Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği, futbolun sadece erkeklerin alanı olmadığına dikkat çekmek ve futbolda üretilen cinsel şiddet söylemlerine karşı farkındalık oluşturmak için 13-14 Mayıs 2017 tarihinde Kadir Has Üniversitesi’nde “Futbolda Cinsel Şiddet ve Cinsiyet Ayrımcılığı” konulu bir sempozyum düzenliyor. Futbol dünyasındaki öğretilmiş kalıplara karşı çıkıp ezberleri bozmayı hedefleyen etkinlikte bir dostluk maçı da yapılacak. Bu maça çıkacak takımlarla buluştuk ve hikâyelerini dinledik.
Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin destekleriyle gerçekleşecek sempozyumun düzenleyicileri arasında; Kadınlar için Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği (KASFAD) ve Kadir Has Üniversitesi Spor Çalışmaları Merkezi de bulunuyor. Sempozyuma alanında uzman akademisyenlerin yanı sıra hukukçular, psikologlar, sporcular ve STK’lar katılacak.
Kurulduğu günden beri futbolda üretilen cinsiyetçi söylemlere kayıtsız kalmayarak bu konudaki faillere yönelik suç duyuruları hazırlayan, davaları takip eden ve futbol kulüpleri ile görüşmelerde bulunan Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği, sempozyumla birlikte futboldaki şiddet döngüsünün kırılmasını, konunun gündemleşmesini, çok boyutlu tartışılmasını ve çözüme yönelik kararlar alınarak ortaklıklar geliştirilmesini hedefliyor.
Dernek ayrıca ayrımcılığı ve cinsiyetçiliği besleyen geniş taraftar kültürünün olumlu yönde dönüşmesini, kadınların, LGBTİ+’ların tüm spor branşlarında, altyapı kadrolarında varlıklarını cinsel şiddete ve ayrımcılığa maruz bırakılmadan arttırabilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Sempozyumun ardından 14 Mayıs Pazar günü saat 18.00-20.00 arasında Kızlar Sahada, Atletik Dildoa, Karşı Lig, Lezyonerler, Sportif Lezbon takımları arasında Hasköy Spor Kulübü Sahası’nda bir dostluk maçı yapılacak. Biz sorduk, takımlar cevapladı, ortaya keyifli röportajlar çıktı.
Sportif Lezbon: İçinizdeki Lezbiyen
Futbolla ilgilenmeye kaç yaşlarında başladınız? Hep içinizde var mıydı yoksa sonradan mı bu sporu seçtiniz?
Özgül Büyükfidan: Yaş olarak kaç yaşımda olduğumu bile hatırlamıyorum. Ama tahminim 5 yaşımda futbol oynamaya başlamışımdır. Yani 2 yaşında yürüyor olsam o yaşta bile başlamış olabilirdim. Yani futbol sevgisi doğuştan gelen bir şey olsa gerek. İşte bu yüzden erkeklerin tekelinde değil ve bence yetenekte gerektiriyor. Ama futbol oynama işi bir aşk. Yani kendimi bildim bileli hayatımın her döneminde bulduğum her fırsatta futbol oynadım. Ve bunun için yapılabilecek tüm fedakarlıkları yaptım. Ama bunların hepsini kendim için yaptım.
Sizin taraftarlarınızın ve takımınızın sloganları başka oluyor. En sevdiğiniz sloganınız hangisi?
Deniz: “Lezbiyen forvet sahayı yala”, “Sportif Lezbon… İçinizdeki Lezbiyen”
Nasıl bir araya geldiniz? Bizimle kısaca hikâyenizi paylaşabilir misiniz?
