Deney tüplerinin, elektrik devrelerinin yahut ilim irfan akan o şelalelerin ardındaki dünya hayli cinsiyetçidir. Pozitif bilimlerde artan ivmeli başarı grafiklerine sahip kadınlar, küçümsenemeyecek kadar çok sayıya sahip iken; bilim dünyasında popülerliğe eriştirilmemişlerdir. Maruz kaldıkları cinsiyet ayrımcılığına “nanik” yapıp da ilhamlar dolusu gelişmenin öznesi olsalar da, “bilimle uğraşan kadın göster bana hadi” kibri dolu erk zihniyetlerin tanışıklıklarına ulaşamamışlardır.
Bilinenin aksine, erkek egemen laboratuvarlar binlerce kadının ince zekalarınca kuşatılmış tarih boyunca. Kadın bilimciler, alan gözetmeksizin ilgi duydukları her konuda araştırmalar yapmış olup, bilgiye ulaşan yollar boyunca engebelerle uğraşmışlardır.
Meydanın ”adamlar meydanı” algısını gezegen dışına postalamak için, sanatçı Rachel Ignotofsky‘ın başarılı çizimleriyle dokuz başarılı kadını derledik! Kimsenin, kadınların bilimdeki aktif rolünü bilmezden gelemeyeceği bir dünya dilekleri içinde, onları tanıtmaktan onur duyarız!
Dünyanın ilk paleontolojisti: Mary Anning
Charles Darwin’e ilham veren Mary Anning, Britanyalı fosil biriktiricisi ve paleontolojist. İlham veren hikayesi 1809 ve 1811 yılları arasında yazılmaya başlar. 10-12 yaşlarında bir çocuk iken dinozor kalıntıları keşfetmiş ve bu kalıntıları bir bütün olarak gün yüzüne çıkarmıştır.Bu keşfi sayesinde dünyanın ilk paleontolojisti ünvanını kazanan Mary Anning, ayrıca toprağı kazan ilk kadındır da. Bulduğu fosil ise bir T-Rex fosilidir. Kayalıklarda bulduğu fosillerin büyüsüne kapılan Mary, onları hiç zarar vermeden topraktan çıkarmayı çabucak öğrendi.
Modern Ekoloji Hareketinin yaratıcısı: Rachel Louise Carson
Rachel Louise Carson (27 Mayıs 1907-14 Nisan 1964), tabiat ile kurduğu güçlü bağ akabinde, tüm canlılığa duyduğu güçlü tutkusu ile yazdığı ”Sessiz Bahar” adlı kitabıyla, dünya ekoloji mücadelesinin tohumunu toprağa düşüren önemli bir zoolog, araştırmacı, yazardır. DDT isimli böcek ilacının zararlarını kanıtlayan doğa dostu, güzel bilim insanı; geliştirdiği bilim dünyası, kurtardığı dünya, ve cinsiyet özgürlüğü yolunda attığı adımla kendi başına, devrim niteliğinde bir kadındır.
Bilimi doğuran, ardından bilimi uğruna ölen Marie Curie
Polonya asıllı kimyager ve fizikçi Marie Curie (7 Kasım 1867 – 4 Temmuz 1934), radyoloji biliminin kurucusu, Nobel Ödülü alan ilk kadın ve iki kere alan ilk bilim insanıdır. Giriş cümlesinden sonucuna, içlerde övünç kuşları uçuran Marie, Uranyumla yaptığı deneyler sonucu radyoaktiviteyi keşfederken, Toryumun radyoaktif özelliğini buldu ve radyum elementini ayrıştırdı. Dünya tarihinin bugünkü bilimsel seviyesine ulaşmada ivme gösterdiği buluş ve icatlar çağının bilinen önder bilim kadını.
Albert Einstein’ın Marie Curie’ya yazdığı mektuplarda bilim dünyasındaki cinsiyetçi yaklaşımların, 1900’lü yılların başında da görüldüğü ortada. Radyoaktivite üzerine yaptığı çalışmalarla fizik ve kimya alanında Nobel Ödülü kazanmış olan Curie, Einstein’a yazmış olduğu mektupta; kadın olduğu için bilim dünyasında dışlandığını, Einstein ise cinsiyetçi yaklaşımları görmezden gelmesi gerektiğini, Curie’nin başarılarıyla gurur duyduğunu, bilim dünyasının erkekler kulübü olmadığını belirtiyor.
Uzaya çıkan ilk kadın: Valentina Tereşkova
Uzaya çıkan ilk kadın olan Valentina Tereşkova, dünya yörüngesinde 48 tur attı ve neredeyse üç gün uzayda kaldı. (O zamana kadar uzaya giden ABD’li uzay insanlarının toplam süresinden fazla)
İlk Afrika kökenli Amerikalı kadın doktor: Patrica Bath
4 Kasım 1942 Harlem, New York doğumlu Amerikalı bir göz doktoru ve mucittir. Bath’den önce hiçbir siyahi kadın, oftalmoloji alanında, New York Üniversitesi ve UCLA Tıp Merkezi’nde cerrah olarak görev almamıştı.
