Taş ocağı, inşaatlarda kullanmak üzere taş ve benzeri minerallerin açık ocak madenciliği yöntemiyle çıkarıldığı açık tipteki madenlere verilen isimdir. Volkanik kayalar, kaolin, mıcır, granit, kireç taşı, mermer, kum taşı gibi taşların çıkarılması için kullanılır.
Açık ocak madenciliği; yer altında bulunduğu saptanmış ya da mostra vermiş madenin ekonomik olarak, yer altına inilmeden üzerindeki örtü tabakasının kaldırılarak kazanılması işlemini anlatan madencilik yöntemidir. Günümüzde dünya maden üretiminin yaklaşık yüzde 70’i açık işletmecilik yöntemleriyle yapılmaktadır. Metalik cevherlerin yarısı, kömürün üçte biri ve metal dışı yapı malzemelerinin tamamı açık ocak işletmeciliği ile üretilmektedir. Metalik cevherler için istisnai olarak, bakır cevheri üretiminde açık işletme payı Amerika Birleşik Devletleri‘nde yüzde 74, dünyada ise yüzde 40; demir cevherinde ise bu oranlar sırasıyla yüzde 90 ve yüzde 50 olarak gerçekleşmektedir.
Taş ocağı işletmeciliği; hem içinde bulunduğumuz modern ve kapitalist sistemde mecburiyetimiz olan konut, yol gibi yapılaşmaya; hem de işletmecinin çok işçiyi çalıştırıp çok para kazanması üzerine kurulu bir sistemde önemli rol oynuyor. Ancak taş ocakları hem yapıldıkları çevreye hem de içinde çalışan işçilerin sağlığına oldukça zarar veriyor. Ocaktan çıkarılan malzeme ile yaşanan çevrenin tahribatı ve ocakta çalışanların yaşadığı sağlık sorunları, hatta can güvenlik(siz)liklerini yan yana koyduğumuzda ortaya çıkan manzara; her geçen gün artan taş ocağı karşıtı eylemlerinin sebebini de açıklıyor.
Taş ocaklarında yapılan çalışmaların başlıcası patlatmalar. Patlatmalar doğal dengeyi, su yollarını ve çatlak-mağara sistemini bozuyor. Değişen su yolları sebebiyle çevrede yaşayanlar, yaşamını ekip biçme ile kazanan çiftçiler ve toprakları zarar görüyor. Bu gibi olumsuz etkilerinden dolayı taş ocaklarının; yerleşim yerlerinden, ormanlık alanlardan, su üretim alanlarından uzakta ve ağaçlandırılamayacak kayalık alanlarda yapılması gerekiyor.
Taş ocağından çıkarılan ticari değere sahip materyeller alınınca geriye kullanılmayan taş, kiş ve toz kalıyor. Bu gibi parçaları su yolları denizlere taşıyor ve kaldırılmayan atıklar nedeniyle su canlıları da yüksek miktarda zarar görüyor. Kil ve toz parçaları balıkların ve yavrularının solungaçlarına girerek ölmelerine neden oluyor.
Taş ocaklarının bir büyük sorunu da toz. Tozu engellemek için her ne kadar filtrelerden bahsedilse bile; bu filtreler ya çok az kullanılıyor, ya da hiç kullanılmıyor. Açığa çıkan toz; bitkilerin yeterli fotosentezi yapmasına engel olduğu gibi, çevre halkının sağlığını da olumsuz etkiliyor. Bitkiler çiçeklenme döneminde döllenemiyor, solunum yapamıyor ve meyve sayısında düşüş gözleniyor.
Patlamaların şiddeti çevre yerleşkelerde deprem etkisi yaratıp evlerin duvarlarını tahrip edebilecek ölçüde. Bu kadar şiddetli patlamalar orada çalışanlarca nasıl hissediliyor sizce? Bu etki sağırlığa sebep olabilecek noktada. Yani işçi sağlığı sadece gürültüden dolayı bile tehlike altında. Hayatını taş ve maden ocaklarında kaybeden işçiler ve onların iş güvenliksiz iş yaşamlarını başka bir yazıda anlatacağım.
Taş ocakları gerek çıkardığı toz, gerek gürültü, gerekse ekosisteme verdiği zarar itibarıyla oldukça zarar arz eden bir konu. Acaba ne kadar para kazanmak bu doğal yok oluşa deva olabiliyor; bunu da sermaye sahibi parasever doğasevmezlere bir danışmak icap ediyor.
Yardımcı Kaynaklar: Cumhuriyet