Şebnem Mete: Bizler Kaos GL’nin Geleneksel Yaz Pikniği’nde Temmuz 2013 Yılında ilk kez bir arada bozkırda top oynama fırsatı yakaladık. Kozalaklar ve Elle adında iki takım çıkarmıştık. Tadı damağımızda kalınca, aynı yıl rövanşı niteliğinde olan Strapon FC ve Elle olarak Ankara sahalarında bir maç daha yaptık. Bu içimizdeki futbol sevdası yüzeye çıkmak için fırsat bulmuştu. Ankara’da feministlere LGBTİ+ çevremizdeki herkese haber saldık. Partyler de, her masa da bunu konuşuyorduk. Derken telefon trafiği, excell tabloları… Biranda yedekleri, taraftarları ve formalarıyla birlikte 4 takım çıkmıştı bile Nisan 2014’te.
Irmak Ayoğlu: Turnuva çok keyifli geçmişti. Final oynamayarak kendi duruşumuzu da netlemiştik. Aynı yıl kulağımıza Ankara’da bir oluşum kurulacağı bilgisi geldi. Müsait olan birkaç kişi toplantıya katıldık. Özgür Lig kuruluyordu ve biz de oradaydık. O gün o anda ismimizi de koymuş olduk. Sportif Lezbon böylece var oldu. Sportif Lezbon tarihinin de etkisiyle sahaya çıkan oyuncuları dışında çokça taraftarı, gönüllüsü, takipçisi olan da bir takım. Yani Sportif Lezbon içinizdeki lezbiyen … 😉
Atletik Dildoa: İsmiyle var olmayı başarabildi
Nasıl biraraya geldiniz? Hikayenizi biraz anlatır mısınız?
Tatavla’da komşuluk, arkadaşlık yapan bir grup insanın futbol oynama isteğiyle bir araya gelmesi sonucu oluşan bir grubuz her şeyden önce. Çoğu kadın ve lgbti+lardan oluşan bir grup olarak 2015 Temmuz’undan beri düzenli olarak Feriköy Taksim Spor Kulübü’nde haftalık maçlarımızı yapıyoruz. İsmimizle cismimizle bir takım olarak ortaya çıkışımız ise, düzenli oynamaya başladıktan birkaç ay sonra gördüğümüz bir lig çağrısına duyduğumuz heyecanla oldu. Alternatif bir lig olma iddiasıyla başlatılan bir girişime katılmak istedik, bu süreçte ismimizi bulduk ancak Atletik Dildoa ismi ligdeki bazı takımlar tarafından sakıncalı bulundu.
Biz ve bizimle dayanışan birkaç takım bu sakıncaların aslında “toplumsal hassasiyet” kisvesi altındaki homofobik tepkiler olduğunu anlatmaya çalıştık, ismimizle kabul edilmediğimiz surette çekileceğimizi açıkladık, bu süreçte pek çok toplantı alındı ve bazı takımlar ikna olurken bazıları ligden çekildi. Böylece ismimizle bu alanda var olabildik. Bu, takım olarak futbol sahasında –hem de ne yazık ki alternatif bir futbol sahasında- maruz kaldığımız ilk ayrımcılık olmakla beraber sahalarda lgbti+ görünürlüğü açısından ilk kazanımımız oldu aynı zamanda.
Farklı ülkelerden de kadınlarla buluştunuz ve oynadınız sanırım?
Bu kısa lig maceramızdan sonra ismi, forması, logosu olan bir takım hâlini aldık ve düzenli maçlarımızın yanı sıra, başka takımlarla dostluk maçları yaptık; Onur Haftası, Homofobi Karşıtı Buluşma ve sporda ayrımcılığa karşı çeşitli uluslararası kampanyalar kapsamında düzenlenen turnuvalarda yer aldık; geçtiğimiz yaz Berlin’de Discover Football festivalinde İtalya, Fransa, Afganistan, Libya, Sudan, İran gibi pek çok ülkeden kadınlarla futbol oynama ve çeşitli atölyeler yapma fırsatı bulduk; sosyal medya hesaplarımızdan Türkiye ve dünyadaki kadın futboluna dair ve spordaki cinsiyet temelli ayrımcılıklara karşı ses çıkardık ve tüm bu etkinliklere yenilerini de ekleyerek devam ediyoruz.
Dünyada ve Türkiye’de futbolda durum nasıl acaba sizce, nasıl bir resim çizersiniz? Bu sempozyum gibi birliktelere nasıl bakıyorsunuz?
