“Dönüp duran bir çark,
Akıp giden bir zaman
Yine, yeniden bir sabah
Günaydın yaşamak.”
Nazım Hikmet
GİRİŞ
Sinema, güzel sanatların dalı olarak, yansıtılmaya uygun olan filmleri gerçekleştirme ve yaratma sanatıdır. (TDK, 1998, s.1987) Literatüre “sanat sineması” terimi 1930’larla birlikte girmiş ve bu başlık altında değerlendirilebilecek filmlerin sayısı her geçen gün artan bir ivme izlemiştir. Bir filmin oluşması içinde en önemli görev yönetmene düşmektedir özellikle bu bir sanat filmiyse. Auteur yönetmenlerden olan Ömer Kavur, mesleğinin gereklerini incelikle yerine getiren, özgünlüğü ve unutulmaz filmleriyle sinema tarihimizde inci gibi parlayan önemli bir sinemacıdır. Yaşadığı dönemde ve sonrasında da kitleler tarafından takdir edilmeyen, maddi anlamda desteklenmeyen ama buna rağmen çizgisini bir gün bile bozmayan bu yönetmenin ismi gerek sinema tarihinde gerek araştırmalarda oldukça az geçmektedir. Onun karakteristik oluşunun en önemli nedenlerinden biri ele aldığı temalar ve özellikle zamana yaptığı vurgudur. Bu nedenle bu çalışmada ilk olarak auteur teorisinden ve yönetmenin hayatından bahsedilerek, yönetmenin zaman teması etrafında filmleri kategorize edilecek ve zaman açısından benzer yanları dolayısıyla beş filmi kısaca incelenmeye çalışılacaktır.
Auteur Kuramı
Filmi yapanın sanatçı olup olmadığı sorusu etrafında genişleyen ve günümüze kadar oldukça yol kat eden “auteur kuramı” pek çok eleştirinin odağı olsa da güncelliğini korumaktadır. Fransız Yeni Dalgacılar’ın fikirleriyle ateşlenen kuram bugünkü anlamını Andrew Sarris’ in çalışmalarında kazanmıştır. Kuramın programlı ilerlememesi, dağınık bir çizgi izlemesi nedeniyle onu tanımlamak da anlamak da zaman zaman güçleşmektedir. Auteur yönetmen olarak anılan sinemacılar ne kötü filmler çekmişler acemice davranmışlar ne de karanlık anlaşılamaz işler ortaya çıkarmışlardır. Onları ayrı tutan diğerlerinden farklı bir yol izlemeleridir. Yönetmen senaryonun uygulayıcısı iken, auteur filmin tanrısıdır: O sinema sektörünün dayattığı kuralları ve yöntemleri kimi zaman hiçe sayarak kimi zamansa değiştirerek kendi düşüncelerini gerçekçilikten çıkmak uğruna dikte etmektedir. (Kıraç, 2018, 139) Bu nedenle autuer’lüğün, sinemayı bir gösteriden, bir eğlenceden sanat mertebesine yükseltiğini söylemek yanlış olmaz. (Esen, 2015, s.1)
Hangi yönetmenin auteur olduğu sorusuna onun filmlerinde tekrarlayan motiflere, filmlerin içeriğine ve biçimlerine, kişiliğinin tutarlılığına bakarak, diğer filmleriyle ilişki içerisinde değerlendirerek sonucu her zaman kesin olmayabilen bir yanıt verilebilir. (Mirza, 2016, s.46) Bu açıdan bakıldığında, Ömer Kavur sinemasında tekrarlayan temalar, iç tutarlılık, özgün içerik ve anlatım tarzı, filmlerinin birbirine yaptığı göndermeler ve sembollerle kurulan bağlantılar onu autuer olarak tanımlamamızı sağlamaktadır. Bu nedenle bu çalışmanın Ömer Kavur’un filmlerini, autuer teorisinden yararlanarak, zaman teması etrafında yönetmenin araştırmanın amacına yönelik olarak seçilen filmlerinin kısaca incelenmesiyle oluşturulması düşünülmektedir.
