Keşke, herkes gidebilse diye diye yazıyorum, bu yazıyı. Keşke, yazıyı okuyan okumayan herkes hayatında bir kere Fas’a gidebilse diyerek yazıyorum. Biraz daha farklı bir yöntem olarak ben, dünyanın dört bir yanından gelmiş onlarca gönüllüyle birlikte çocuklara dans eğitimi vereceğim 2 aylık bir proje kapsamında Fas’ı keşfettim. En büyük şehri olan Kazablanka’da Çinli, Cezayirli, bazen Tunuslu 10 kişiyle birlikte, şehrin en güvensiz bölgesinde, temel ihtiyaçlarımızı bile bazen karşılayamadığımız şartlarda yaşadım. O zaman bazen hayıflanıyorduk, isyan ediyorduk ama bunun zor olduğu kadar eşsiz bir deneyim olduğunu da hep hissettik.
Diyebileceğim ilk ve son şey: “Fas’a kesinlikle gidin!”
Neden gidin, peki?
Bir kere Türkiye’yi, Türkiye’den gelen herkesi çok seviyorlar. Bazıları Türkçe bile biliyor. Bizim dizilerimizle, haberlerimizle, filmlerimizle, şarkılarımızla dolu her yer. Kültürümüz bazı noktalarda ayrılsa da sıcaklıkları, sohbetleri bizimle aynı. Yabancılık çekmedik, çekmezsiniz. E bir de, vize yok tabii. Uçağa binip İstanbul’dan Antalya’ya ya da Erzurum’a gitmekten farklı değil. Hem Atlas Okyanus’u hem Akdeniz’i hem Ortadoğu’yu hem Afrika’yı hem Batı’yı ve sömürgeleştirmenin nasıl bir şey olduğunu hem de çöl kültürünü görebileceksiniz. Yani, gerçekten muhteşem değil mi? Güzel başka bir şey daha var; Amsterdam’a gitmenize gerek kalmıyor, Fas’a gelince. Haşhiş diye bir şey var. Bizdeki haşhaş değil, yanlışlık olmasın. Her yerde bitiyor, her yer haşhiş. Bir arkadaşımın da dediği gibi, sokakta ekmek satandan tutun, krala kadar herkes en kaliteli otu içiyor, burada. Aslında pek tabii, legal bir şey değil ama hiç kontrol yok. Yani kafası ayık gezebilene şaşırırım, çünkü mümkün değil.
Nereyi görebilirsiniz?
Batı Sahra Çölü’nde develerle kamp alanına gelerek o geceyi, altınızda çölün mükemmel kumu, üstünüzde dokunabileceğiniz kadar yakın yıldızlarla geçirebilirsiniz. Çölün çevresinde yaşayan insanların hayatlarını görebilirsiniz. Atlas Dağları’nın önündeki yeşil alanları ve arkasındaki çöl iklimini hissedince şaşırabilirsiniz. Bence Marakeş’i, meydanını beğenebilirsiniz ancak öyle aman aman hayran kalmayacaksınız. Essaouira’ya bayılacaksınız! Ben Türkiye’de Ege/Akdeniz kıyılarına çok benzettim.
Game of Thrones izleyenler bilir, Khaleesi’ciğimiz buralarda yürüdü… Ha bir de unutmadan, burada krep yiyin. Chefchaouen (şeavşavan gibi okunuyor) yani Blue City, harika bir tarihi barındırıyor ama ben gidemedim. Çünkü param bitmişti. Siz gidin! Oradan da birkaç saat yürüyerek varılan Akchour’a gidip şelalenin altında yüzün.
Biraz daha yukarı çıkıp Tanca’yı görebilirsiniz. Tanca, İspanyol kolonisi olduğu için herkes İspanyolca biliyor. Karşıda zaten -malum Cebelitarık’tasınız- İspanya görünüyor. Akdeniz insanlarıyla, rahatıyla, havasıyla mükemmel bir şehir Tanca. Kendinizi çok özgür hissedeceksiniz. Çünkü mesela “Cafe Hafa”ya gidince Atlas Okyanusu ile Akdeniz’in birleşimini izleyerek garsona haşhiş siparişi verebilirsiniz. Amsterdam halt yesin yani.
Ha bir de, Herkül Mağarası’nı görmeden, sağındaki sahilde yüzmeden sakın geri dönmeyin. Tanca’ya yakın Assilah diye minik bir yer var, günübirlik gidip orayı da görebilirsiniz. Oradan, Rabat’a geçebilirsiniz. Pek turistik değil, başkent nihayetinde ve kralın sarayı var. Ben çok sevdim çünkü en düzenli en temiz şehir orasıydı. Old Medina’sı (yani eski şehir) Chefchaouen’a çok benziyor-muş.
