Askere her zaman saygı ile yaklaşılan Yozgat ve Tokat illerindeki köylüler, askerle çatışıyorsa, bu manzaradan sonuç çıkartırken köylülerden önce bakılması gereken başka yerler var demektir.
Tokat’ın Zile İlçesi’nde köylülerin Çekerek Irmağı üzerine yapılması planlanan 3 hidroelektrik santrali (HES) projesine karşı tepkisi büyüyor. Pazar günü gerçekleştirilen ve özellikle askerin biber gazı kullanırken görüntülendiği fotoğraflarla ülke gündemine düşen eylem, enerji politikalarının vardığı sonuca işaret ediyor. Daha çok Karadeniz Bölgesi’nden alıştığımız görüntüler, suyun peşinde rantın kokusunu takip edenler başka bölgelere vardıkça, bu coğrafyada daha çok şehrin adını isyanla anar oluyoruz.
Tokat’ın Zile ve Yozgat’ın Çekerek ilçelerinin kesiştiği bir bölgeye düşen bu 3 HES projesi Tokat ve Yozgat köylülerinin birleşerek büyüttüğü bir mücadeleye dönüştü. Pazar günkü eylemde yaklaşık 20 köyden insan bir araya geldi. Bu köy derneklerinin organize olmasıyla İstanbul’dan otobüsler kalktı. Ve sonuçta yaklaşık 2000 kişi tek yürek oldu. Eylemin gerçekleştirildiği pazar günü öğlene doğru Yapalak Köyü girişinde bir açıklık alanda köylüler toplanmaya başladı. Açık, güneşli bir hava altında alana gruplar halinde gelen köylüler, hazırladıkları pankartlarla bir festival geçidi resmi oluşturuyordu.
Alanda halaylar çekildi, sloganlar atıldı. Yaklaşık 20 köyün derneklerinin yanı sıra burada üst bileşene dönüşen Tokat – Yozgat Güç Birliği Platformu, İstanbul’dan destek vermek üzere gelen Karadeniz İsyandadır Platformu, CHP Tokat Milletvekili Orhan Düzgün ve İstanbul Milletvekili Melda Onur ve CHP İl Başkanı Dursun Aytaç da köylülere destek vermek üzere eyleme katıldılar.
“Suyun mezhebi olmaz”
Burada konu ile ilgili bilgilerini paylaşan Yozgat Çekerek’e bağlı Kocadilim Köyü’nün Dernek Başkanı Şevket Çalışkan, projelerle ilgili bilgilendirme toplantısının yalnızca belli muhtarlarla görüşülerek yapıldığını, ancak muhtarlara da sulama sözü verildiğini belirtiyor.
Muhtarların bu söze başta kandığını belirten Çalışkan, HES’ler hakkında bilgi edindikten sonra köylülerin tepki koymaya başladığını söylüyor. Çalışkan, konu ile ilgili şunları aktarıyor: “Çekerek’tekiler sorduklarında Burası ‘Zile sınırı’, Zile’dekiler sorduklarında ‘Size bir zararı yok, Çekerek’e su akıyor’ diye köylüyü kandırıyorlardı. Durumu öğrendikten sonra bölgede bir çalışma yaptık. Köylünün kandırıldığını ve bu durumla baş başa bırakıldığını gördük. Burada 20 köy bu projelerden dolayı yüzde yüz etkilenecek. Doğrudan olmasa da hayvancılık ve tarım anlamında etkilenecek köy sayısı ise 50’yi buluyor. Burası birinci sınıf tarım arazisidir. Verimli topraklardır. Bu proje gerçekleştiği zaman burada tüm bunlar ölür. Suyun olmadığı yerde yaşam olmaz. Suyun dini, inancı, mezhebi olmaz. Yabani hayvan da içiyor, bir ağaç da içiyor, insan da içiyor. Bu su projeleriyle bizi göçe zorlayacaklar. Bugün Soma’yı düşünün. Eskiden o köylülerin tarım alanları, arazileri vardı. Oraya bu tür projeler yaptılar. Termik santrallerin bacasından çıkan duman orayı kapladı. Köylünün yapacağı bir şey kalmayınca maden ocağına girdi. Yarın biz de buna zorlanabiliriz. Bizim özgür yaşamımızı bitirecekler.”
