Kadim Pagan inanışlar insanlığın anaerkil dönemlerinde şekil almaya başlamıştır. Bu Pagan toplumlarda Ana Tanrıça inanışı hâkimdi ve Ana Tanrıça, tüm tanrıların ve tanrıçaların annesi, evrenin sahibesi ve ruhların kraliçesi diye anılırdı. En eski Ana Tanrıça arketipleri ise çift cinsiyetliydi. Bu kozmik dengeyi kendinde barındırdığını ve hem eril hem dişil üzerinde bilgelik sahibi olduğunu ifade ediyordu.
Antik Anadolu’da bunun en eski örneği olan Kibele mitini görüyoruz. Kibele bir Ana Tanrıçadır ve Gılgamış Destanı‘na göre çift cinsiyetlidir; hem vajinaya hem penise sahiptir. Ancak kendisi penisinden bağımsız olarak kadın bir İlahtır. O zamanın Pagan anlayışında cinsiyet, cinsel organlardan bir nevi soyutlanmış durumdaydı. Daha sonra sevgilisi Attis‘in ihanetinden sonra kendini hadım etmiştir ve salt kadın organına sahip olmuştur (Bu hikâyenin farklı bir versiyonunda kendini hadım eden Attis’in kendisi).
Bu inanıştan yola çıkarak Kibele rahipleri her yıl Ana Tanrıça’nın adına düzenlenen festivallerde; trans durumuna geçerek, o aşkınlık esnasında penislerini keserek, kendi kendilerini hadım ederek, Ana Tanrıça’ya adanırlardı. Bu erkeklikten vazgeçiş ve dişile geçiş anlamına geliyordu.
Antik Sümer‘de ise interseksler dahil eşcinseller ve transların da çift ruh taşıdığı için kutsal kabul edilir. Bunun kökeni de Aşuşunamir isimli çift cinsiyetli ve Tanrıçalar’ın dahi çekiciliğine dayanamadığı bir varlığın İştar‘ı, Ereşkigal’den çaldığı yaşam suyu ile hayata geri döndürmesine dayanır. Kendisinin öldürdüğü İştar’ı hayata döndüren yer altı Tanrıçası Aşuşunamir’i kendini ve onun soyunu çağlar boyu sürecek toplumdan dışlanma ile lanetler.
İştar bu duruma çok üzülür ama kardeşi Ereşkigal’in lanetini bozamayacağını ama ona ve soyuna çağlar boyu eğer yakarılırsa yardım edeceği sözünü verir.
Bunun inanışın Sümer’de ki uzantısı olarak kutsal fahişelik hem erkek hem kadınların yaptığı bir tapınma biçimi olmuştu. Sümer halkı şöyle derdi şimdinin ötekilerine: ”Erkek olan kadınlar, kadın olan erkekler, önünden geçer, sana selam, der.”
Hindu Şaktizm Mezhebi ise Pagan bir inanıştır ve anaerkildir. Yok edip tekrar yaratan Tanrı Shiva‘nın bir yaşamında erkek diğer yaşamında kadın olduğuna inanıldığı için yüzünün bir tarafı kadın, bir tarafı erkek şeklinde resmedilmiştir bazı resimlerde.
Shiva’ya en çok saygı gösteren ve seven kesim ise hâlâ günümüzde varlığını devam ettiren Hindistan’ın üçüncü cinsiyeti olan Hijralardır. Hijralar günümüz Hinduizmin’de dahi saygı görür ve bereket Tanrıçası’nın kutsama gücüne sahip olduğunu ve bunu alkışlayarak bahşettiğine inandığı için düğünlere özellikle davet edilirler.
Mitolojiden çıkıp bugünün kadim inanışlarını sürdüren topluluklara gelirsek, şu an modern Pagan inanışlar giderek dünyada ekoloji bilincinin de etkisiyle artmakta ve LGBTİ direk bu oluşumlarda eşit özne olarak yer almakta. Eşcinsel çiftler handfasting (el bağlama) ritüeli ile neo-Paganizmin içerisinde evlenebiliyor.
Mitolojide LGBTİ’nin yeri daha genişçe anlatılabilir; Olimpos’un hâkimi biseksüel Zeus’tan tutunda güzeller güzeli Tanrıça ve Haberci Hermes’in evladı Hermaphroditus’a kadar. Asıl yakalamamız gereken nokta, toplumlar anaerkil Pagan dinleri sonrası baba Tanrıcı inançlara geçişiyle LGBTİ nefretinin hangi dayanaklarla çıktığı sorusu ve neden örgütlü dinlerin ve sanayi devriminin ortak ”daha fazla nüfus/üreme” hedefinin en başta şimdinin ötekilerini vurması olmalı.
Sorun ataerki mi?