Bilgisayar Dünyasının Annesi: Grace Murray Hopper
Grace Murray Hopper (9 Aralık 1906 – 1 Ocak 1992) Amerikalı bilgisayar bilimcisi. Harvard Mark I bilgisayarının ilk programcılarından biri olan Hopper, bilgisayar programlama dilleri için ilk derleyiciyi geliştirdi. İlk modern programlama dillerinden biri olan COBOL’un da geliştiricilerindendi. Bilgisayar dilinde “debugging” diye bilinen programı hatalardan temizleme konseptinin de ilk kullanıcılarındandı. Amerikan savaş gemisi USS Hopper (DDG-70) adını kendisinden almıştır.
Ayrımcılığa uğramış kadınların bilim elçisi: Rosalind Franklin
Rosalind Elsie Franklin, 15 yaşının güzel rüzgarı altında gelecekte bir bilim kadını olmaya kafasına koydu. İngiltere’de bulunan, içinde fizik ve kimya eğitimi veren nadir okullardan birinde çalışkanlığı ve bilgisiyle kendini gösterirken, bu uğurda atacağı adımların imkanlar ve zihniyetler çerçevesinde zorlu olacağını daha net görmeye başladı. Duruma ilk engel olabilecek kişi olan babasının “kızını yüksekokula göndermeme” düşüncesini kırmasının ardından sayısız başarılar yakaladı. Cambridge’te geçirdiği yılların ardından geldiği Fransa’da, çok üretken üç yıl geçirip, 1947-1950 yılları arasında Paris’te Jacques Mering ile birlikte Devlet Kimya Hizmetleri Merkez Laboratuvarı’nda X ışınları kırınımı yöntemi üzerinde çalıştı. 1951’de yeniden İngiltere’ye dönmesi üzerine meslek hayatındaki cinsiyetçi vurgunlara resmen doydu.
Maymunların oyu Jane Goodall’a!
Dame Jane Goodall, İngiliz primatolog, etolog ve antropolog. Sekreter Jane Goodall’ın hayatının dönüm noktası, ünlü antropolog Louis Leakey’in asistanı olarak, 1960’ta Tanzanya’da şempanzeler üzerinde çalışmaya gitmesi oldu. Bilim çevreleri, kolej eğitimi almamış genç bir kadının önemli bir saha araştırmasında yer almasından çok rahatsız olmuş, fakat Goodall, kendini akademik olarak geliştirmeyi ve Cambridge Üniversitesi’nden doktorasını almayı başardı. Şempanzelere numara yerine isim veren Goodall, bu canlılarla sandığımızdan daha çok ortak yönümüz olduğunu ortaya çıkardı. Onların da zekaları, duyguları, karakterleri ve sosyal ilişkileri vardı.
Çalışmalarından ötürü dünya çapında ödüllere layık görülen Goodall, 1964 yılında evlendi. Kendi adını taşıyan bir enstitü kurulan Goodall’ın yaşamı ve çalışmaları birçok kitaba ve filme konu oldu.
Hollywood’dan GSM, GPS ve Wi-Fi teknolojilerine: Hedy Lamarr
Dünya sinema tarihinin ilk çıplak oyuncusu olan Hedy Lamarr, frekans atlamalı yaygın spektrumunu, diğer adı ile gizli haberleşme sistemini icat etmiştir.İcadı ile radyo frekanslarının, (ses dalgalarının) senkronize biçimde ve hızlıca değişimini organize etmeyi ve böylece torpidoların yerinin tespitini imkansız kılmayı başardı.Evli olduğu Avusturyalı silah tüccarı kocasının, Nazilere silah sattığını öğrendikten sonra onu tarkedip (1937 yılında önce tüm mücevherlerini çantasına doldurup eşine uyku ilacı verir, ardından da hizmetçisinin kılığına girerek malikânesinden kaçar) hayallerini kurduğu Hollywood’a taşınan Lamarr, besteci George Antheil ile (yürüttüğü projenin hedefi, nefret ettiği Naziler tarafından hedefi değiştirilemeyecek torpidolar üretmektir) FHSS’nin (Frequency Hopped Spread Spectrum) radyo kontrollü torpidolarda kullanılması fikrinin patentini 1942 yılında aldı. Otomatik piyanoların çalışma prensibinden etkilenen ikilinin geliştirdiği teknolojiyle, günümüzde kullandığımız GSM, GPS ve Wi-Fi teknolojilerinin temelleri atıldı.
Kaynak: Wikipedi