Çoğu fotoğrafçı bir kaygıyı “iletmek” için çeker. Bu kaygı sanatsal, toplumsal, çevresel vebenzeri olabilir. Ama sonuçta bir kaygı ve fotoğrafçının onu iletmek istediği bir kitle vardır. Fotoğrafçı bu süreçte izleyicisinde bazı duygular uyandırmak ve farkındalık yaratmak ister. Fotoğraflamanın temeli görsel ile anlatım isteğidir. Şimdi düşünelim. Neden bir fotoğrafçı çektiği 150 bin fotoğrafı kimseye göstermeden bu dünyadan ayrılır? Peki, bir fotoğrafçı neden bebek bakar? Ya da bir fotoğrafçı öldükten sonra nasıl bu kadar ünlü olur? Sorularımızın cevabı Vivian Maier’in hayat hikâyesinde gizli elbette.
Hikâye, bir müzayede de tarihçi John Maloof’un tesadüfen bir koli fotoğrafı alması ile başlıyor. Vivian’ın gün yüzüne çıkma serüveninin başlangıç noktası da işte tam burası. Tarihte adı olmayan, kimsenin tanımadığı ve sanatsal olarak oldukça etkileyici fotoğraflar çekmiş bu insan kimdi? Maloof’un Vivian Maier isminin peşine düşmesi bu soru ile başlıyor.
Vivian Maier ismini araştıran ve onu tanıyan insanları bulup Vivian’ın hayatında daha derinlere inen Maloof bizlere bir portre yaratıyor. Bir fotoğrafçının iç dünyasını ve tutkularını adım adım izliyoruz. Karakterini ve fotoğraf tutkusunu onunla yaşayan insanlardan dinliyoruz. Daha önce çalıştığı işten bebek bakıcılığı yapmasına, dünya seyahatinden ölümüne kadar Maloof ile birlikte adım adım Vivian’ı keşfediyoruz. Fransa’ya ve annesine uzanan hikâyesine tanıklık ediyoruz. Vivian’ın çektiği portre fotoğraflarını ise hayranlıkla izliyoruz belgesel boyu.
Maloof fotoğrafçılık tarihine Vivian Maier ismini kazandırırken bizlere de izleyecek güzel bir hikâye bırakıyor. İyi seyirler.