Ömer Kavur‘un Hayatı ve Sineması
Ömer Kavur 1944 Ankara doğumludur; buna karşın ilkokulun büyük bir kısmını İstanbul’da geçirmiştir. Annesi ve babası o altı yaşındayken boşanmışlar çocukluğunun büyük bölümünü anneannesiyle onun evinde geçirmiştir. Ortaokulu babasının görevli olduğu Yugoslavya’da okumasına karşın Türkiye’ye dönüşünde bu öğrenimini saydıramamasından dolayı Türkiye’de Robert Koleji’nde tekrarlamak durumunda kalmıştır. Bu dönemde fotoğraf ve sinemaya ilgi duymaya başlamış, görüntü yönetmeni olma hayalleri kurmuştur. Kabataş Erkek Lisesi’ni bitirmesinin ardından hayalini gerçekleştirmek adına Fransa’ya giderek ünlü sinema okulu İnstitut des Hautes Etudes Cinematographiques’ de öğrenim görür. Ünlü yönetmenin Paris’teki öğrenciliği sırasında üç yıl kadar otellerde çalışması hayatını dolayısıyla çalışmalarını etkilemiştir. Aynı süreçte günde bazen üç dört film izleyerek kendini geliştirmeye uğraşmıştır. Ardından 1971 yılında doktorasını yarım bırakarak Türkiye’ye döner. İstanbul’a gelişiyle ilk olarak Yapı Kredi’nin yan kuruluşu olan, reklam işleri yapan bir film ithalatçısı firmada aktüalite filmleri ve belgeseller çekerek profesyonelliğe ilk adımlarını atmıştır. Bu dönemde firmanın ortaklarından birinin sonrasında Ömer Kavur’un ilk filmi olarak anılacak olan Yatık Emine’yi istemesi üzerine senaryo yazım görevini ve filmin yönetmenliğini o üstlenir. Filmlerinde yolculuk temasına oldukça rastladığımız yönetmen hem filmlerine mekan aramak için olsun hem de yeni yerler görmek amacıyla Anadolu’nun en ücra köşesine kadar gitmiştir.
Ömer Kavur, 1974-2003 yılları arasında biri kısa film olmak üzere 14 filmin hem yönetmenliğini hem yapımcılığını yapmıştır. Türkiye’de Yeşilçam’ın alaylılarından olmaması ve alışılageldik kalıplara uymaması nedeniyle yapımcıların desteğini alamamıştır. Filmlerinin izleyici kitlesi ise Yeşilçam ve Amerikan filmlerine alışmış yığınlara hitap etmediği için entelektüeller, üniversite öğrencileri ve mezunlarıyla sınırlı kalmıştır. Başarılı yönetmen Yeşilçam’ın bazı oyuncularından yararlansa da onlar tarafından dışlanmış ve götürdüğü senaryolar her seferinde olumsuz yanıt almıştır. Bu nedenle kendi küçük sermayesini oluşturarak deyim yerindeyse kendi yağında kavrulmuştur. Ancak sinemada 1970 yılında Yılmaz Güney’in Umut filmiyle bağımsızlar arasında bir atak olmasına karşın, sonrasında ülkenin mevcut siyasal durumundan dolayı sinemanın içine düştüğü politik ve ekonomik bunalım yönetmenimizi de etkileyerek 1979 yılına kadar yeni bir film çekmesini engellemiştir. 1979 yılında çektiği Yusuf ile Kenan filmiyse sansür nedeniyle yasaklanmış ancak çekiminden bir buçuk yıl sonra gösterime girebilmiştir. Çektiği filmlerde edebiyat eserlerinden uyarlamaklar ön plandadır. En başta zaman olmak üzere yabancılaşma ve yolculuk onun sinemasının en öne çıkan temaları arasındadır.
Ömer Kavur sinemasında zaman teması
Araştırmacı Şükran Kuyucak Esen’in belirttiği gibi Ömer Kavur, zaman konusu üzerinde ısrarla duran tek yönetmenimizdir. (Esen, 2015, s.29) Akrebin Yolculuğu ‘nda ana tema zaman etrafında kurgulanmış diğer filmlerinde ise olay örgüsü içerisinde ön plana çıkmış, bazı filmlerinde ise kullanılan saat, saat kulesi gibi sembollerle saat tamircisi gibi karakterlerle kendini hissettirmektedir. Esen’in çalışmasında Ömer Kavur’un filmlerinde zaman anlayışını “sürüp giden zaman “ve “dönüp duran zaman” olmak üzere ikili bir ayrım kullanarak ele alınmıştır. Bu ayrıma göre “sürüp giden zaman” kategorisindeki Yusuf ile Kenan, Ah Güzel İstanbul, Körebe, Amansız Yol, Anayurt Oteli, Gece Yolculuğu ve Buluşma filmleri belli bir başlangıç noktası olan çizgisel bir rota izleyen zaman anlayışı etrafında şekillenmiş; Yatık Emine, Kırık Bir Aşk Hikayesi , Göl, Gizli Yüz ve Akrebin Yolculuğu ise “dönüp duran zaman” kategorisine konularak ortak özelliklerinin döngüsel bir zaman ve hareket olduğu belirtilmiştir. (Esen, 2015, s. 443) Bu ayrım baz alınarak yazının devam eden kısmında “dönüp duran zaman” başlığıyla anılan filmler zaman teması etrafında anlaşılmaya çalışılacaktır.
