Aslen Ekvatorlu olup 90’ların ortasından itibaren New York’un Harlem bölgesinde büyümüş sanatçı Sonia Guinansaca‘nın Feministing internet sitesindeki röportajını Ezgi Nur Güven çevirdi.
***
Göçmen queer ikonu ve feminist şair Sonia Guinansaca, göçmen hakları hareketinde ulusal bir figür olarak sekiz yıldan fazla zaman geçirmiş; sanat ve aktivist toplulukları içinde de lider konumunda.
Belgesi olmayan gençler tarafından yapılan ikinci sivil itaatsizlik hareketi gibi sayısız eyleme katıldı. Bununla birlikte belgesiz yazarların yeteneklerinin köreldiği alanı ortadan kaldırıp bir üretim alanının oluşturulduğu; birbirleriyle iletişim içine girip, göçmenlik serüvenlerinin anlatıldığı Unducuwriting Project organizasyonunun da bir parçası.
Suzanna Bobadilla: Şiir yazmaya ilk kez ne zaman başladığınızı hatırlıyor musunuz? Özellikle sevdiğiniz sanat dalı hangisidir?
Sonia Guinansaca: Çok küçük yaşta günlüğüme yazdığımı ve annem bulmasın diye hep sakladığımı hatırlıyorum. Çocukluk aşkımı, ergenlik sürecimi ve göçmen bir ailenin yaşadığı buhranları yazıyordum. O zamanlar yazdıklarımı anladırabileceğim bir dilim yoktu ama şiirlerimin ilk örnekleri olduğunu söyleyebilirim. Okulda, ölü yazarların eserlerini okuyarak onları örnek alma fikriyle büyüyorsun ki bence bu çok acımasızca. Öğretmenlerimiz, Maya Angelou’yu ve Langston Hughes’u bize okumaya başladığında sanırım günlüğümdeki şiirlerime bir sanat eseri olarak bakmaya başladım. Şiir yazmaya ilk kez ne zaman başladığımla ilgisi yoktur (zaten bir süredir yazıyorduk) fakat daha çok ne zaman göçmen iki dil bilen öğrenciler kendilerini bir yazar olarak desteklendiğini hissederse o zaman verilen renkli şiir örnekleri onların da şair olabileceğini kanıtlar. Şiirin yazarlara sağladığı kelimelerle, evrenle ve imgelerle oynama gücünü seviyorum, bir nevi dile sahip çıkmamızı da sağlıyor.
S.B.: Bir sanatçı ve aktivist olarak, işiniz gereği sık sık farklı dinleyici kitlesiyle, içerikle ve tarzla harmanlanıyorsunuz. Hangisini daha heyecan verici buluyorsunuz?
S.G.: Daha fazla yaratıcılığı, vizyon sahipliğini, eğlenceli ve politik olmanın iyileştirici yolunu özellikle aktivist ve organize alanlardan gelen halka tanıtabilmeyi heyecan verici buluyorum. Sanat ve siyaset birbirinden ayrı düşünülemez; bilakis ikisi birbiriyle var olur. Bütün bunları neden yaşadığımızı, yaptığımızı ve uğraş verdiğimizi bize hatırlatan bir yol haritasına ihtiyacımız vardır. Sanatçılar bizdeki aşk, acı, merak duygularını bir anlamda dürtükler. Günün sonunda, yüz sayfalık politika paketi geceleri bize kucak açmaz, değil mi? Tüm insanlığı ayakta tutan ruhunu besleyen müziktir, şiirdir. Tüm bu kavşaklar, yaratım sürecini ve sanatçıların normalleşmesini tetikler. Instagram hesabımda, renkli sanatçıları merkezime alırım. Yaratıcı çalışmaları insancıllaştırarak ve aynı zamanda emeklerinin değerini bilerek serseri görsel sanatçıları, şairleri, müzisyenleri toplumda açığa çıkarırım.
Tam tersi, bana sadece hayal kurma gücünü hatırlatan bir dizi alanda başka sanatçılarla bağlantı kuruyorum. Başka renkte, bedende ve queer tarzına ve stiline sahip farklı kadınları tanımaya çalışıyorum.
S.B.: Adalet arayışınızda kalem gücünüzü nasıl kullanıyorsunuz?
S.G.: Renkli bir eşcinsel göçmen kadının yazı yazması politik bir harekettir. Yaratmak ve hayal etmek benim için cesur bir harekettir. Bu adaleti yerine getirmektir. Ben sadece buna sebep olmak istemiştim, fakat gercekten yazı yazıyorum. Bu bir güç değişimidir. Yazılarım adalet sağlayıcısıdır, çünkü ana akim edebiyata takılı kalmayan hassas, çok yönlü varlığımı burada kullanabiliyorum. Sömürünün yanlış algısını kırıp yaratıcılığa ve vizyon sahibi olmaya koşullar sağlıyorum.
Yazı yazma zamanı, yazma alanı, yazacak fiziki koşulları için sürekli savaş veriyorum ve bu yeri yurdu belli olmayan bir mültecinin adalet arayışıdır. Bir yazar olarak, yalnızca kendi varlığımı değil toplumun varlığını da kanıtlayacak arşivleme yapıyorum aksi takdirde toplumda gözardı edilmiş veya silinmiş oluruz.
S.B.: Bahsetmek istediğiniz gelecek kampanyalar veya projeler var mıdır?
S.G.: Justseeds Artists’ Collective ile işbirliğinde olan CultureStrike, 22 farklı iklim ve çevre hakları organizasyonlarının ortak çabalarıyla ülke genelinde 22 farklı sanatçının 22 eserinden olusan ‘Fırtına Biziz` isimli bir sanat portföyü yayınlandı. Daha fazla bilgi için bakınız.
İklim değişikliği savaşçısı olacaklar, yeni videomuza da bakabilirler.
New York’taki 1969 Stonewall ayaklanması öncesi, efsanevi transseksüel sanatçı ve aktivist Marsha “Pay It No Mind” Johnson ve hayatını konu alan Happy Birthday Marsha filminin geçenlerde fragmanını izledim. Reina Gosset ve Sasha Wortzel tarafından yazılıp yönetildi. Şu an filmi tamamlayabilmek için bir fon oluşturuyorlar.
Halkı Indiegogo kampanyasını ziyaret etmeleri ve bağış yapmaları için teşvik ediyorum.
Trans Latina Koalisyonunun işlerini de takdir ediyorum, bu sebeple onlara buradan da minnetlerimi sunuyorum.
S.B.: Issız bir adada olduğunuzu varsayalım. Yanınıza alabileceğiniz bir yiyecek, bir içecek ve bir kadın haklari savunucu olsun diyelim. Kimi ve neleri seçerdiniz?
S.G.: Ecuadorian ceviche, aloe suyu ve Kay Ulanday Barret.
Görsel Nye Lyn Tho tarafından resimlendirilip, imaj resmi Kay Ulanday Barret.
Editör Notu: Ecuadorian cevivhe, deniz ürünlerinden bir yemek diye geçiyor. Verdiği cevabın eksik kalmaması adına yer verdik.
Kaynak: Feministing