Güvenlik denince akla ilk gelenler ulusal ve uluslararası güvenlik mevzuatları, savaş ve barış dönemleri, devletler ve uluslararası teşkilatlar oluyor. Güvenlik algısı daha çok devletlerin ve uluslararası teşkilatların varlık ve işlerlikleri çerçevesinde şekillenirken; bireyin güvenliği, sınırları içinde yaşadığı devletin güvenlik anlayışı kapsamının dışına çıkamıyor. Oysaki çok daha acil ve hemen önümüzde; eve gelip masaya oturduğumuzda tabağımızın içinde irdelenmesi gereken başka bir güvenlik parametresi daha var: Tükettiğimiz gıdalar.
Hangi gıdayı ne kadar tükettiğimizden, tükettiğimiz gıda ürünlerinin kendi sağlığımızı ve içinde yaşadığımız toplumun sağlığını doğrudan nasıl etkilediğine kadar tükettiğimiz gıdalarla ilgili her şeyi masaya yatırmanın zamanı çoktan geldi de geçiyor bile. Kilo almak ya da vermek için yapılan kalori hesaplarından uzaklaşıp tükettiğimiz gıdaları çok yönlü değerlendirmemiz gereken bir noktadayız artık.
Yepyeni bir gündem maddesi olmaya aday gıda güvenliği, tanımının muğlaklığına rağmen somut uygulamaya geçmiş durumda. ABD’nin Boston Eyaleti’nde açılan bir gıda dükkanı yiyip içtiklerimizin önemine binaen “Sağlıklı gıda tüketmek haktır!” şiarıyla sağlıklı gıda ürünlerini çok uygun fiyatlara müşterilerinin beğenisine sunuyor. Mesafeler söz konusu olduğunda sağlıklı ve organik gıda ürünlerine ulaşabilmek bile başlı başına bir sorun teşkil ederken bu dükkanın asıl çıkış noktasını bütçesi sağlıklı gıda ürünleri satın almaya elverişli olmayan insanların bu gıdalara ulaşmasını sağlamak oluşturuyor. ABD’de yetiştirilen yiyeceklerin yüzde 40’ının çöpe atıldığını ve gıda güvenliği olmadığını öğrenen Doug Rauch kâr amacı gütmeyen Daily Table fikrini hayata geçirerek bu iki soruna da çözüm üretmeye kararlı görünüyor.
“Amerika’daki asıl sorun gıda piramidinde fazla kalori içeren gıda ürünlerinin ucuz; sağlıklı olanların ise pahalı olması. Bu da demek oluyor ki insanlık tarihinde ilk kez akşam yemeğinin parasını çıkarabilen bir kişi obez olma riskiyle karşı karşıya. Burada mesele karın doyurmaktan ziyade sağlıklı gıdayı bu kişilere sunabilmek. Protein içeren diğer ürünlerden, meyve ve sebzelerden oluşan sağlıklı bir menüye ulaşmak neden bu kadar zahmetli olsun ki?” diye sorarak kritik bir konuya işaret ediyor Rauch. Böylelikle Daily Table raflarında tüketicinin beğenisine sunulan sağlıklı gıda ürünleri sağlıksız atıştırmalıklara karşı rekabet avantajı yakalamış oluyor.
Daily Table’da, normalde süpermarket standartlarında rafta daha fazla kalamayacak kadar olgunlaşmış meyveler gibi fazlaya çıkan gıda ürünlerini alacak tedarikçilerle iletişime geçiliyor ve bu ürünler Daily Table raflarında yeni yerlerini alıyor. Daily Table şefleri bu meyve ve sebzelerden çorba, salata ve başlangıçlardan oluşan ve 2 dolardan daha az fiyata satılan sağlıklı ve lezzetli hazır öğünler hazırlayarak özellikle, geçim sıkıntısı nedeniyle birden fazla işte çalışmak zorunda kalan çalışan kesimin imdadına yetişiyor.
Rauch, “Gıda marketlerinin yarısı müşterilerinin zamansızlığından dolayı tüketime hazır yiyecekler sunmakta. Amerikalıların yüzde 80’i akşam yemeği için ne yiyeceğini bilmezken durum ekonomik refah ölçeğinde aşağılara indikçe kötüleşiyor. Geçimini temin etmek için birden fazla işte çalışmak zorunda kalan ve zamanlarının önemli bir bölümünü toplu taşımada geçiren insanlar için asıl yardım onlar için sağlıklı hazır öğünleri uygun fiyatlarla satışa sunmamız” diye ekliyor.
Gıda güvenliği kapsamında Daily Table örneğini ele alırken buranın, fazlaya çıkan gıda ürünlerinin bağışlandığı yiyecek bankalarından farklı olarak, sağlıklı gıda ürünlerini ve bunlardan yapılan yiyecekleri uygun fiyatlara satıyor olmasını gözden kaçırmamak gerekiyor. Daily Table’ın müşteri kitlesini meslek sahibi olup çalışıyor olmasına rağmen gıda güvenliği bulunmayan Amerikalılar oluşturuyor ve bu insanlar yardım değil, uygun ücrete satılan yiyecekler talep ediyor. “Yiyecek yardımı değil, yiyecek ürünler almak istiyorlar” diye girişimlerinin sosyal dayanağını açıklıyor Rauch.
Fikir şahane; dükkan modern bir gözalıcılıkta olsa da tezgahın arkasındaki sorunlar bitmek tükenmek bilmiyor. “Burayı açmak tahmin ettiğimizden uzun sürdü. Normalde, gıda dükkanlarının çalıştığı parekendeciler bellidir. Sipariş ettikleri ürünlerin ne zaman geleceğini, ücretini, miktarını bilirler. Bizde ise hibe edilen ürünlerle ilgili böyle bir kesinlik yok. Dolayısıyla şeflerimiz yemek yarışmalarında olduğu gibi ellerindeki malzemelerle sağlıklı ve lezzeti menüler hazırlamak zorunda” diyerek işin zorluklarını özetliyor Rauch.
Projenin zorluklarına rağmen en zor olanın ise insanların yeme alışkanlıklarını değiştirmek olduğunu vurguluyor ve ekliyor: “Eğer toplumsal bir hastalıkla karşı karşıyaysanız geniş çaplı bir problemle uğraşıyorsunuz demektir ve bu durumda tek bir çözüm ortaya koymak yeterli olmayacaktır. Burada yapmaya çalıştığımız insanların yeme alışkanlıklarını değiştirmek.”
Tüm sorunlara rağmen Daily Table, 5 bin üyesi ve her gün yüzlerce müşterisiyle başarıyı yakalamış durumda. Rauch ise daha geniş kitlelere ulaşabileceği yeni şubeler açmanın peşinde. Gıda güvenliği konusunun üzerinde ciddiyetle durulması gerektiğini belirtirken ise kendinden çok emin: “Gıda güvenliğinin sizi pek de ilgilendirmediğini düşünebilirsiniz. Ancak 49 milyon Amerikalının gençlik ve erken yetişkinlik dönemlerinde gerektiği şekilde beslenemediği için obezite, kalp hastalıkları ve diyabet gibi kritik sağlık sorunlarının pençesinde olduğunu göz önünde bulundurursak ülke genelindeki sağlık hizmetleri maliyetinin hepimizi vuracak bir tsunami dalgasına dönüşmesinin an meselesi olduğunu görebiliriz.”
Kaynak: Fastcoexist