Ana SayfaYaşamCinsel DevrimSeksin toplumsal politikası 5: Şiddet pornografisi

Seksin toplumsal politikası 5: Şiddet pornografisi

-

Şiddetin, cinsellik kültürü üzerindeki etkisiyle alakalı, bu yazıya kadar, hep direkt temaslardan bahsettim. Hep, şiddet kültürüyle büyüyen kalabalıkların, cinsellik kültürünün sadece şiddet ile alakalı olması üzerinde durdum. Bu yazıda bahsedeceğim konu, biraz daha metaforik bir kullanım içeriyor ve seksüel şiddet kültürünün, kitle psikolojisi üzerindeki etkisi üzerinde yükseliyor.

Şiddet, insan türündeki başlangıç emareleri nasıl görülürse görülsün, insan dışındaki canlı türlerinde, yalnızca kendini koruma ve besin bulma amacıyla uygulanır. Rakiplere karşı güç gösterisi, canlının sürü içindeki “alfa erkeği” olma çabası ve benzeri durumlar, kendini koruma çerçevesi içinde incelenir, zira fiziksel gücün egemen olduğu bir yerde, bu gücü açığa çıkarmayan canlı, açık hedef haline gelir. Bu yüzden, bazı hayvanlar dişlerini gösterir, bazıları vücutlarındaki başka güçlü bölgeleri. Bir köpek size havlıyorsa, bu size saldırma amacında olduğunu değil, aksine sizden korktuğunu ve kendini korumak için sizi korkutmaya çalıştığını gösterir. Siz nasıl ki, kendinizi tehdit altında hissettiğinizde, bunu karşı tarafa karşılık vererek tamamlıyorsanız, diğer canlı türleri için de aynı durum geçerlidir.

Dikkat ederseniz, yukarıdaki paragrafta “alfa erkeği” tanımını kullandım. Sadece erkeklerden bahsettim. Çünkü, herhangi bir belgesel izlediğinizde dahi fark edebileceğiniz gibi, şiddet gösterisi, neredeyse her canlı türü içinde, sadece erkeğe özgüdür. Türün kadın bireyi, belirli rasyonel sebeplerle, bu güç yarışının dışında kalır. İnsan türünün, özgürlüklerin gelişmediği ve anlayışının yerleşmediği kesimlerinde görüldüğü gibi, kadınlar birer “nesne” olarak görülür ve bu yarışın dışında bırakılır. Zaten şiddetin öznesi ve nesnesi olma durumu, çoğunlukla bu gerçekle alakalıdır.

İnsanın şiddetle olan ilişkisi, tarihsel süreçlerin hiçbirinde, salt kendini koruma gibi amaçlarla kurulmadı. İlk devlet kurulduğundan bu yana savaşlar vardı ve bu savaşlar, bir devletin, diğerini işgal etme amacıyla, o devlete saldırmasıyla gerçekleşti. Bir amaç var gibi görülüyor ve savaşların içeriğine bakıldığında, muhakkak ekonomik, dini veya politik bir sebep bulunabilir. Ama gerçek sebep bu mudur? Şiddetle bu kadar içli dışlı bir ilişki içine giren, her cümlesi ve çatışması (buradaki “çatışma” kelimesi, “çelişme, örtüşmeme” benzeri bir anlamda, İngilizce’deki “conflict” kelimesi gibi) şiddet üzerinden kurulan anlam ilgileriyle yürüyen bir tür, şiddetten haz almadan, onu hayatının bu kadar önemli bir parçası haline getirebilir mi?

Bunu görmek için, çıplak şiddetin, örgütlü ve en net göstergesi olan, “linç” mefhumundan söz etmek gerekir. Toplumsal çıldırmanın en üst seviyesi, şiddetten alınan hazzın doruk noktası ve “deşarj olma” ifadesiyle de karşılığını bulan, bir cinnet hali. Bugüne kadar yaşamış toplumların hayatları, aslında linç kültürünü damarlarının içinde hisseden bir organizma olarak düşünülebilir.