Ömer Kavur’un ilk filmi olan Yatık Emine, Refik Halit Karay’ın eserinden uyarlanmış ; diyaloglar ise Turgut Özakman tarafından yazılmıştır. Filmde “uygunsuz takımından” olarak görülen ve filmin mekanı olan kasabaya sürgün edilen, fahişe olarak damgalanmış Emine’nin insanların ikiyüzlülüğüne rağmen hayatta kalma çabası anlatılmaktadır. Kadınlar tarafından tehlike, erkekler tarafındansa adi, aşağılık olarak görünen ve onların gözünde arzu nesnesine dönüşen Emine’ye bir tek Teğmen Sabri acımakta Server isimli karakterse yardım etmeye çalışmaktadır. Aslında bu üç karakter de kasabaya sonradan gelmiş, kasabanın kendi kırılgan durağanlığını incitmiş kişilerdir. Süregelen düzende onların gelişiyle bozulmalar yaşanmış, bu bozulmalar kasaba sakinleri arasında kuşku ve korku yaratırken onları durumu nötrlemeye çalışılmalarına sebebiyet vermiştir. Düzenin yeniden üretilmesi ve çizgisel ilerleyişin pürüzsüz olması amacıyla kasaba sakinlerinin dışlama, hor görme alt metni taşıyan eylemleri sonuç vererek Emine ölmüş, Server geri hapse dönmüştür. Toplum olmadan yaşayamayacağımız sonucunu çıkarırken bir diğer vardığımız nokta ise toplumun düzeni muhafaza etme adına her türlü şeyi yapabileceğidir. Değişim zamanda kırılmalar yaratabilir, Emine ve Server’ in yarattığı gibi, ama değişimi yaratan etken yok olduğunda zaman eski süreğenliğine geri dönmektedir.
1981 yılında çekilen Kırık Bir Aşk Hikayesi ise Ömer Kavur’ un “dönüp duran zaman” kategorisi altında ele alacağımız ikinci filmidir. Bu film toplumsal sıkıntılar ve maddi zorluklar altında yürütülemeyen bir aşk hikayesini konu almaktadır. Ama burada zorluk olarak anılan konuların neden bu kadar engelleyici olduğu tam olarak anlaşılamadığı için filmde toplumun bireyleri içine aldığı soyut kafeslerin izleri hissedilir. Bu nedenle filmin, Yeşilçamvari bir melodramdan ziyade, kasabayı ve aşkı çarpıştırıldığı ama sonunda kasabanın kazandığı ustaca oluşturulmuş edebi bir savaşı gösterdiği varsayılabilir. Filmin sonunda iki uyumsuzdan biri olan Fuat’ın istekleri törpülenerek bastırılır, diğer uyumsuz olan Aysel’in ise tahini çıkması nedeniyle kasabayı terk etmesiyle zaman eski haline geri döner. Zaman, kasaba için bir oyun hazırlamıştır; bu oyuna uymayan ya cezalandırılır ya atılır.
