Öncelikle belirtmeliyim, elbette biz de önlem almalıyız. Bireysel adımlar, her zaman çok değerli. Suyun israfını önlemek için biz de elimizden geleni yapmalıyız. Zira zaten başımıza gelen her şey, bu tüketme merakından. Bu yüzden elbette su tüketimine de dikkat edelim evet ama peki ya büyük işletmeler, fabrikalar, resmî kurumlar? Onlar ne söz veriyor suyun sonu görünürken? Bize bunu da söylemeleri gerekmez mi?
Reklamların cinsiyetçi, sağlamcı ve aslında türcü tutumu, pek çoğumuza fenalık geçirtirken şimdi bahsedeceğim reklam, bu konuda tabir-i caizse kombo yapmış durumda. Siz bakmayın sevildikleri için erkek oyuncuları da reklama taşıdıklarına, verilen mesaj belli; ev işi üzerine yığılan, tabii bu benim ifadem, onlarınki görevi ev işiyle ilgili her şey olan kadınlar, mutfakta tükettiğiniz suya dikkat edin. Çünkü evet, ev işlerinin sorumlusu olduğunuz gibi su krizine de katkı sağlıyorsunuz!
Yanlış bir çıkarımda bulunma payımı bırakıyorum elbette ama benim reklama denk gelince hissettiklerim bunlar. Hislerimi bir yana bırakıp su meselesine ve reklama dönersem reklam, evin dışına çıkmıyor. Haliyle fabrikaların, işletmelerin ne sözler verdiğinden pek haberdar olmuyoruz. Tabii burada şunu belirteyim, reklamın güncel hali nedir bilmiyorum. Belki de ev dışına çıkılmıştır, sadece kadın bulaşık yıkamamıştır. Ve mutfaktaki musluk için söz vermesi istenen kadının dışında, yeme-içme, giyim sektörünün, tarım ve sanayi alanının da sözlerini duymuşuzdur.
Kişisel olarak yani evlerimizde kullandığımız, dünyadaki herkesin içmek, yıkanmak ve sifon çekmek için harcadığı su, her yılki kullanımımızın %8’ini oluşturuyor. Geri kalan ve suyun sonunu getiren sanayi kuruluşları, yeme-içme ve giyim gibi diğer tüm büyük tüketim kanallarında ise su, tarımda %70, sanayide %22 harcanıyor. Bu arada şunu da belirtmeli, evet evlerde %8’lik bir kullanım söz konusu ama yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz ve kullandığımız her şeyle suyun sonunun gelmesinde katkımız oluyor bir şekilde.
Bununla ilgili izlediğim bir belgeselden aldığım notlar şöyle; birada 74 litre, bir fincan kahvede 130 litre, tişörtlerimizin her biri için 2500 litre, muzda 160 litre su harcanıyor. Ama verilere göre hiçbir şeyde etteki -bu kelimeyi sevmiyorum. Gözü, kalbi, hisleri olan bir canlının yenildiğini unutturmaya çalışıyor– kadar su yok.
Ve evet, görüldüğü gibi yine bize çok iş düşüyor. Az tüketmek, alışkanlıkları değiştirmek çok önemli ama su krizini önlemek için yeterli mi? Bana göre hayır. Tarım arazileri, fabrikalar, çeşitli sanayi kolları sorunun çözümünde kilit noktada yer alıyor. Bir de dünyanın her yerinde sadece işine geleni yapan ve konuyla ilgili hiçbir adım atmayan hükümetler.
Oysa hanenin dışına çıkan alanlarda su israfı bir hayli fazla. Örneğin, Güney Kaliforniya, her yıl iki trilyon galon sudan fazlasını yem için kullandıkları kaba yonca yetiştirmede harcıyor. Güney Afrika’nın şarap sektöründe kullanılan suyun küçük bir kısmının ise ‘sıfır gününü’ yaşayan Cape Town’un musluklarına yettiği söyleniyor. Su krizinde ciddi noktaya yaklaşan Meksiko City’de içme suyunun yarısı sızıntılı borularda kaybediliyor ve düzeltilmesi için buna herhangi bir ödenek ayrılmıyor. Burada örnekler bir hayli fazla maalesef.
Bu arada dünya üzerinde bazı ekinlerin çok mantıksız yerlerde yetiştirilmesi söz konusu. Ve dünyadaki tarım alanlarının yüzde 95’i en etkisiz yöntemi kullanarak tarlaları suya boğuyor. Buradaki önerilere göre eğer su daha yüksek fiyatlı olsaydı hükümetler su altyapılarını onarmaya değeceğini düşünebilirdi. Tabii bunun adil bir şekilde olacağını, yoksulların suya ulaşma hakkının sorunsuzca gerçekleşeceğini düşünmek, şu sistemde çok iyimser geliyor bana.
Öte yandan su azaldıkça ona ulaşmanın rekabeti yarışmaya dönüşüyor. Kazananın ve kaybedenin kim olacağını ise hükümet belirliyor. Araştırma, Meksika örneği üzerinden bu ifadeyi kullansa da pek çok yerde aynı durumun yaşandığını ve ileride yaşanacağını kestirmek zor değil. 2018 yılında Meksika’daki hükümetin bazı markaların ülkenin her yerindeki yüzey sularına ulaşmasını kolaylaştıran bir yönetmelik çıkarması sadece oraya özgü kalmadı, kalmayacaktır da.
Suyun tüketimindeki bir diğer dikkat edilmeyen nokta ise suyun kirletilmesi. Suya verilen değer o kadar az ki her gün iki milyon ton lağım, tarım ve endüstriyel atık, suya atılıyor. Bu, zaten azalan kullanılabilir su kaynağını iyice tüketiyor ve diğer su kaynaklarının sömürülmesine vardırıyor işi. Ki bu oldukça maliyetli bir yöntem ve dünyanın ekonomik sıkıntılar içinde yaşayan insanları güçlük çekerken hükümetler, su krizi için gerçekçi adımlar atmak yerine, bu yöntemi düşünüyor olmalılar.
Yazıyı şimdilik burada bitiriyorum. İkincide genel durumun, atılan adımların yanı sıra protestolardan da bahsedeceğim. Açıkçası şu noktada herhangi bir vaadin dürüst olacağı konusunda çok rahat edemiyorum. O yüzden yetersiz kalsa da su konusunda biz elimizden geleni yapmaya devam edelim.
Kaynak: Coping with Water Scarcity, UNWater
Nicholas L. CainPeter H. Gleick, The Global Water Crisis, June 2005Issues in science and technology 21(4).
Netflix Su Krizi Belgeseli