Irak’ta ve Suriye’de hiç bitmeyecekmiş gibi devam eden kirli savaşın arkeolojik kalıntılar üzerinde yarattığı tahribatlara sembol olan Palmira Antik Kenti, dünyanın gözü önünde yok olmak üzere.
Bölgede uzun süredir devam eden savaşlar ile birlikte birçok höyük, antik kent, tarihi kalıntı ya tahrip oldu ya da tamamen yok edildi. Irak’taki Asur kenti Nimrud’un IŞİD tarafından yağmalanıp yıkılması hâlen hafızalarda tazeliğini korurken, şimdi de Palmira yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.
Suriye’de Şam’ın 215 kilometre kuzeydoğusunda yer alan ve oradaki çölün içinde bir vaha olan, Humus iline bağlı Tedmur (Palmira), modern yerleşimle Antik Palmira’nın iç içe geçtiği bir şehir. Babil tabletleri ve Asur Ticaret Kolonileri Dönemi’nde Kültepe ile yapılan anlaşma metni gibi yazılı kaynakların ışığında kentin tarihi MÖ 2000’li yıllara tarihleniyor. Fakat, Palmira’daki Efqa Kaynağı‘nda yapılan kazı çalışmalarıyla Neolitik Çağ’a kadar inen yerleşim evrelerinin olduğu da biliniyor.
Coğrafi konumu nedeniyle tarih boyunca önemli bir yerleşim yeri olan Palmira; Asur, Yunan, Helen, Roma, Sasani, Osmanlı gibi farklı kültürlerin etkileşimi altına girerek, kültürlerarası bir toplum sembolü olması açısından oldukça büyük öneme sahip.
Ama maalesef ki, geçtiğimiz Mayıs ayı içerisinde IŞİD’in kentteki kontrolü ele geçirmesi ile beraber Palmira, birçok insanlık suçuna tanıklık etmeye başladı ve hâlâ devam ediyor.
Neredeyse her geçen gün yeni bir vahşete imza atan IŞİD, son olarak antik kentteki Zafer Takı’nı havaya uçurdu. Suriye İnsan Hakları İçin Gözlemevi de yerel kaynakların bu yıkımı doğruladığını açıkladı.
Biraz geçmişi hatırlayacak olursak eğer; mayıs ayından beridir IŞİD tarafından:
- Müze içerisindeki lahitler ve ağırlığı yüzünden taşınamayan tarihi eserler parçalandı. (Antik kentte ve şehir müzesinde yer alan taşınabilir eserlerin büyük çoğunluğunun işgal öncesinde tahliye edildiği belirtilmişti.)
- Palmira’nın sokakları adeta kan gölüne döndürüldü ve kentin antik tiyatrosunda sanki her şey bir tiyatro oyunuymuş gibi onlarca insan yerel halkın gözleri önünde infaz edildi.
- “Burada doğdum, burada öleceğim!” diyerek kentten ayrılmayan, Palmira’nın kadim arkeologu Prof. Halid Esad, hazinelerin yerini söylemediği için günlerce işkence gördü ve vahşice öldürüldü. (Oğlu Velid Esad Times’a verdiği demeçte, kent içerisinde on yıllardır hazine bulunmadığını belirtiyor.)
- MS 115 yılında “Fenike fırtına ve yağmur tanrısına ithaf edilerek yapılan Baalşamin Tapınağı ve Roma İmparatorluğu Dönemi’nde MS 32 yılında inşa edilen Bel Tapınağı yerle bir edildi.
- İçlerinde Elahbel’in mezarı da bulunan MS 44 ile MS 103 yılları arasında yapılmış üç “kule-mezar” yok edildi.
Ve belki de daha bilinmeyen niceleri…
Her ne kadar çoğu taşınabilir eserin tahliye edildiği bilinse de şu durumda birçok taşınabilir eser, kaçakçıların eline düşmüş durumda. Bazı eserlerin Türkiye’de ortaya çıktığına dair haberler ve yine bazı eserlerin Lübnan’da olduğuna dair duyumlar var. Boston Üniversitesi’nden Arkeolog Michael Danti’ye göre, eserlerin diğer ülkelere satışı Türkiye üzerinden gerçekleşiyor.
Peki, IŞİD işgali öncesinde UNESCO tarafından “taşınmaz” tarihi eserlerin bazıları daha güvenli yerlere taşınamaz mıydı? Bir mimari kalıntının taşınması çok uzun bir çalışma gerektirir. Suriye koşullarında can güvenliği bile yokken bir mimari kalıntının taşınması oldukça güç. Kaldı ki, taşıma işlemi koruma açısından kabul görmeyen bir uygulama.
Televizyonlardaki haberlerden, gazetelerden ve sosyal medyalardan yüksek çözünürlüklü yayınlarla sürekli takip edilen bu anlamsız ve kirli savaş ne zaman biter, bilinmez. Tüm yaşananlar bir televizyon dizisi gibi bölüm bölüm takip ediliyor. Yıkımların bir an önce son bulması ve “tarihi kalıntıları taşımak” fikrinin bile akıllara gelmeyeceği bir dünyaya yelken açmak dileğiyle…