine ait arabası ve şoförü olan tek köpek!
Engelli mi, o da ne?
Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği’ni kurma fikrini aklıma getiren, engelli hayvanlara bakışımı değiştiren ve bu hayvanlar için daha fazlasını yapabilmem için adım atmamı sağlayan “kişi” Bonnie. Evet, Bonnie bir “kişi”, bir birey. Vegan yaşam tarzını benimsemiş biri olarak engelli hayvanların eksik ya da yetersiz olduğunu düşünmüyorum; onların her bir engeliyle “farklı” olduklarını düşünüyorum. Ve farklılık, benim için zenginliktir; yani yolumuzun kesiştiği her engelli hayvandan yeni bir şey öğrendim ben. Başta Bonnie olmak üzere engelli hayvanların bana ortak kazandırdıkları ise, hayata bakışımı şekillendiren, “engel”leri yani farklılıları “hayata küsmeyelim, hayatın içinde, hayatla oynayalım”a çeviren engelli-hayvan-felsefesi oldu: “Elinde olmayana, kaybettiğine üzülme. Bu, zaman kaybı; zira ne kaybettiklerini ne de bunlara üzülerek harcadığın zamanı yerine koyabilirsin. Bak, elinde var, ne kalmış sana. Ve bunlarla yaşa, en iyisini yap, zevk al, mutlu ol. ‘Neyim eksik’ değil, ‘ne var elimde’ diye bak hayata.” İnsanların sokakta “yazık, zavallı” diyerek baktığı 3-bacaklı Bonnie, sadece bana değil, Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği olarak kurtardığımız, bakım ve tedavilerini üstlendiğimiz sayısız hayvana hayatlarında ikinci şans oldu.
Bugün Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği olarak amacımız, nerede olursa olsun engelli hayvanlara öncelik vermek; onlara engelleri ile birlikte, mutlu, sağlıklı ve keyifli yaşayabilecekleri yaşamlar sunmak, “insan” hayat arkadaşları bulmak. Bu noktada önceliğimiz, büyük şehirlerden ziyade (malum, büyük şehirlerde imkân çok; birkaç kişi bir araya gelip bir hayvanı kurtarabilir) doğu illeri gibi imkânların sınırlı değil, hiç olmadığı bölgelere uzanmak. Şırnak’tan kurtardığımız 3-bacaklı Cizre ve Tokat’tan getirdiğimiz felçli Zile, bu yaklaşımımıza iki örnek. Dernek, engelli hayvanlara doğrudanulaşmak dışında, fonumuzda bütçe oldukça, yine imkânların hiç olmadığı bölgelere mama bağışı yapıyoruz. Bu konuda geçtiğimiz sene Diyarbakır ile çalıştık; Dicle Üniversitesi’nde okuyan ve üniversite bünyesinde sokak hayvanları için bir besleme grubu oluşturan arkadaşımız, gönderdiğimiz mamaları birçok kez Diyarbakır, Mardin, Urfa ve komşu illerde dağıttı.
Son olarak Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği olarak hayvan hakları konusuna bakışımıza değinmek istiyorum: Türkiye’de sayısız hayvan hakları STK’sı var; sayısız dernek ve platform vb oluşum var; hayvan hakları komisyonları var. Ancak hayvan hakları savunusu yapan hiçbir oluşum, hayvan hakkı savunusunda bizim dernek olarak savunduğumuz gibi bütünsel bir hayvan hakkı savunusu yapmıyor; yapamıyor.
Nasıl ki insan hakları dediğimizde, hak savunusu “etiket”lerden bağımsız olarak (etiket; din, dil, ırk, mezhep, cinsiyet, cinsel kimlik, milliyet vb) bütün insanları kapsıyor ve haklarını koruyorsa, hayvan hakkı dediğimizde de sadece evimizde beslediğimiz kedi-köpekten ya da sadece yaz aylarında aklımıza gelen fayton atlarından ya da kamyonlarda ölüleri bulundukça, bayramlarda barınaklarda açlıktan öldüklerinde bu kasıt ve/veya ihmaller ile ilgili “göstermelik” tepkiler verdiğimiz ama hayvanlar henüz canlı iken “Hayvana zarar gelmemişse ya da hayvan ölmemişse 5199 uygulanamaz” dediğimiz hayvanlarla sınırlı kalmamalı ve kapalı kapılar ardında, mezbahalarda, besi ve üretim çiftliklerinde, deney laboratuvarlarında yaşam hakları ve özgürlükleri gasp edilen, insanların talepleri için korkunç işkencelere, zulümlere maruz kalan hayvanları da düşünmeli, onlar adına da harekete geçmeliyiz. Ve bu yaklaşım, ancak ve sadece vegan, yani her hayvanın en temel hakkını, yaşam hakkını savunmakla gerçeğe dönüştürülebilir.
Mezbaha eyleminden çıkıp hemen sonrasında ayran içen ya da “Barınaklara hayır!” derken akşam yemeğinde tavuk, sabah kahvaltıda yumurta ve peynir yiyen zihniyet, hayvan hakkı savunusunda yetersiz ve kendi içinde çelişkilidir.
Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği olarak insanların hayvanlar konusunda son derece ayrımcı olduğu, engelli, yaşlı ya da hasta hayvanların, melezlerin yaşam haklarının neredeyse yok olduğu bu düzende, önceliğin sokakta yaşayamayacak durumdaki hayvanlara verilmesi gerektiğini savunuyoruz. Derneğimizin yüzde 50’si bunun için var. Diğer yarısı ise hayvan hakkı mücadelesini bugünkü ayrımcı-türcü-seçici kısır döngüden çıkarıp bütünsel bir hayvan hakkı savunusu farkındalığı yaratmak için çalışıyor.
Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği’ne üye olmak için barınaktan ya da sokakta sahiplendiğiniz ve en az 6 aydır sizinle yaşayan engelli bir hayvanınızın olması gerek. Dernek merkezimizdeki 13 engelli hayvanı görmek, ziyaret etmek ve/veya dernek fonuna bağış yapmak isterseniz, bize ulaşabilirsiniz.
Hazırlayan: Çağrı Sert
Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği sosyal medya ve iletişim bilgileri:
Facebook
Twitter
Web sitesi
iletişim: [email protected]
Telefon : 90 536 819 99 70