Ve iki şair şehvet düşkünlerinin ebedi cezaya çarptırıldıkları yere gelirler. Bu ruhlar, ölümlü hayatlarında aşk denen tutku fırtınasının elinde nasıl oyuncak olmuşlar ve bir hazan yaprağı gibi hiçbir tepki gösteremeden oradan oraya savrulmuşlarsa, şimdi de, durup dinlenmek bilmeyen, şiddetini bir lahza kaybetmeyen cehennemi kasırganın önünde savrulmakta, bir anlık durmanın özleyişi içinde yanıp tutuşmaktadırlar…
Dante Alighieri’nin, İlahi Komedya ”La Divina Commedia’’ isimli yapıtında, Cehennem’in iç içe geçmiş ve gittikçe daralan dokuz dairede yaptığı yolculuğun öyküsünden alınmış ve birçok tabloda farklı şekillerde tasvir edilmiş bir hikaye: Francesca da Rimini ile sevgilisi Paolo Malatesta’nın hikayesi.
Şimdi acı çığlıklarını duymaya başlamış, kulağıma çarpan sayısız hıçkırıkların duyulduğu yere gelmiştim. Fırtınalı bir havada, ters yönlerden esen rüzgarların dövdüğü bir deniz gibi uğultulu, ışıksız bir yerdi burası. Durmak bilmeyen cehennemi kasırga, ruhları girdabı içine almış sürüklüyor, çarpıyor, canlarını yakıyordu. Ruhlar kasırganın önüne katılıp yanımıza gelince, ortalık çığlıklar, hıçkırıklar, iniltiler ve tanrısal kudrete savrulan sövgülerle doluyordu. Bu azabın, isteği akıldan üstün tutan şehvet günahkârlarına özgü ceza olduğunu öğrendim.
Bazen, bir öpücüğü paylaşan masum aşk kuşları olarak tasvir edildi Paolo ve Francesca: bazen de kıyametli aşklarının ölümü ile boyandılar.
1255 yılında, bir İtalyan kasabasında, Ravenna Efendi’nin kızı olarak dünyaya gelir Francesca. 20 yaşında, zengin ama oldukça çirkin olarak tasvir edilen Giovanni Malatesta ile evlenir. Genç kız, Giovanni’ye aşık değildir ancak yıllarca sürecek bir evliliktir onların evliliği.
Francesca, kısa bir zaman sonra, Giovanni’nin küçük kardeşi Paolo’yu fark eder ve iki aşığın bakışları sohbete ve sözleri öpücüklere dönüşür.
Gizli öpücükler ve sohbetler daha fazla gizli kalmaz ve bir gün Giovanni, Francesca’nın yatak odasında onları hazırlıksız yakalar. Aşklarının huzuru, Giovanni tarafından kesintiye uğramıştır. Giovanni’nin kılıcını yükseltmesiyle, Francesca’nın kitabı yere düşer.
Ancak, ölümleri bir son olmaz. Paolo ve Francesca, tutku rüzgarı ile kucaklanmıştır ve ikinci dairesine atıldıkları cehennem onlar için adeta cennete dönüşmüştür.
Dante ve Virgilius, cehennemin ikinci dairesinde, sonsuz bir fırtınanın çevresinde dönen, şehvetleriyle suçlanan ve sonsuza dek cezalandırılan ruhlar arasından Paolo ve Francesca’nın ruhlarıyla tanışır ve Francesca’nın ağzından, talihsiz aşkının hikayesini dinler.
”Sonra onlara döndüm ve dedim ki” der Dante:
”Francesca, çektiğin azaplar karşısında gözlerimden acıma ve hüzün yaşları dökülüyor. Fakat söyle bana: Tatlı tatlı göğüs geçirdiğiniz demlerde ne oldu, nasıl oldu da, aşk kalplerinizin gizli duygularını öğrenmenize imkan verdi?”
”Günlerden bir gündü. Vakit geçirmek maksadıyla Lancelot’un menkıbelerini ve aşkın ağına nasıl düştüğünü okuyorduk. Yalnızdık, hiçbir şeyden şüphelenmiyorduk. Kitabı okurken birkaç defa göz göze geldik ve rengimiz soldu. Ama o bir nokta mağlup etti bizi. Bu büyük aşığın, sevgilisinin gülümseyen dudaklarını nasıl öptüğünü okuduğumuz zaman, benden asla ayrılmayacak olan sevgilim, ürpererek dudaklarını dudaklarımın üzerinde kenetledi.”
Ve Dante Francesca’nın sözlerinin ardından şu sözleri söyler:
Ruhlardan biri bunları anlatırken, öteki öyle ağlıyordu ki, duyduğum acımanın etkisiyle ölüyormuş gibi kendimden geçtim ve cansız bir ceset gibi yere yığıldım.