19’uncu yüzyıl, Fransa. Dini ve ahlâki kaygıların arasında yükselen bir şiir sanatı, bir aydınlanma hareketi ve yükselen Fransız entelijansiyası. Bir yandan etik kaygıların ve dini arka planın mevcudiyeti şüphe götürmezken, bir yandan da bu mevcudiyetin sanatın önlenemez yükselişine karşı koyamayışı alenidir. Bilhassa şiir sanatında, Charles Baudelaire, Gerard de Nerval, Alphonse de Lamartine gibi şairler, Fransa’da bir şiir devrimi başlatmışlardır ve bu devrimin belki de doruk noktasında Arthur Rimbaud ve Paul Verlaine gözümüze çarpar. 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında yaşamış iki şair, yalnızca şiire verdikleri o muazzam katkıyla değil, aralarındaki şairane ilişkiyle de insanlık hâfızasında hatrı sayılır izler bırakmışlardır.
30 Mart 1844 senesinde, Paul Verlaine dünyaya geldi. Bundan 10 sene sonra, 20 Ekim 1854’te ise şiirin dâhi çocuğu Arthur Rimbaud. İkilinin kaderi, Verlaine’in disiplinli geçen çocukluğundan sonra, sıkıcı yaşamının tam ortasında, Rimbaud’nun ise en deli, en uçarı döneminde kesişti. Bu sırada Paul Verlaine evliydi ama Rimbaud’nun karşı koyulamaz zekâsı ve yeteneği, onu o kadar etkilemişti ki, kendisini Rimbaud’dan uzak tutmayı başarması neredeyse imkânsızdı. Nitekim Verlaine, 1972 senesinde eşinden ayrıldı ve Rimbaud ile yaşamaya başladı. İkilinin arasındaki ilişki hem oldukça ateşli, hem de oldukça kırılgan görünüyordu. Rimbaud’nun alaycı tavırları, uçarılığı ve umursamazlığı Verlaine’i kızdırsa da ondan vazgeçmek pek mümkün görünmüyordu. Ama Rimbaud 1973 senesinde Verlaine’i öylesine kızdırdı ki, Verlaine apar topar Londra’ya gitti. Rimbaud ise Verlaine’in ardından ona şu mektubu gönderdi:
“Dön, dön artık, bir tanecik dost, dön. Artık iyi ve kibar olacağıma söz veriyorum. Sana karşı soğuk davranışım inatla sürdürdüğüm bir şakaydı; ama şimdi çok pişmanım buna. Geri dönersen bu da unutulup gider. Bu şakaya inanmış olman ne acı! İki gündür durmaksızın ağlıyorum. Geri dön. Biraz olsun yüreklilik göster, benim sevgili dostum. Henüz hiçbir şey kaybedilmiş değil; yapacağın şey yalnızca ve yalnızca bir dönüş yolculuğu sadece. Burada yine yüreklilikle, sabırla yaşarız.
Yalvarıyorum sana. Hem daha fazla senin iyiliğine olacaktır bu. Geri dön, bütün eşyalarını yerli yerinde bulacaksın. Umuyorum ki tartışmamızda ciddi bir neden olmadığını sen de anlamışsındır artık şimdi. Ne korkunç bir andı o! Peki ama, gemiyi terk etmeni işaret ettiğim zaman sen neden gelmedin? Bu noktaya gelmek için mi iki sene birlikte yaşadık? Peki ama ne yapacaksın şimdi? Sen buraya gelmek istemiyorsan, ben senin bulunduğun yere geleyim mi?
Evet, haksız olan benim.
Beni unutmayacaksın, öyle değil mi?
Hayır, unutamazsın sen beni.
Ben seni hep yüreğimde taşıyorum.
Dostunu cevapsız bırakma: birlikte yaşayamayacak mıyız artık?
Biraz yürekli ol. Hemen bana yaz.
Daha uzun süre kalamayacağım burada.
Kalbinin sesinden başka şey dinleme.
Yanına geleyim mi?
Hemen bildir bana.
Tüm hayatım boyunca sana bağlı kalacağım.
Hemen cevapla beni. Burada en çok pazartesi akşamına kadar kalacağım. Üzerimde henüz bir peni bile yok; elimdeki tüm parayı postaya veremem. Kitaplarını ve müsveddelerini Vermersch’e bıraktım.
Seni bir daha göremezsem, ya denizci olacağım ya asker.”
1873.
Bu mektup ikilinin arasındaki buzları eritmeye yetmedi. Aralarındaki tartışma daha da alevlendi ve Paul Verlaine çok sevdiği Arthur Rimbaud’yu silahla yaraladı. Verlaine’in karısına dönme çabasına karşın Rimbaud onun aklını çelmeye çalışırken Verlaine öfkesine ve bir bakıma ise nefrete dönen sevgisine engel olamadı. Bu yaralamanın ardından Verlaine iki sene hapis cezasına çarptırıldı. Bu hadiseden sonra ise ikilinin yolları tamamen ayrılmıştı. Arthur Rimbaud, Afrika’ya giderek orada tüccarlık yapmaya başladı. Daha sonra ise kalça kanseri olan Rimbaud, önce bir bacağını, ilerleyen yıllarda ise hayatını kaybetti. Tarih 10 Kasım 1891’di. Ve şiirin dâhi çocuğu Rimbaud henüz 37 yaşındaydı. Paul Verlaine ise hayatının son dönemini içkinin ve uyuşturucunun pençesinde geçirdi. Bu sırada önemli eserler vermeye de devam ediyordu. Ama onun yaşamı da uzun sürmedi. Verlaine’in hayata gözlerini yumduğu zaman, tarih 8 Ocak 1896 idi. İki şair yeryüzünden silinseler de geride bıraktıkları şiirler asla silinmeyecekti:
Dönmeli, geri gelmeli,
O sevdalar çağı.
Dayandım nasıl da
Unutamam bir daha artık,
O korkular, kaygılardı
Uçup gitti göklere.
Bir belalı susuzluk
Kabartıyor damarlarımı.
Arthur Rimbaud
İki şairin aralarındaki ilişki belki çok sağlıklı değildi, belki çok uzun soluklu da olmadı. Ama şu gerçeği kavramamızda yarar var: Bu iki şair, dünya şiir tarihinin iki önemli yüzü olarak, edebiyattaki dehâlarını her eserlerinde kanıtladı. Ve birbirlerine kattıkları en önemli şey, şiirsel dehâydı. Rimbaud’nun Verlaine’e göre daha iyi bir şair olduğu fikrine, Verlaine’in de katılacağı konusunda şüphe yoktur. Ama şüphe olmayan diğer bir konuysa, Rimbaud’nun bu şiir dehâsını ortaya koyabilmesinin, Verlaine’in sayesinde olduğudur. Verlaine’in de Rimbaud sayesinde, kendi şiirini bir adım daha ileri götürdüğünü de söylemek oldukça mümkündür.
Ben geldim işte, çiğlerle bezenmiş olarak;
Alnımda seher yelinin dondurduğu çiğler,
Yorgunluğumu alsam ayak ucunda bırak!
Hayal etsem o tatlı demleri birer birer.
Paul Verlaine
Film Önerisi: Tutkunun Şairleri
Kitap Önerileri: Graham Robb, Rimbaud, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Arthur Rimbaud, Cehennemde Bir Mevsim, Can Yayınları
Stefan Zweig, Bir Küçük Hayalperest Verlaine, Zeplin Yayınları