Tom Hooper’ın dördüncü uzun metraj filmi Danimarkalı Kız, yılın en çok merak edilen Oscar adaylarından... Kendi adını taşıyan The Danish Girl romanından uyarlanan film, tarihte ilk cinsiyet değişimi operasyonu geçiren ressam Einar Wegener’ın Lili Elbe’ye dönüşümünü anlatıyor. Gerçek olayların tümüyle yansıtılmadığı uyarlama film, biyografi türünden öte kurmaca bir dram olarak karşımıza çıkıyor.
Film, temelinde iki ayrı konuya odaklanıyor; birincisi dinamikleri değişen karı-koca ilişkisi, ikincisi cinsel kimlik ve cinsiyet değişimi. Danimarka’da ünlü bir ressam olan Einar Wegener’ın, kendisi gibi ressam olan eşi Gerda ile uyumlu bir ilişkisi vardır. Sosyal çevreleri da sanat camiasından önemli insanlarla doludur. Ancak, çizimlerinde çıkmaza düşen Gerda’nın bir gün kadın kıyafetleri giydirerek onu resmetmek istemesiyle Einar, içinde bulunan boşluğun farkına varır.
“Sen Lili’nin dirilmesine yardım ettin ama o hep oradaydı˝
Filmde dönüşüm ani bir biçimde olmamıştır. Hikâyeye yedirilen ve aslında verilmek istenen, içinde yaşadığı toplum ve marjinal düşüncenin baskısından ötürü Einar, hiçbir zaman asıl kimliğinde davranamadığıdır. Gerda’ya söylediği “Sen Lili’nin dirilmesine yardım ettin ama o hep oradaydı˝ sözleriyle bunun bir dönüşüm değil, gerçek kimliğine kavuşma hikâyesi olduğunu anlarız.
Film, 1930’lar Avrupası’ndaki cinsiyetçi muhafazakâr tutumunu da gözler önüne serer. Einer’ın gittiği tüm doktorlar, ya Einer’ı tedavi etmeye çalışır ya da şizofreni teşhisi koyarak akıl hastanesine yatırmaya çalışır. Böyle sert bir ortamda Einer, Lili’yi ortaya çıkarmak için zorlukla mücadele eder. Bu mücadele Gerda’yla hem özel hem de profesyonel hayatlarını geri dönülmez bir şekilde değiştirir. Gerda düştükleri durumda kocasını kaybetmenin üzüntüsünü yaşarken bir taraftan da mutsuz bir insana yardım etmek istemektedir. Einer’ı bu yoldan geri döndürmenin imkânsız olduğunu çok geçmeden anlar. O fiziksel olarak erkek kalsa bile “Rüya gördüğümde Lili’nin rüyaları oluyor” diyecek kadar mental olarak kendini değiştirmiştir.
Değişen roller
Gerda, onun hayattaki en yakın dostu ve mücadelesindeki en büyük destekçisi olarak kalacaktır. Fiziksel olarak cinsiyet değişiminin yanı sıra Einer ve Gerda, bu süreçte kadın-erkek rollerini değişmişlerdir. Einer giderek -kadına atfedilen- duygusal zayıflığa, kırılganlığa, yardıma ihtiyaç duyan “Lili” karakterine evrilirken Gerda da sanat alanında daha başarılı, daha etkin, Einer’e destek olan daha güçlü bir insana dönüşür.
Bu arada filmin oyunculuktaki başarısını gözardı etmeyelim. Einer Wegener’i canlandıran Oscar ödüllü Eddie Redmayne, Lili karakterinde vücut bulurken rolünün hakkını sonuna kadar veriyor. Einer’in zarif, centilmen inceliğinden Lili’nin utangaç gülümseyişine, flörtöz-sevimli göz kırpışlarına kadar tüm jest ve mimiklerinde karakteri yaşatıyor.
Ana karakterlerin oyunculuğu ve sahne tasarımıyla başarısını kotaran film her ne kadar gerçek olayları tam olarak yansıtmasa da olay örgüsü ve yükselen dinamiğiyle hafızalara kazınıyor.