26 yaşının sonunda, kolon kanseri teşhisi konulan Chris Wark, bunun hayatının sonu olmasına izin vermedi. Vegan beslenmeye başlayarak kanseri yendi. İşte kendi ağzından hikayesi:
“2003 yılı arifesinde üçüncü kolon ameliyatımdan sonra hastanede uyandım ve kanserin üçüncü evresindeydim. 26 yaşımdaydım. Bütün yıl karın ağrısı çekmeme rağmen, erkekliğe verip hastaneye gitmemiştim. Kendiliğinden düzelir diye düşünmüştüm.
Ama geçmedi.
Ağrılar dayanılmaz hale geldiğinde ve her akşam yemeğinden sonra kendimi koltukta kıvranırken bulmaya başladığımda, artık doktora gitmenin vaktiydi.
Birkaç yanlış teşhis ve sonuçsuz testlerden sonra, kolonoskopiye gönderildim. Ve süpriz! Bağırsaklarımda golf topu büyüklüğünde bir tümör vardı. İki gün sonra, biyopsi sonuçları da kolon kanseri olduğumu onayladı. Düşünüyordum, 50 yaşın altında çok az rastlanan bir hastalık olmasına rağmen, ben 26 yaşımda neden kolon kanseri olmuştum.
Bana tümörümün hemen alınması gerektiğini söylediler ve ameliyata alındım. Ameliyat masasında cerrah kanserimin lenf düğümlerine de yayıldığını farketti. Ameliyattan çıktıktan sonra 9 ve 12 aylık bir kemoterapi görmem gerektiğini söylediler.
Hastanenin niteliksiz yemekleri
Hastanede olan birkaç şey beni düşünmeye itti. Bağırsaklarımın üçte birini aldıkları ameliyat sonrası bana verdikleri ilk öğün, en kötü yemekhane yemeğinden bile kötüydü; kıymalı sandviç. Üç gündür yemiyordum; ama sadece üç ısırık alabildim. Neden kanserli bir hastaya böyle bir yemeği uygun gördüklerini anlayamamıştım.
Kanseri olan her hasta gibi, bundan sonra hayatımda neleri değiştirmem gerektiğine kafa yormaya başladım. Bu sebeple doktoruma sordum “Uzak durmam gereken bir yiyecek var mı?”, o da bana cevap verdi, “Yok canım, sadece bir bardak biradan ağır bir şey kaldırmamaya bak.” Hiç de beklediğim gibi bir cevap değildi.
Evde iyileşmeye çalışırken, gelecekteki hayatımın nasıl olacağını canlandırmaya çalışıyordum, kemoterapi hakkında da çekincelerim vardı. İçgüdüsel olarak, sağlığıma kavuşmak için kendimi zehirlemek bana mantıklı gelmiyordu. Kemoterapi istemiyordum ama ne yapacağımı da bilmiyordum. Dolayısıyla çaresiz hisseden her insanın yaptığını yaptım ve dua ettim. Eşim ve ben yanyana oturup Tanrı’ya dualar ettik. Tanrı’ya soruyordum, başka bir çıkış yolu varsa bana göstermesini istiyordum.
İki gün sonra, evimin kapısına bırakılmış bir kitap buldum, daha önce hiç tanışmadığım, babamın Alaska’daki bir arkadaşı göndermişti. Kitap bundan 30 yıl önce kolon kanserini, sadece beslenme şeklini değiştirip, vegan olarak ve bol sıvı tüketerek yenen bir adam tarafından yazılmıştı. Biliyordum ki dualarım duyulmuştu.
Sebze meyvelerle kemoterapiyi es geçtim
Kanserin sebepleri hakkında okumaya ve araştırmaya başladım ve çevresel toksinlerin, sağlıksız beslenmenin ve hayat tarzı ile stresin kansere sebep olan birincil sebepler olduğunu öğrendim. Farkettim ki besin yönünden yetersiz, işlenmiş gıdalar, fast foodlar, abur cubur ve fabrikada işlenmiş çiftlik hayvanları bedenimi zehirliyor ve içimi kirletiyordu. Ayrıca düşüncelerimi, duygularımı ve davranışlarımı da bozuyordu.