Erkek egemen sistemin ve milliyetçiliğin sporda en rahat kendini gösterebildiği yer futbol sahası. Bu durum Türkiye’de de dünyanın pek çok yerinde de aynı. Ve bu yüzden kadınların, lgbti+ların, kuirlerin, yani futbol oynaması uygun görülmeyen bedenlerin girmek istediği zaman en büyük dirençle karşılaştıkları spor dalı aynı zamanda. Bizse futbol herkes içindir diyoruz ve bu oyunu sevenler olarak, kurduğumuz takımlar yoluyla futbol sahasına giriyoruz. Bunu bir arada, birbirimizle dayanışarak yaptığımız ve görünürlük sağlamaya çalıştığımız için de zamanında çeşitli sebeplerle futbol oynamayı bırakmak zorunda kalmış insanlara ulaşabiliyor ve onları teşvik edebiliyor olmayı umuyoruz.
Dünyadaki durum ne yazık ki Türkiye’den çok çok daha iyi görünmüyor. Kadın futbolunun en iyilerinden ABD milli takımının erkek meslektaşlarıyla eşit ücret almak için mücadele ettiği bir ortam… Ya da pek çok ülkede kadınların hem “futbol oynayan tüm kadınlar lezbiyendir” stereoipine hem de endüstriyel futbolun imaj çalışması çerçevesinde yapılan “kadın futbolunu feminenleştirme” uygulamalarına aynı anda karşı çıktıkları bir ortam… Tabii ki futbol oynayan kadınlara ve lgbti+lara yönelen ayrımcılık farklı coğrafyalarda farklı şekillerde, farklı şiddette ve farklı yöntemlerle tezahür edebiliyor. Kimi Afrika ülkelerinde kadınların kamusal alanda futbol oynamasının yasak olduğunu birebir deneyim paylaşımlarıyla öğrendik mesela.
Öte yandan ABD, Kuzey Avrupa ülkeleri, Almanya gibi belli başlı yerlerde kadın futbolunu geliştirmek, lgbti+ların spora katılımını artırmak ve ayrımcılığın önüne geçmek için günden güne artan çeşitli aktiviteler de yapılıyor. Eşcinsel olarak açılan futbolcuların (örn: Megan Rapinoe ve Abby Wambach) sayısı artıyor ve bu sporcular aktivist kimlikleriyle de ön plana çıkıyor. Yani bu alanda mücadele her yerde, bireysel ve örgütlü biçimde sürüyor ve biz de bunun bir parçası hissettiğimiz için sahada ve saha dışında cinsiyet ayrımcılığına karşı ses çıkarmaya devam ediyoruz.
Bu sempozyum da dahil olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının, akademinin, feminist ve lgbti+ toplulukların futbola bir toplumsal mücadele alanı olarak yaklaştığını görmek sevindirici. Biz de takım olarak mümkün olduğunca bu tür etkinliklere destek vermeye çalışıyoruz. Temennimiz, bu ilişkilerin daha organik bir hale gelmesi ve deneyimlerimizin ve sözümüzün bu tür mecralar aracılığıyla daha geniş kitlelere ulaşabilmesi.
Selamsız Bandosu: Bu treni kimse durduramaz
Selamsız Bandosu’nun hikâyesini dinleyelim mi sizden?
Çoğumuzun birbiriyle ilk tanışması 2013 yılında, sempozyumun düzenleneceği üniversitenin spor iletişimi sertifika programında oldu. Medyadaki spora bakıştan, spor dilinden rahatsız, bambaşka meslekler ve bambaşka eğitim altyapılarına sahip 80’li yıllarda doğmuş bir grup insan olarak önce arkadaş olduk, kendi aramızda da futbol maçları yapmaya başladık, zamanla yeni insanlar tanıdık, yeni arkadaşlarla kalabalıklaştık.
