Saian ile Türkçe rap, müzik, Türkiye’nin politik zemini ve edebiyat üzerine konuştuk.
Hip hop kültürü ABD’de de 1970’li yılların sonlarında çıkmasına rağmen şu anki ününe tam olarak 1987-1991 yılları arasında ulaştı. Her kültürün belirli oluşum nedenleri var. Hip hop kültürünün oluşmasının temel nedenlerinden biri Amerika’da kötü koşullarda yaşayan alt kimlikler, ırkçılık, toplumsal dengesizlik ve gündemden uzaklaşıp keyif yapmak isteyen siyahi dostlardı. Tabii bizim konumuz burada Hip Hop kültürünün tarihsel süreci değil. Konumuz Türkçe Rap’in temel taşlarından biri olan: Saian
Öncelikle Saian’ı tanımayanlar için tanıtmalıyız, Saian kimdir?
1983 senesinde Mersin’de doğan sahne ismiyle Saian, gerçek ismiyle Güney Erkurt 1994 yılında rap ile tanıştı. Birçok şarkıda, birçok albümde yer aldı. Diğer rap müziği sanatçılarının aksine her zaman daha farklı bir yeri, daha farklı bir tarzı oldu. Bunu politik taşlamalar olarak niteleyebiliriz, edebiyattan aldıklarıyla niteleyebiliriz ya da protest bir tarzından dolayı niteleyebiliriz. Aynı şekilde Ege Erkurt, sahne ismiyle Patron kendisinin öz kardeşidir. Bir röportajında edebiyat ile üniversite de tanıştığını söyler ve şunu ekler: “Nazımı (Nazım Hikmet) bize öyle bir tanıttılar ki, tanısam bıçaklardım.”
Saian müziği bana kalırsa kesinlikle muhalif ve protest bir müzik türü. Peki, bu muhalif kimlik sizde siyasi bir endişe ya da siyasi bir kaygı yaratıyor mu?
Yaratmaz olur mu, kaldı ki ben epey zamandır müziğe uzağım. Türkiye’de son dönemde kim siyasi kaygı hissetmiyorum diyebilir ki? Tabii bu sözümüzü sakınacağız, fikrimizi zapt edeceğiz anlamına gelmeyecek hiçbir zaman.
Sanatın, sanat olabilmesi için sosyolojik katkıların somutlaşması gerekir mi?
Mutlaka, insanlar ve toplumlar devamlı birbirleriyle etkileşim içinde oldular, olacaklar. İnsanın içinde olduğu her kavram sanatın konusudur.
Türkiye’de rap dinleyicileri sanatçılardan felsefik, edebi ya da politik içerikler besleyen eserler beklemiyor. hatta aksine cinsiyetçi, küfür dolu, lümpen kültürün yön gösterdiği müzikleri daha fazla dinliyorlar. Fakat burada Saian devreye giriyor ve bunu kırıyor. Saian’ın örnekleri de rap çevresinde fazla rastlanan türden değil. Bunu neye bağlıyorsunuz? Kitledeki beklentinin sizin yazdıklarınızla alakası olmamasına rağmen, dinlenmeyi?
Genel anlamda haklısın, bir problemi davası ya da ideali yok, rahatsız değiller ve depolitizeler, kolay sindirilebilir ve paketlenmiş ürünler istiyorlar, daha acısı ürün (meta) istiyorlar, tüketmek bir an önce kenara fırlatıp atmak çağın çocuklarında öyle bir pratik kazanmış ki, bunun yanında inanılmaz bir imaj kaygısı da eklenince vizyonsuzluk iyiden iyiye kendini gösteriyor. Böylece toplumda oluşan haklı önyargılarla beraber kale alınmıyorlar. Genel olarak ele aldığımızda böyle fakat benim kendi kemik dinleyicimi daha farklı ele almamız gerektiğini düşünüyorum. Daha kendini ve neyin ne olduğunu bilen, yaşadığı toplumun ve kendinin ayırdında, hayata bir bakış açısı geliştirebilmiş ve sorgulayan insanlar. Bunlar her verileni almayacak çocuklar, bir incelik bir doku arıyorlar. Bunu belki ben her zaman karşılamıyor olabilirim tabii ki, onu da belirtmek isterim.
“Kanunsuzlar” şarkısı, lümpen kültüre bir eleştiri midir?
Kesinlikle değil. Bu sadece kendimce yazdığım bir deneme, mızrağımı sivriltmek için bir masat. Ritim beni kısıtlarken böyle ağır bir jargon diliyle böyle bir hikâyeyi becerebilir miyim acaba diye sorarak denediğim bir parça. Bu kadar. Parçada başka katmanlar yok.
Yazdıklarınızın anlaşıldığını düşünüyor musunuz?