Kemoterapiyi daha derin araştırdığımda ise bana anlatılandan çok daha kötü olduğunu öğrendim. Kemoterapi geçici olarak vücuttaki kanserli hücreleri azaltıyordu; ama araştırdığım kadarıyla bağışıklık sistemimi de yıkıyordu ve kanser hücrelerini daha agresif hale getirirken, bir yandan da karaciğerime, beynime, böbreklerime, akciğerlerime, kalbime zarar verirken kısırlık riskimi de arttırıyordu.
O an kemoterapiden vazgeçtiğim an oldu. Onun yerine beslenmeme aşırı derecede önem gösterecektim ve vücuduma kendisini tamir etmesi için gereken her şeyi verecektim. Hemen çiğ vegan diyetini benimsedim, sadece meyve, çiğ sebze, kuruyemiş yiyerek ve günde sekiz bardak taze sebze suyu içerek yaşadım.
Arkadaşlarım ve doktorlar bana karşı çıktı
Arkadaşlarım ve etrafım tarafından bu kararım pek de hoş karşılanmamıştı. Bir onkolojist bana geleneksel tedavi yöntemlerini uygularsam bile yüzde 60 oranında beş yıllık bir ömrüm kaldığını söyledi, yazı tura atmaktan bir farkı yoktu. Alternatif terapiler hakkında sorduğumda ise, gözlerimin içine bakıp “Alternatif bir terapi yok, eğer kemoterapiyi reddedersen çılgınsın demektir. Bunu hastam olduğun için söylemiyorum” dedi.
Eşim ve ben klinikte dehşet içinde kalmıştık. Arabada oturduk, elele tutuştuk, ağladık ve dua ettik. Kemoterapiyi reddedip kendi yolumu izlediğim için ölürsem aptallık etmiş olacaktım ama Tanrı’nın bana doğru yolu gösterdiğine emindim. Kadere bir şans vermeye karar verdim, bilinmeyene ve Tanrı hissi bana o karmaşanın içerisinde huzur verdi.
Bir daha kanser kliniğine gitmedim. Kendime iyi baktığım konusunda emindim ve hayat tarzımda çok keskin, büyük değişimler yaptım. İşe yaramazsa yine kemoterapiye başvuracaktım.
Kanserde bütüncül yaklaşım değişmeme yardım etti
Memphis’te yaşayan biri bütüncül beslenme, diğeri de kanser uzmanı olan birbiriyle yakın arkadaş olan iki kişi buldum. Onların yönlendirmesiyle, maddi durumumun el verdiği türde toksik madde içermeyen doğal terapileri uyguladım. Yaşamaya kararlıydım ve sağlığımı geri kazanmak için ne gerekiyorsa yapacaktım.
Eşsiz benzersiz değildim, ama özeldim ve kendi kendine kanseri yenebileceğini düşünen tek kişi de değildim.
Bugün teşhisimin 10. yılındayım, eşimle iki tane kızımız oldu, hala kanserden arınmış bir haldeyim ve hayatımın en sağlıklı dönemindeyim.”
Chris Wark’ın hikayesi yaşanmış bir hikaye ve yapılan araştırmalar da bol antioksidan içeren ve insan bağırsak sistemine daha uygun olan vegan diyetin kanser riskini azaltan bir yaşam tarzı olduğunu ortaya koyuyor. Benzeri hikayeler dünyanın başka yerlerinde de mevcut. Yalnız unutmamak gerekiyor, böyle bir adım atmadan önce güvendiğiniz doktorların fikirlerini almalı ve etraflıca düşünmelisiniz. Kanser olduktan sonra atacağınız adımlar sizi daha iyi bir yere taşıyabilecek olsa da önemli olan henüz sağlıklıyken bol su içmek, sporu hayatımıza katmak, vegan veya vejetaryen diyetlere yönelmektir. Sağlıklı günler dilerim.
Kaynak: Everyday Health
Başlık Görseli: The Huffington Post