Eski Mısır‘da din adamları et yemeyi reddetmişlerdir. Yine Hinduizm‘de ve çok tanrılı dinlerde de çeşitli şekillerde et yemek veya hayvansal ürünler tüketmek yasaklanmıştır. Hatta İslamiyette de Şems Suresi’nde (13-14), ”Allah’ın devesini ve onun su içme hakkını koruyun. Fakat onlar, onu yalanladılar ve deveyi boğazladılar. Bunun üzerine Rableri, suçlarından dolayı onları helâk etti ve kendilerini yerle bir etti” denilmektedir.
Allah’ın devesinin boğazlanması olayı sembolik bir anlatımdır ve hayvanın mecbur kalmadıkça öldürülmemesi anlamına gelmektedir. İslamiyet’in en kutsal alanlarından birinde Müslümanlar hacı olmak için ihramdayken de benzer bir anlatım vardır. İhramdayken hayvan öldürmek, ot yolmak, av hayvanı bile satın almak yasaklanmıştır. Asıl anlatılmak istenen iki durumda da Hinduizm‘de, Ezidilik‘te ve benzer dinlerde de “Allah’a yaklaşmak isteyen kulun, hayvanlara ve doğaya saygı duyması gerektiği”dir.
Veganlık ve İslamiyet
Veganlık, hayvan kökenli gıdaları ve diğer hayvansal ürünleri kullanmayı reddetmektir. Vegan kişiler, hayvan kullanımı yoluyla elde edilen gıdaları, giyecekleri ve diğer tüm yan ürünleri kullanmayı reddetmektedir. Semavi dinler, bazı dönemlerde hayvansal ürünleri ve hayvanları yasaklamıştır. Diğer dinler, özellikle Hinduizm felsefesinde et yemek kesinlikle yasaklanmıştır. İslamiyette de et yemeyi reddeden, hatta hayvansal ürünleri bile tüketmeyen evliyalar mevcuttur.
Bilinen ilk vegan evliya ”dişi aslan Râbiat’ül Adeviyye”
Râbiat’ül Adeviyye, 714 – 718 yıllarında Basra’da doğmuştur. Ailenin dördüncü çocuğu olduğundan dört anlamına gelen Râbia ismi verilmiştir. Küçük yaşlarda yetim kaldığı için tek başına yaşamaya başlar. Zalim biri tarafından köle olarak satılır. Gündüzleri ağır işlerde çalıştırılan Râbia, geceleri kendisini ibadete verir. Bir gece ibadet ederken efendisi başındaki ışığın bütün odayı aydınlattığını görünce korkup onu âzat eder. Râbia hürriyetine kavuşunca hacca gitmeye karar verir. Hacca gider ve sonrasında Allah ile arasına girecek her şeyden uzaklaşır. Evlenmez, dünyevi her türlü meşgaleden uzaklaşır. Râbia yaşadıkları ve yaşadıklarına karşı duruşu sebebiyle ”dişi aslan” olarak anılır. Zamanın şeyhleri ve mürşitleri Râbia’tül Adeviyye’yi ziyaret eder, sohbet meclisleri oluştururlardı. Râbia’tül Adeviyye tevekkül, sabır ve her türlü güzel ahlaka sahip, Rabbinin rızasından başka bir şey düşünmeyen, gece ve gündüzünü ibadet ve tefekkürle geçiren, hayatı boyunca çok işkence ve eziyet görmesine rağmen sabreden bir evliya olarak anılır. Râbia’tül Adeviye, 752’de Kudüs civarında vefat etmiştir.
Bir gün Râbia dağlarda gezinirken, karacalar, ceylanlar, dağ keçileri ve yaban eşeklerinden müteşekkil bir yabani hayvan güruhu onun etrafında toplanmış. Hasan el-Basri geldiğindeyse hayvanlar korku içerisinde kaçışmışlar. Hasan bu duruma içerlemiş. ”Ey Rabia!” demiş, ”niçin sana dostça davranırlarken, benden kaçıyorlar?” Rabia sormuş, ”bugün ne yedin?”. ”İç yağında kızarmış soğan” demiş adam. ”Onların yağını yedin” diye yanıtlamış Rabia, ”niçin senden kaçmasınlar?”
Kaynak: Bedirhaber, Vegan Şakirt, Feridüddin Attar, Tezkiret’ül Evliya Kitabı