Gelelim Casablanca’ya… Tamam evet, film falan… Yani ne bileyim… Öyle filmlerdeki, belgesellerdeki gibi değil. Çok güzel, kesinlikle fark ediliyor ki en büyük şehir. Ama “elit” kesimin takıldığı yerlerde değilseniz, güvende de değilsiniz. Tekrar gitsem, sanırım yine orada yaşayabilirim. Belki de çok fazla duygusal anı biriktirdiğim içindir, bilemiyorum.
Ne yiyin?
Bu konuda bir şey söylemek istemiyorum. Bazen zorlandığımı, anlamadığımı söyleyebilirim ancak. Meyveler çok taze, lezzetli çünkü malum akdeniz iklimi. Kuskus onların pilavı, bizde irmiğe benziyor. Cuma günü Ulusal Kuskus Günü. Neredeyse her evde kuskus pişiyor. Bu enteresan gelmişti, en başta. Diğer enteresan şey, sabahları Fransız gibi kruvasan-kahve ile kahvaltı yapan Faslıların, öğlen/akşam Arap kültüründeki ekmek banarak yemek yeme şeklini kullanmasıydı. Acayip karmaşık bir kültürlerinin olduğunu bu yüzden sürekli hissedebilirsiniz. Son olarak, her yer “BİM”. Korkmayın, hemen her sokakta BİM var ve Türkiye’deki ürünlerin çoğunu burada bulabilirsiniz.
Ufak “trickler” (ipuçları)
Fas, Fransız ve İspanyol sömürgesiydi. Ancak Tunus, Cezayir kadar derin bir sömürgeleştirme olmamış. Kralları hakkında kötü konuşmayın hatta bence hiç konuşmayın. Parlamenter monarşiyle yönetiliyorlar. İktidardaki parti de -gariptir- Adalet ve Kalkınma Partisi.
Fas’ın nüfusunun büyük çoğunluğu Berberi ama iktidardakiler Arap olduğu için sanki çoğunluk Arapmış gibi lanse edilmiş, dünyaya.
Dilleri çok enteresan. Bazı sesleri vermek için yazı dilinde sayıları kullanıyorlar. Bir Mısırlı, Tunuslu ve Faslı konuşurken birbirini anlamayabilir. Çünkü aslında her ülkenin dili ayrı.
Çantanızı önünüze takın. Telefonla asla sokakta ya da otobüste oynamayın. Dikkatli yürüyün. Yoksa çalınır, demedi demeyin.
Polise ya da devlet dairelerine asla işiniz düşmez, umarım. Çok uğraştırıyorlar. Bazı yerde bilgisayar bile yok.
Yaşam maliyeti Türkiye’ye yakın. Ucuz ama çok ucuz bir yer beklemeyin. Bazen su alırken bile pazarlık yapmanız gerekebilir. Pazarlık yapın. Asla ilk fiyata almayın. O ilk fiyatın yarısından azına bile alabiliyorsunuz.
Kadınsanız ve turistseniz yaşamak bayağı zorlaşıyor. Bize her zaman söylenen şey “Yabancılarla konuşmayın.” Çünkü sokakta yürürken çok fazla taciz edileceksiniz, evlenme teklifi alacaksınız, telefon numaranızı isteyecekler. Reddedin, giderler.
Herkes en az iki dil biliyor: Fransızca ve Arapça. Berberiler ayrıca Berberice de biliyor. Gençlerin neredeyse tamamı İngilizce zaten biliyor. İspanyolca ve diğer dilleri de bileni bulursunuz. O yüzden iletişim konusunda –eğer siz de dil biliyorsanız- asla sorun yaşamazsınız.
Dil konusuna ekleme yapayım, biz bu dil bilme olayını çok kıskandık. Malum, Türkiye’de İngilizce bilmek bile üst düzey bir şey. Orada birlikte çalıştığım çocuklardan bazıları 7-8 yaşındaydı ve sadece dizi izleyerek Korece, Türkçe öğrenmişlerdi. Hiçbir şekilde İngilizce eğitim almadan şakır şakır İngilizce konuşabileni de gördük. Kıskanmamak imkânsız.
Haşhiş için ama dikkatli olun belki macun falan satabilirler.
Özetle, tadını çıkartın, keşfetmekten bıkmayın ve âşık olun! Fas âşık olmak için mükemmel bir ülke!