Merhaba sevgili okuyan. Ben Azelya. İki yıldır vejetaryen besleniyordum. Birkaç aydır ise veganım. Veganlık vejetaryenlik gibi değil. Beslenme biçimi dışında da her şey değişiyor hayatında. Vegan olma sürecimde çevremde hiç vegan yoktu. Zaten vejetaryen olurken de vejetaryen biri yoktu yakınlarımda. Neyse…
İki sene evvel, bir pazartesi günüydü. Kızarmış tavuk kanat yemiştim; nar gibi, yanında ayran, mis! Salı oldu, İnegöl köfte yedim yanında közlenmiş domates, biber, ayran. Oh be, mis! Çarşamba oldu somon, karides. İşte budur, enfes! Perşembe günü uyandım; ağzımda somonun yanında yediğim soğanın kokusu dururken daha, “ben vejetaryen olacağım” dedim. İçinizden “şaka mı bu” diyor musunuz? Şaka değil. Pazartesi, Salı ve Çarşamba günleri de hayvanları çok seviyordum. Fırında çeşit çeşit balık pişirirken, kasaptan “kuzu, dana karışık kıyma” rica ederken, “benim çöp şiş çok pişsin usta” derken de hayvanları çok seviyordum. Hayvanları, çocukları, masumiyetlerini hep çok seviyordum. Peki hayvanları bu kadar çok severken nasıl ağzımın suları aka aka yiyordum? İstanbul’daki en iyi lahmacuncuları, günün her saati açık seyyar dürümcüleri, lezzetli içli köfte yapmanın püf noktalarını nereden biliyordum? Neden biliyordum? Çünkü normaldi. Çünkü bazı türlerin yenmesinde, bazı türlerin yasaklı olmasında toplumca bir sakınca görmüyorduk. Çünkü büyükbaş/küçükbaş diye metalaştırılan hayvanların yaşamsal duygularıyla empati kurmaya yabancılaştırılmıştım. Çünkü beni yetiştiren, bana yaşam sağlayan ailem küçük yaştan itibaren beni bu gıdalarla beslemişti. Küçük “yaş” dedim; pardon.
Biliyor musunuz bir fotoğrafım var; elimde kuzu pirzola, “altı aylığım” daha, dişsiz halimle bitirecekmişim neredeyse elimdekini. Çocukluğumun iki büyük yemek zevki: Bakırköy’de iskender ve sucuk dönerdi.
Hayvan eti yemeyi bu kadar çok severken, haftanın her günü bu tarz yemekler pişirip yerken nasıl oldu da bir sabah vejetaryen olma kararı aldım? Beni bu sürece hazırlayan neydi? Belki sokakta beslediğim kediler ve köpeklerin bana hissettirdikleri, belki de çocukluktaki bir kurban bayramı anısının silinmeyen travması. Uğur getirsin diye koyunun bedeninden alnıma sürülen bir damla kan… Belki de eti çok pişmiş yememe sebep olan görüntüsü: damarlar, sinirler, pembe/kırmızı rengi, yağı, kokusu. Bilemiyorum. Velhasıl, her türlü hayvanın bedenini çıkardım soframdan. Artık gönül rahatlığıyla sevebilecektim çayır çimende otlanan bir kuzu görünce. (Çayır çimende görürsem tabii) Nasıl olsa hiçbir hayvanı yemiyordum. Et diye tanımladığımız ve pişme şekillerine güzellemeler yaptığımız paketli ürünler artık yalnızca hayvan bedeninin birer parçasıydı benim için. Bir zamanlar yediğimi düşünmek korkunçtu. Vicdanım çok rahattı.
Sonra hayat bana harika bir hediye verdi: kedim Masal… Onu bir araba ezdiğinde henüz üç haftalıktı. Yerden aldığımda can çekişiyordu. Bir hafta yoğun bakımda kaldı veterinerde. Bizimle yaşamaya başladığında bir aylık bir bebekti. Ezildiği günkü çırpınışını, ağlayışını, sesini unutamıyorum. (o ağlamanın yerini şimdi şımarık miyavlamalar alsa da) O küçük bebek hayata tutundu. Masal hayatımıza girdikten sonra çok şey değişti. Yeni bir seviyi öğrendik onunla. Konuşmadan anlaşmayı, anlamaya çalışmayı, bakmayı değil görmeyi, yemek/su/sıcak yatak/mama verdiğimiz, tırnaklarını kestiğimiz ve sevdiğimiz canlının bizi nasıl kocaman bir sevgiyle karşıladığını gördük. Sonra sokaktakilere hepten sarılır, hepten üzülür olduk. “Yağmur yağdığında sığınacak yer buldular mı acaba? Ağacın dibindeki kap mama doluydu sağ olsun Yasemin abla koymuş bugün. Ah onun arka bacağı kırık!”… Minicik bir canlının yaşamında basit bir dokunuşunla nasıl sihirli bir değişim yarattığını görmek insan için öyle iyileştirici bir duygu ki; dilerim kimse bu duyguyu tatmadan ayrılmaz buralardan. Ne diyordum: vicdanım çok rahattı et tüketmediğim için.
Aktif bir Instagram kullanıcısı olduğum için birçok farklı alan ile ilgili sayfayı takip ediyordum. Arasında birkaç hayvan hakları içerikli/vegan paylaşımlar yapan sayfa vardı. O sayfaları takip edene kadar da hayvan deneyinin kötü bir şey olduğunu biliyordum ama hiç bu kadar net izlememiştim. Köpeklerin, farelerin, maymunların işkenceye uğradıklarına hiç böyle acı tanık olmamıştım. Sonra beni veganlığa zihin olarak hazırlayan süreç başladı: süt gerçeği… Benim boyum 183 cm. Kendimi bildim bileli yaşıtlarım arasında en uzun bendim. Neden? Çünkü süt içiyor, peynir yiyor, yoğurt kaplarının dibini sıyırıyordum. (!) “Süt içmezsen büyüyemezsin” öğretisiyle büyüdüm ben de, herkes gibi. Evet, boyum uzun ama bunca süt ürünü tüketmeme rağmen sayısız omurga ve kemik problemi de neyin nesiydi? Bir de zaman zaman mağduriyetini yaşadığım laktoz intoleransı çıkmıştı ortaya. Üstelik bana faydası olmayan bu hayvan sütünün yedi milyardan fazla insana yetmesi için ineklere tecavüz edildiğini bilmiyordum. Tecavüz askılarında devamlı yapay dölleme ile gebe bırakıldıklarını, yavrularına ait sütü yavruları ememeden birbirlerinden zorla ayrıldıklarını, buzağının kesime gittiğini, annenin süt makinesi olarak cihazlarla sağıldığını bilmiyordum. O bembeyaz, saf şeyin bu kadar büyük bir zulmün ürünü olduğunu kim tahmin edebilirdi ki? Bizler inekler hep süt veriyor sanan çocuklardık. Bir de “inekler sağılmazsa memeleri acır” bilgisi işlenmişti beynimize. İşte bu kadar…
Günde üç kâse yoğurt yiyen ben, her çeşit peyniri seven ben, tereyağlı yöresel yemeklerin âlâsını bilen ben, bir gün uyandım ve tahmin edeceğiniz üzere “Ben vegan olacağım!” dedim. Vegan olduktan sonra hayatımda hiç yemediğim çeşitlilikte yemek yemeye başladım. Elbette dışarıda vegan seçenekli çok şey beklemiyor sizi. Özellikle iç yağı, kemik suyu, bulyon, vb. her yemekte karşınıza çıkabiliyor. Ancak toprak öyle bereketli ki, vegan değilken hayvan etiyle kısıtladığınız sofrayı her mevsime, her aya uygun sebzeler, baklagiller şenlendiriyor. Aldığınız ürünün içindekiler kısmını okuyorsunuz. İnanın bu harika bir şey. Vücudumuza aldığımız şeyin ne olduğunu bilmek hakkımız ama dikkat etmemizi gerektiren bir şey yoksa paketli her ürünü tüketiyoruz maalesef. Vegan olduktan sonra ne yediğimi bilerek yemeye başladım. Besin değerini, bana faydasını… Vücudumdaki fazla yağdan ve yemek sonrası ağırlaşma hallerinden kurtuldum. Yemek dışında ise aldığım ayakkabının yapıştırıcısının bir hayvandan elde edilmeyeceğini teyit etmeye başladım. Şampuan, diş macunu, kozmetik ürünler seçerken, bir hayvanın üzerinde kimyasal deney yapılmamış olmasına, bir hayvanın bu nedenle ölmemiş olmasına bakmaya başladım. Bir canlının bana hizmet etmek için acı çekmesi benim için dehşet verici bir duygudur. Hele onun yaşamı hakkında söz sahibi olmak… Ölümüne sebep olmak…
Bir de hayvancılığın ekolojiye verdiği zarar var ki, sayısal veriler insana büyük bir şok yaşatıyor. Evdeki musluk suyundan tasarruf edeyim derken bir hamburger üretmenin 2400 litre suya mâl olduğunu öğrenmek kimi şaşırtmaz ki? Küresel ısınma hakkında endişe duyduğunuzu biliyorum. Faytonlara, hayvanat bahçelerine, sirklere karşı çıktığınızı biliyorum. Bir hayvana direkt olarak zulmedecek insanlar olmadığınızı, birini zarar verirken görseniz engel olacağınızı biliyorum. Belki evcil bir dostunuz olduğunu, belki sokaktaki kedileri beslediğinizi, internette denk geldiğiniz duygusal paylaşımlarda gözlerinizin dolduğunu, köpekler ve bebeklerin oynadığı komik videolara nasıl güldüğünüzü biliyorum. Yeme içme alışkanlıklarının değişmesinin pek de kolay olmadığını, veganlığın sağlıksız olabileceğini düşündüğünüzü biliyorum. Vegan olursanız aileniz, çevreniz, doktorunuz tarafından dışlanma ihtimalini, yalnız kalma ihtimalini gözettiğinizi biliyorum. Aynı topraklarda, neredeyse aynı öğretilerle büyüdüğümüzü de siz biliyorsunuz. Benim artık bildiğim bir şey daha var ki yalnız bir hayvanın canı için bile olsa yazmaya, çizmeye, anlatmaya, konuşmaya, dönüşmeye değer! Elini taşın altına koymaya, “bu veganlar ne anlatıyor?” diye sormaya, bir belgesel izlemeye, bir iki makale okumaya değer. Dünya bunca acıya, bunca eşitsizliğe rağmen, tüm adaletsizliğine ve zulme rağmen umutla dönüşüyor. Dünyayı dönüştüren biziz ve sen olmazsan bir eksiğiz.
Yaşamdan daha kutsal ne var ki? Tüm mezbahalar kapatılıncaya, tüm kafesler kırılıncaya dek…
Hayvancılık sektörüne, veganlığa farklı bakış açıları geliştirebilmek için birkaç öneri:
Cowspiracy: Sürdürülebilirliğin Sırrı (Belgesel)
The Game Changers (Belgesel)
Food Choices (Belgesel)
Kısa bir sohbet: Nevşin Mengü’nün TEDx konuşması https://www.youtube.com/watch?v=lj3bwmr3dp8