Linç kelimesi, aynı zamanda, azınlıklar üzerinde uygulanan tahakküm ve bir bölgenin egemen kesiminin, şiddeti hem bir haz hem de bir “terbiye aracı” olarak görmesinin de, en yalın gösterisidir. Çünkü linç, bir kalabalığın, çoğunlukla tek kişiyi, öldüresiye dövmesidir. Yani, yığının birlikte olmaktan aldığı baskı gücünü, ses çıkaran tek bir kişiye karşı uygulaması ve şiddet pornografisinin gerçek zamanlı video oyununda, yığınların hareketlerinin dökümünün, zemine kan ve küfürler eşliğinde iz bırakmasıdır.

Teker teker isim veya somut birkaç olay örneği vermenin gereği yok, çünkü bu şiddet, öteki olan bir erkeğin de, kadının da, trans bireyin de başında patlayabiliyor. Çünkü yığın, cinsel bir haz aldığı kavgayı, nefretle bilendiği kesimlere karşı bir silah olarak kullanmaktan da ayrıca bir haz alıyor.

Örgütlü şiddetin en somut hali olan linç, şiddetten alınan cinsel hazzın, sokaktaki karşılığı ve şiddet pornografisinin, eyleme dökülmüş versiyonudur. Yığının yıllar boyu öfkeyle bilendiği bir azınlık gruba karşı, o yığının içindeki kişilerin, kadınlara karşı bakışı ile tamamen aynı şiddet güdüsüyle, cinsel bir silah olarak kullanmasıdır linç. Lince uğrayacak kesime sürekli, cinsel ilişki üzerinden küfür edilmesinin sebebi, bu gerçeğin dışında aranamaz.

Şiddet pornografisi, yığının içinde ezilen “öteki” bir azınlığın uğradığı şiddetin, yığın üzerinde yarattığı seksüel haz durumudur. Bu linç gösterisinin içinde bulunan kişilerin neredeyse tamamının, bir kadınla olan cinsel ilişkiyi tasvir etme şeklinin, linç ettiği gruba uyguladığı şiddeti tasvir ederken kullandığı ifadeler ve cümlelerle tamamen aynı olması, şiddetin pornografik, yani tahrik edici özelliğini gösterir.

İçindeki erk hissini, kendinden güçsüz birine veya bir gruba karşı kusan insanlar topluluğu, şiddet pornografisinin değişmez aksesuarlarıdır.

Seksin toplumsal politikası yazı dizisinin önceki yazıları:

Başlık görseli kaynağı için lütfen tıklayın.

SON YAZILAR

Cinsiyetçiliğin iyimser çığlığı

Daha sürdürülebilir toplumlara yönelik herhangi bir ciddi değişim cinsiyet eşitliğini içermelidir.  –Helen Clark Yeni Zelanda eski başkanı Helen Clark’ın söylemiş olduğu bu söz ve bu söze...

CİNSEL İSTİSMAR YAZI DİZİSİ – 3 Cinsel İstismar Hakkında Yanlış Bilinenler

4 yazıdan oluşan Cinsel İstismar konulu yazı dizisinin üçüncü kısmını, Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin sitesinden herhangi bir değişiklik yapmadan ve kendilerinden izin alarak sizlerle paylaşıyoruz: Her...

Yeni çağın şafağında!

Artık yeni çağın şafağındayız. Faşizmin tanımı bellidir. Birine istemediği ya da farkında olmadığı bir şeyi ona sormadan yapmak ya da onu buna zorlamaktır. Faşizm faşizmdir; ister hayvana ister...

CİNSEL İSTİSMAR YAZI DİZİSİ – 2 Cinsel İstismarla Mücadelede Yaklaşım Ne Olmalı?

4 yazıdan oluşan Cinsel İstismar konulu yazı dizisinin ikinci kısmını, Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin sitesinden herhangi bir değişiklik yapmadan ve kendilerinden izin alarak sizlerle paylaşıyoruz: Cinsel...
Yusufcan Artural
Yusufcan Artural
Bir elinde totemlerin, diğer elinde tabuların şah damarlarını kavramak isteyen, sınırsız ve sınıfsız bir ''Homo Semioticus''. İllüzyon deryasında, var olmayan gerçeği arayan, sorgulayan, değiştiren, büken bir yürek işçisi. Zihnin isyanı, yüreğin duygu deryası. Bitmeyen bir romanın, emekleyen yazarı.

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol