Birazdan fotoğraflarıyla birlikte hikâyelerini okuyacağınız insanlar, iki dünya savaşını da görmüş, 100 yaşın üstünde insanlar. Yaşlı, çok yaşlı insanlar.Kim bilir uzun ömürlerine ne hikâyeler, ne görüntüler kazımışlar. Suriye’de iç karışıklık ve savaş başladığında ise ülkelerinden göçmek zorunda kalmışlar. O yaşlarında insanlar evlerinden bile çıkmak istemezler, doğup büyüdükleri yeri bombalar ve silah sesleri içinde bırakıp gitmek bu insanlara nasıl bir acı yaşatmıştır, inanın bilmiyorum.
Dagha, 101 yaşında
Lübnan’a sığınan Dagha, çadırından Suriye’ye düşen bombaları duyabiliyordu. Bir tepede oturmuş kıyafetlerini yamalarken, bir yandan da bombaların memleketinin neresine düşmüş olabileceğini tahmin etmeye çalışıyordu. O aralar bir kalp krizi geçirdi. Sağ kaldı; ama artık kısmi felçliydi.
Şimdi kendisini ziyarete gelen yakınları onun yanağına bir öpücük kondururken, o sadece gelenlerin elini hafifçe sıkabiliyor. Ailesinin söylediğine göre bu yaşlı nine uykusunda ağlıyormuş. Ailesine sürekli vasiyet ediyormuş; “Ben ölürsem beni sakın burada gömmeyin, beni ülkeme gömün, söz verin.”
Getvan, 100 yaşında
Getvan ve eşi çok uzun yıllardır evliler. 72 yıl önce evlenen çifti Suriye’deki savaş bile ayıramamış. Evlerine bombalar yağarken kaçan çift Lübnan’a gitmiş.
Şimdilerde çift, çocukları ve torunlarıyla birlikte iki odalı derme çatma bir gecekonduda yaşıyor, elektrikleri sık sık kesiliyor. Getvan öğlenleri biraz uyumaya niyet ettiğinde torunları odaya hücum edip dedelerinin başında oyunlar oynuyor, yaşlı adamcağızı uyandırıyor.
İki odalı evlerine ezan sesi dolduğunda Getvan bazen bunun kendi köyünün camisinden geldiğini sanıyormuş, sonra hatırlıyormuş. Lübnanlı bir komşuları bazen yaşlı adamı kendi tarlasına gezmeye götürüyormuş. Hayvanlarla birlikte tarlada oturup etrafı izleyen Getvan’ın kendisini ana yurdundaymış gibi hissettiği ender zamanlardan biri oluyormuş bu gezintiler.
Hamda, 106 yaşında
Lübnan’a ilk gelişinden beri 45 senede Hamda’nın hayatında çok şey değişmiş. Bir zamanlar Bekaa Ovası’nda beraber yaşadıkları eşi dünyadan göçmüş, yaşı ilerleyince Hamda’nın da gözleri görmez olmuş. Bir de tabii ki ülkesi darmadağınık bir savaş alanına dönüşmüş. “Belki” diyor Hamda, “Allah’ın gözlerimi benden alması iyi olmuştur, ülkemin şu halini gözlerimle görmek zorunda kalmadım. Savaşlar bitse ve evlerimizi yeniden yapsak da yenileyemeyeceğimiz şeyler var” diyor Hamda, “Bazı şeyler asla eskisi gibi olmayacak.”
Saada, 102 yaşında
Saada hayatı boyunca pek çok şeyini kaybetmiş. On çocuğundan yedisini kaybetmiş, eşini ve şimdi de evini. Şimdi ise Lübnan’ın Bekaa Vadisi’nde kalan ailesi ve komşularıyla hayatına devam ediyor ve Suriye’de yaşadığı güzel günleri aklına getirerek avunmaya çalışıyor. “Eskiden” diyor, “Kimsenin savaşmaya vakti olmazdı ki. Sabah erkenden, güneş bile doğmadan kalkar tarlalarımızı işlemeye giderdik. Akşam olup eve dönerken yorgunluktan eşeğin sırtında uyuyakalırdım.”
İlk başlarda Saada ülkeyi terk etmek istememiş, hatta bombalamalar başladığında bile günlük işleriyle uğraşmaya devam etmiş. Sonunda torunu, onu öldüğünde Suriye’de abisinin yanına gömeceğine söz vererek kaçmaya ikna etmiş.
Khaldiye, 103 yaşında
Khaldiye’nin çok sevdiği bir fotoğraf varmış. Fotoğrafta kendisi, ikiz erkek kardeşi ve annesi el ele tutuşup poz vermişler. Fotoğrafta görünenlerden hayatta bir tek kendisi kalmış; fakat Suriye’den göçerken fotoğraf kaybolmuş. Khaldiye hâlâ her sabah fotoğrafı gözünün önüne getirmeye çalışarak avunuyor.
Eşi kendisinden on yaş küçük bir subaymış, sonra rahmetli olmuş. Eşinin her gün eve gelirken kendisine bir portakal getirdiğini ve kendi elleriyle soyup yedirdiğini söylüyor. Hatırladığı güzel anılarla kalan günlerini tatlandırmaya çalışıyor.
Mofleh, 103 yaşında
Mofleh zamanında kendisi de bir mülteci ailesini ağırlamış, 2006 yılında Lübnan’ın İsrail ile olan savaşında. Şimdi ise zamanında ağırlamış olduğu ailenin evine sığınmış.
“Sanki” diyor, “500 yıldır buradayım, çok uzun zamandır.“
Fatma, 102 yaşında
Memleketinde Fatma neredeyse bir efsaneymiş. Köyün en güçlü insanı olarak bilinirmiş. Tarlaya gittiklerinde erkeklerin bile dört katı toprağı aynı sürede çapalarmış. Şimdilerde ise çok hasta ve doktorlar hastalığının ne olduğunu tam olarak bulamıyor. Oğlu Muhammed arada babasının eski kimlik kartını annesine getirip onu neşelendirmeye çalışıyormuş. Fatma da eşinin kimliğini eline alıp özlemle öpüyormuş. Muhammed annesine sevgiyle bakarken; “O her zaman bir kraliçe olmuştur, işte şimdi burada yine bir kraliçe gibi oturuyor; ama tahtı yok” diyor.
Ahmed, 102 yaşında
Yaşlı adam üzüntüsünü şöyle ifade ediyor; “Allah eğer birini çok severse, ona uzun bir ömür verir. Keşke Allah beni bu kadar sevmeseydi de ülkemin paramparça halini görmeseydim.”
Bu yaşlı insanların ne hissettiğini tam olarak anlamam mümkün değil. O yaşta bir insanın hayata nasıl baktığını ise gerçekten tahmin edemiyorum. Bildiğim tek bir şey var ki, bunların olmadığı günler de gelecek; çünkü gelmeli. Dünya savaşları olabiliyorsa, dünya barışı da olabilmeli. Umut ediyorum, bir de barışı gittiğim yere götürmeye çalışıyorum. Herkesin kendi vicdanıyla cesurca hesaplaştığı bir dünyada, güneşin tekrar doğacağına inanıyorum. Nefessiz kalacağımızdan korkmadan, bir gün bütün kavramların en derinine dalacağımız gün mutlaka gelecektir. O gün geldiğinde her şeyi yıkıp yeniden yapacağız; ama bu sefer eylemler manalarıyla, manalar niyetleriyle bir olacak.
Kaynak: UNHCR