Bunu bir organizasyon, bir takım haline dönüştürme isteğimiz ve kadın ile erkeğin birlikte oynadığı, birlikte var ettiği Karşı Lig’i keşfetmemizle Selamsız Bandosu resmiyet kazandı. Filmin hikayesi adımıza, sahip olduğumuz farklılıklar ve zenginlikler renklerimize esin kaynağı oldu. İki yıldır Karşı Lig’de oynayan, bir yandan da toplumda bir şekilde ayrımcılığa uğrayanlar, LGBTİ ve azınlıklar hakkında birşeyler söylemeye çalışan, sosyal medya paylaşımlarında da sevdiğimiz sanat eserlerini anmaya, yaratıcı olmaya gayret eden bir takımız. Daha doğrusu, artık bir aileyiz. #NothingStopsThisTrain – #VamosSelamsız hashtaglerini kullanıyoruz.
Halen alınacak çok yol var evet ama sizce gidişat olumlu mu?
Halen alınacak çok yol olsa da bu konuda aslında dünyada olumlu gelişmeler yaşanmıyor değil. Kadın futbolu yaygınlaşıyor, daha çok izlenmeye başlıyor, tribünlerde de daha fazla renk yer almaya başlıyor. Özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika’da “pride” haftasını ve lgbti temalı etkinlikleri kutlayan, cinsel ayrımcılığa karşı durmaya gayret eden kulüplerin ve taraftar gruplarının sayısı artıyor.
Ülkemizde bu hususta çok daha geride olduğumuz bir gerçek, belki herşey kusursuz olmayacak, belki aşırı muhafazakar olarak tanımlayabileceğimiz kitlelerin de asla kabul etmeyeceği şeylerden bahsediyoruz, ama yine de daha iyi bir futbol ortamına sahip olmak, daha çok insana ulaşmak imkansız değil. Karşı Lig gibi organizasyonlar, kadın futbol ligi, bu tarz sempozyumlar, etkinlikler ile gazete ve tv’lerde, sosyal medyada bu konuda yer alacak haberler adım adım da olsa bir dönüşüme yardımcı olacaktır. Hala çevremizde kadın ve erkek birlikte futbol oynadığımızı söylediğimizde şaşıranlar, inanamayanlar oluyor, ancak bir kez bizi izledikten sonra genelde aramıza yeni birinin daha katıldığını görüyoruz.
Unutumadığınız bir anı var mı?
Bir tane seçmek gerekirse geçen yıl yaşadığımız Selamsız Bandosu filminin hikayesine uygun anımızdan bahsedebiliriz. Nesli Çölgeçen ile birlikte filmin 3 senaristinden ikisi olan akademisyenler Hakan Aytekin ve İrfan Eroğlu’na ulaşmış, maça davet etmiştik. Aldığımız olumlu yanıt sonrası hazırlıklara başlamış, büyükçe bir takım pankartı yapmış ve tüm takım o pazar hazır olmuştuk. Ancak maçın başlamasına kısa bir süre kala gelemeyeceklerini öğrenmiştik, yani tren bırakın durmayı, istasyona bile gelmemişti. (Tabi bir hafta sonra iki sevgili hocamızın da bizler için maça geldiğini ve bizi çok mutlu ettiğini söylemek gerek. Dolayısıyla o gün bizim için şu an hikayemize uygun, tebessüm ettiren bir anı olarak kaldı.
Son olarak sempozyum adına heyecanlıyız, geçmişte bu konuda kimi atölyeler, paneller olmuş olsa da böyle kapsamlı bir sempozyuma ihtiyaç vardı, bunun daha sonrakiler için de ilham verici bir başlangıç olacağını umuyoruz. Zira 4.sorudaki spor ve futbol özelindeki cinsiyetçilik, ayrımcılık sorununa karşı bu tür organizasyonlara da ihtiyaç duymaktayız. Konuşmak, sorgulamak, çözüm önerileri geliştirmek, planlar ve projeler üretmek bu süreçte bize faydalı olacaktır.
Queer Park Rangers: Queertarılmış sahalar için
Nasıl bir araya geldiniz? Bizimle kısaca hikâyenizi paylaşabilir misiniz?