Tartışarak, ileriye…
Açıklık alanda bir kır düğünü ya da yerel festival olarak anlatabileceğimiz manzaranın arka tarafında muhtarlar ve platform üyeleri bir araya gelmiş ve hararetli bir tartışmaya tutulmuştu. Bu, daha çok ne yapılması gerektiğine dair bir tartışmaydı. Bana sorarsanız kilit nokta tartışmanın konusu, içeriği vs. değil, bu coğrafyadaki insanlar için tartışmanın yaşamlarında edindiği yerdeydi. Daha sonra görecektik ki, bu irili ufaklı her halkanın içinde süregiden tartışmalar bir alışkanlık ve gereklilikti. Harakete geçme, ivmelenme seremonisi gibi. Köylüler, her defasında tartışarak ama nasılsa her defasında o tartışmadan da sıyrılarak adımlarını ileri doğru attılar.
Destansı bir yürüyüş
Alanda konuşmalara geçildiğinde havada da dönüşüm başlamıştı. Kara bulutlar ve sonrasında yağmur geldi. Orada basın açıklaması okunup dağılma fikri mikrofondan anlatılırken yağmur da başlamıştı. Ben de köylülerin bu noktada dağılacağını düşünüyordum. Ama gökyüzündeki bu pastoral geçişe, köylülerin güneşli ama karışık ruh hallerinin, kızgın ve açmazlarını yırtmaya kararlı bir ruh haline dönüşmesi eşlik etti. Yağmur, onlara dert değildi ve kimse de buraya oturmaya gelmemişti. Sonuçta, konuşmalar biterken, arka gruptan çözülerek şantiyeye doğru yürüyüşe geçti köylüler. Jandarma durdurmasın diye uzun süre ana yola çıkmadan, tartlalar arasından, toprak yollardan, bol çamurlu bir yürüyüştü bu. Bu yaklaşık 10 kilometrelik yürüyüşü bir kenara not edelim. Dönüp sıranın başından arkaya doğru baktığımda gördüğüm manzara karşısında şunu düşünmeden edemiyorum: Bu iki ili toplasan Cumhuriyet tarihinde bu kadar çok insan bir arada yürümüş müdür? Yürümüşse bile üzerinden kaç yıl geçmiştir? Burada ağır bir kararlılık var. Öyle, ‘eylem takip ediyorum işte’ deyip geçemeyeceğiniz bir şey. Yürüdükçe ayaklarınızda ağırlaşan çamur gibi vicdanları ağırlaştıran bir şey. Canı yanmışlık; bir eylem takip ediyorsun ama bu bir eylem değil!
Verilen söz tutulmadı
Şantiye önüne varıldığında jandarma şirketin şantiyesi ve iş makinlerinin önüne bir ip gibi diziliyor. Yol boyu ara ara grubun önünü keserek ara ara yol vererek ilerlediler. Bir kez de üç el üst üste olmak üzere gaz bombası attılar. Şantiye önünde uzun bir bekleyiş ve yine hararetli tartışmalar yaşandı. Bu sırada ne bir şirket yetkilisi ne de bir bölgesel yetkili ortada yoktu. Kaldı ki Tokat Valisi Cevdet Can’ın da köylülere karşı şirketten yana tavır aldığı söyleniyor. Nihayetinde köylülerin ileri gelenleri ve jandarma yetkilileri en sonunda bir uzlaşıya varmış gibiydi. TIR’lar gelecek, oradaki iş makineleri oradan gidecek ve köylüler eylemi sonlandıracaktı. Ancak, bu söz yerine gelmedi ve nihayetinde olaylar patlak verdi.
Manzaranın anlattığı
Hayatlarında muhtemelen ilk kez gaz bombası yiyen köylülerin ilk şokun ardından geri adım atmadıklarını belirtmek gerekiyor. Yolun ortasındaki jandarmanın iki yanı ve şantiyenin arkasındaki tepe olmak üzere üç bölgede çatışmalar yaşandı. Köylüler, dağıldılar, toplandılar, bolca tartıştılar ama kararlı mücadelelerini sürdürdüler. Pazar günü, zaman ilerledikçe eylem bir şekilde dağıldı ama köylüler, bu mücadelelerinin sona ermeyeceğini gösterdi. Burada bir noktayı ekleyerek yazıyı noktalayalım. Yozgat ve Tokat köylülerini askerle çatışma noktasına getirenin genel çerçevede doyumsuz şirketlere rant kapıları açan enerji politikaları olduğunu biliyoruz. Ancak özelde yani yerelde de ciddi bir otoriteye güvensizlik hissi olduğunu görüyoruz. Tokat ve Yozgat halkı, şirketlerin yanında saf tutan yerel siyasilere geçersiz akçe gözüyle bakıyor. Bunun sebebinin köylülerin kendileri olmadığını anlamak için, askere hep saygı gösterilen iki ilde köylülerin askerle çatıştığı bu manzaraya bakmanız yeter tahmin ediyorum.