Temmuz ayında kendimize bir güzellik yaptık. Bu güzelliğin içinde kısa bir Viyana gezisi de vardı. Gideceğimiz yerlere dair bilgi edinmek için web sayfalarında gezinirken Viyana kafelerinin UNESCO somut olmayan kültürel miraslar listesinde yer almış olduğunu gördük. Müzeleri ve sarayları gezmek için yeterli vaktimiz olmadığından bu gezimizin merkezine Viyana kafelerini yerleştirdik. Gerisi tam bir cümbüş oldu. Viyana tarihsel atmosferiyle insanı büyüleyen bir kent, insan hiç sıkılmadan aylarca bu kenti keşfedebilir. Tabii yeterli para varsa… Bu gezimizde bizim böyle bir bütçemiz yoktu. Bir gün olur mu, bilinmez. Gönül ister, cüzdandaki yetmezse bana da kahvenin Viyana’ya gelişi ve Viyana kafeleri hakkında yazmak düşer.
Kahvenin Yolculuğu
Kahvenin Osmanlı’ya 1500’lerin başında geldiği söylenir. Türk kahvesi olarak bilinen pişirme ve sunum biçimiyle önce İstanbul’da kendine yer bulan kahve, saray tarafından o kadar benimsenir ki II. Viyana Kuşatmasına çuvallar dolusu kahveyle çıkılır. Kuşatma başarıyla sonuçlanamayınca giden çuvallar Viyana önlerinde bırakılır ve Osmanlı ordusu geri döner. 2. Viyana Kuşatması sonrası savaş alanı kolaçan eden Viyanalı askerler surların dışında, içinde ne olduğunu anlamadıkları çuvalları bulurlar. Çuvallar surların dışında dururken ilk yapılan tahminler bu çuvallarda deve dışkısı olduğu yönündedir. Tarihteki bazı olaylara uzaktan bakınca rastlantı payına hayret etmemek mümkün değil. Aslı mıdır meali midir bilinmez ama komutanlardan biri çuvalların içinde kahve çekirdeği olduğunu anlar ve çuvalların kendisine verilmesini ister. Böylece kahve Viyana’ya gelmiş olur.
Kahvenin pişirme usulü değiştirilir hatta ona süt eklenir derken 1685’e gelindiğinde bazı kaynaklara göre Ermeni bazı kaynaklara göre ise Yunan asıllı bir işletmeci ilk resmi kafeyi açar. Kafeler çoğalır ve Viyana kent kültürünün ayrılmaz bir parçası olur.
UNESCO Logolu Kafeler
Viyana Kafeleri 2011 yılından beri UNESCO somut olmayan kültürel miras listesinde yer alıyor. Bu listede yer alan kafelerin girişlerinde ve menülerinde UNESCO logosu bulunur. Peki, bu logo ne vaat eder? Klasik müzik, mermer masalar, günlük gazeteler, şık avizeler, geleneksel mobilyalar ve iç dekor, menüde kahvaltı seçeneğinin bulunması, kaliteli servis elemanları ve bir bardak su eşliğinde servis edilen enfes içimli kahveler.
Görenler bilir, görmeyenler de umarım bir gün Viyana kafelerinde soluklanabilme fırsatı yakalar, diyerek yazımı bitirmek istiyorum. Sağlıcakla kalmanız dileklerimle.
—
Bu da ilginizi çekebilir:
Kahve endüstrisinde güzel şeyler de oluyor: Telveyi geri dönüştürmek