Bunu cevaplamak için parçaları teker teker ele almak gerekir ama genel olarak ben kaotik bir hava yaratmaya çalışırım. Düşünceyi ya da ifadeyi çoğunlukla açık açık vermem. Bu da çocukları araştırmaya ve sorgulamaya itiyor, aldığım geri dönüşler de bunu doğrular nitelikte. Mesela “İnfanta”yı ele alırsak, o parçaya ben bir Çerkez olarak başlarım, mezarsızlardan ama!, Karadeniz’e atılanlardan ─Çerkezler balık bu yüzden yemezler!─ ve büyük sürgünü işaretlerim. Bu anlaşılmış mıdır, bilemem. Parçanın devamında Seher Şahin’in mezarına Eylül bırakıyorum, onu bir Eylül günü o zamanın siyasi iktidarının zaptiyesi fakülte binasından aşağı atmıştı. Evet, işte böylece özellikle son dönem parçalarda böyle gömütler bulunabiliyor. Bu detaylara inebiliyorlar mı emin değilim, ama bariz bir şekilde bana ve aslında kendilerine sorular soruyorlar.
“Feleğin Çemberine 40 Kurşun” şarkısı gereğinden fazla cesur ve siyasi taşlamalar içeren bir eser, kitleler tarafından eleştiriliyor mu?
Saian edebiyat ile ilgilenir mi? İlgileniyorsa en çok kimleri okur?
“Galata Kantosu” şiiri Saian’ın bir eser üretmesine neden oldu. Başka bu tür örnekler var mı Saian’ı ve ürettiklerini etkileyen şiirler, kitaplar, kişiler?
Saian Müzik çalışmalarını bir ekiple mi yürütüyor yoksa tek başına mı? (beat, yapımcılık)
Her ikisi de denebilir. Yeni bir oluşum beliriyor şu sıra; Otonom Piyade, şimdilik ben, Köst ve Dj Geda var, bakalım.
Saian için PMC ekibinin önemi nedir?
İsmi çok önemli değil kendi kardeşimin, kardeş gördüklerimin bulunduğu her oluşum benim bir başka evimdir. Yıllar içinde kurduğumuz ekipler oldu, hepsinin yeri ayrıdır, isimlerde hep bir devinim olur, kalanlar bizimdir. İdeolojik olarak bir kopma olabilir belki, ama yine de hep bir organik bağım var, olacaktır.
Saian’ın şarkıları 10 ya da 15 sene geçtiğinde de dinlenecek mi sizce?
Öyle umuyorum. Yazdıklarıma evrensel değer katma çabasında oldum çoğu zaman. 10 sene öncekiler hâlâ dinleniyorsa umut var demektir
Saian ilhamını nereden alır, nasıl üretir?
Bunu soranlara yaşamakla yaralı olduğumu söylüyorum. Yaşamak’ın içindeki her şey ilham olabilir, kim yarın sokakta göreceğim muhtemel bir mülteci çocuğun öfke dolu bakışları üzerine bir şarkı yazmayacağımın garantisini verebilir?
Saian mı? Saian SS mi?
Bunu çok önemsemiyorum, sakulta salkım bir yıkıcılığı imliyor, seviyorum.
“Al Sevgilim Anne Ol Bununla” adlı eser bende ayrılık çağrışımı yaratıyor. Ayrılık sonrası bir eser mi?
Bunu cevaplamak zor, aslında ne bir ayrılık ne de bir birliktelik şarkısı. Tam ikisinin arasındaki çizginin üzerinde iki insanın çarpışması, denebilir.
Sanat ürünlerinin içerisinde ideolojik ürünlerde servis etmek doğru mu? Veyahutta toplumsa koşullar bazen bunu gerektirebiliyor mu?
Bu sanatı kişisel olarak nasıl ele aldığınızla ilgili herhalde. Benim sanat ve sanatçı konusunda öncelikli şartım, sanatçının ve eserinin iktidarın (daha çok devlet) dışında ve karşısında olması gerekliliğidir ve kalıp ideolojiler dışında bir ide vermesi gerekli. Eğer mevcut ideolojilerin iskeletleri üzerine bir şey inşa ettiğinizde bunun bir propaganda aracından farksız olmaması riskini de taşırsınız. İsmet Özel “yıkılma sakın”da kullandığı harç komünizm harcıydı ama o büyük bir şair, nefis manevralarla buna enfes bir sanat ruhu kazandırmış oldu. Fakat esasen sanatçının ideolojisi de özgün olmalı denebilir mi? Her sanatçı kendi etik bahçesini suluyordur belki de…
Böyle bir gücü var, kesinlikle toplumsal dinamikleri tetikleyebilecek bir potansiyeli var, ama kelimeleri yok, motivasyonu yok, pek oralı da değil zaten!
Tabii ki bir kitle var ama belirli bir zümre yok.