Ömer Kavur’un 1982 yılında çektiği, senaryosu Selim İleri tarafında yazılmış Göl isimli filmi aynı konunun bir diğer örneğini oluşturmaktadır. Bu film karakterlerin kimlik bunalımlarına, iktidar hırslarına, yalnızlıklarına yoğunlaşarak yabancılaşmalarını ortaya çıkaran kendine özgü psikolojik bir gerilimdir. Toplumdan soyutlanan gerek bireysel hırsları ve problemleri, gerek geçmişleri dolayısıyla uyumsuz sayılan karakterler zamanın onlar için oluşturduğu kurguyu bırakarak kasabayı normal olarak kabul edilene döndürmüşlerdir. Film yönetmeninin de belirttiği gibi Göl’ün bir gerilim filmi olma konusunda çok başarılı olmamasına karşın görsel zenginliği oldukça fazladır. (Esen, 2014, s.120)
Ömer Kavur’un ele alacağımız bir diğer filmi olan 2000 yılında çekilen Gizli Yüz’dür. Filmin senaryosu Orhan Pamuk tarafından yazılmış, müzikleri Cahit Berkay’ın elinden çıkmış olup oyuncu kadrosu ise Fikret Kuşkan, Zuhal Olcay ve Rutkay Aziz gibi pek çok başarılı ismi içermektedir. Diğer filmlerine göre daha çok mekan, daha çok insana yer veren yönetmen yeniden arayışı konu edinmekte ve izleyicilere zamanı sorgulatmaktadır. Filmin ana karakteri olan fotoğrafçı ve onun aradığı gizemli bir kadın olsa da arayışı için çıktığı yolculukta farklı arayışlarla kendi yolculuklarında olan insanlara, çeşitli kasabalılara ve zamanda asılı kalmış hüzünlü insanlarla tanıştırır bizi film. Film için yönetmenin auteur olarak anılmasının hakkını verircesine saatçi yine en önemli karakterlerden biri olarak yerini alır. O aslında bozuk olmayan saati, bir problem olduğunu hissettiği gerekçesiyle getiren fotoğrafçıya sözde düzelterek geri verir bir sahnede. Çünkü asıl problem zamandır, o anlaşılamamaktadır ve burada olduğu gibi yalnız ortak paydada değerlenmekte ve bir karşılık bulmaktadır. Onların zamanı diğer normal insanlarla bir değildir. Ve zaman onlarla, onların etrafında dönüp durur.
Senaryosu Macit Koper ve Ömer Kavur tarafından ortak yazılan bir diğer film ise 1997 yılında gösterime giren Akrebin Yolculuğu’dur. Adından da anlaşılacağı gibi ilmin ana teması zaman, ana karakter saatçi, film için en önemli mekanlardan biriyse saat kulesidir. Ana karakter kasaba kasaba gezerek bozuk saatleri onarmaya çalışmaktadır ve geldiği kasabasında otoriter bir kocaya sahip olan saat kulesinin sahibi Esra’ya aşık olur. Filmde gelecek ve şimdi kesişmektedir ve bu şekilde karakterlerin zaman döngüleri arasında karmaşık bir ağ oluşturulmaktadır, nitekim finalde çözümlenebilir ancak her şey. Zaman bu film için her şeydir: gerçek, arayış, kaybediş ve yok oluş.
Yönetmenin yukarıda kısa bir şekilde incelediğimiz filmlerinden de anlayabileceğimiz gibi onun bir autuer olarak sinemasında en önem verdiği temalardan biri zaman, ona bağlı olarak en öne çıkan simgeyse saattir. Ömer Kavur’ a göre zaman ve uzamla ilgisi olmayan insanın sinema yapması zorlaşmaktadır ve saat zamanın ölçülmesi olarak algılanan zaman dediğimizde ilk akla gelen şeydir. (Esen, 2014, s.321)
SONUÇ
Ömer Kavur hayatta olduğu dönemde çektiği filmlerle çok ses getirememiş olsa da filmlerin kalitesi, özgünlüğü ve özerkliği açısından oldukça takdire şayan, yaptığı işe verdiği önemle onların hakkını vermiş bir yönetmendir. Kendi adıyla özdeşleşmiş sinemasıyla hangi filmini görseniz ismini hemen hatırlatan, birbirine göz kırpan filmlerinde kullandığı ortak temalar ve simgelerle izleyicisini farklı bir sinemasal zaman ve uzamda birleştiren yönetmen auteur olarak kabul edilir. Filmlerinde zamana yaptığı vurgu en karakteristik özelliklerinden biri olarak sayılabilir. Dolayısıyla bu çalışmada, yönetmenin filmleri zaman teması etrafında Esen’in kategorize ettiği üzere, dönüp duran zaman ve akıp giden zaman başlıklarına bölünerek anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu amaç doğrultusunda ilk auteur teorisinden bahsedilmiş, Ömer Kavur’un hayatı ve kariyeri kısaca özetlenmiş ve dönüp duran zaman kategorisinde yer alan filmleri ayrıntılara girilmeden incelenmiştir. Değeri yeterince bilinmemiş bir yönetmenin isminin yeniden yeniden anılması filmlerinin daha çok izlenmesi ve biraz daha anlaşılması adına küçük de olsa bir adım atılmıştır. Belki de onu anan en önemli isimlerden biri Ünsal Oskay’dır. Ona göre Ömer Kavur’un siyasal ve kültürel ortam ile birey psikolojisini koşut bir perspektif içinde anlatmayı amaçlayan sineması, oldukça geniş bir çizgi sürdürmektedir. (Oskay, 1996, s.105)