Aslında aynı semtten birbirini tanıyan bir grup arkadaşın bir araya gelmesi ile toplandı Queer Park Rangers. Ancak bir sene içinde aramıza katılanlar, aramızdan ayrılanlar oldu. Biraz hareketli bir sene geçirdik. Şu an için her maça gelen çekirdek bir kadromuz var. Bu kadronun dışında zaman zaman aramıza katılan arkadaşlarımız oluyor. Kapımız ligin anlayışını benimseyerek futbol oynamak isteyen herkese açık 🙂
Futbol oynadığınızı duyan kişiler, aileniz, çevreniz veya arkadaşlarınızın tepkisi genelde nasıl oluyor?
Kadın olarak futbol oynadığımı söylediğimde ilk tepki şaşırmayla karışık bir tebessüm oluyor. Sanki kadınlar nasıl futbol oynar der gibi bir yüz ifadesi … Her hafta kadın erkek karışık takımlarda futbol oynadığımızı, çok iyi oynayan kadın arkadaşlarımız olduğunu anlattığımda insanlar şaşırıyor. Futboldaki cinsiyetçi küfürlere, erkek egemenliğine karşı bir tutumuz olduğunu söylediğimde güzel bir iş yapmaya çalıştığımızı anlıyorlar. Davet ettiğimde gelmeye çekinen de oluyor, gelip şaşıran ve çok seven de.. İlk başta öyle şey mi olur diyip sonradan aramıza katılan hem farklı bir futbolun mümkün olduğunu gören ve ligde yapmaya çalıştığımız şeye katkı veren arkaşdaşlarımız oldu; ki bu çok sevindirici bir durum. 🙂
Sizin taraftarlarınızın ve takımınızın sloganları başka oluyor. En sevdiğiniz sloganınız hangisi?
“Queertarılmış sahalar” sloganını kullanabiliyoruz.
Futboldaki cinsiyetçiliğin, ayrımcılığın dönüşmesi neredeyse toplumsal bir proje. Bu konuda siz neler söyleyeceksiniz? Değişen dönüşen kişilerden, kurumlardan da örnek verebilirsiniz.
Öncelikle bahsettiğimiz gibi ilk başlarda “Olur mu öyle şey?” diyip sonradan aramıza katılıp “E güzelmiş ya!” diyen arkadaşlarımız var. Özelilkle erkekleri gözlemlediğimizde “erkek erkeğe” halı sahalar dışında futbol oynamayan, popüler takımların maçları dışında maç izlemeyen arkadaşlarımız gelip de bizimle oynamaya başladıktan sonra nasıl dönüştüklerini görmek gerçekten çok güzel oluyor. Tabi ki bu arkadaşlar ligin anlayışını, manifestosunu kabul ediyor ve bu konuda istekli oluyorlar.
Maçlar aslında herkes için bir süreç oluyor. Kişi bu süreç içinde hem kendinin farkına varıyor, yanlışlarını görüyor, kendini keşfediyor, hem de kendini dönüştürmeye başlıyor. Erkekler, kadınların da futbol oynayabileceğini fark ediyor; futbolun sadece zihnimizde bir erkek sporu olduğunu, kadın-erkek ayırt etmeden herkesin bu sporu yapabileceğini farkedip kafasındaki tabuları yıkmaya başlıyor. En büyük dönüşümü bu açıdan görüyoruz diyebiliriz. Kadın arkadaşlar açısından da bakınca da çok iyi oynayan, oynamayı seven ama doğru ortamları bulamayan ya da hayatında hiç futbol oynamamış olup ligde kendini geliştiren arkadaşlar oluyor. Her açıdan dönüşümü gözlemliyoruz.
He bir de bazen dışarıdan seyircilerimiz oluyor, sahanın kenarından gelip izliyorlar. “Oğlum baksana kadın erkek oynuyorlar.” dediklerini duyuyoruz. İzleyenlerimiz için de biraz dönüşüm oluyordur elbet. Tabi ki her şey mükemmel işliyor diyemeyiz, elbette hatalar yapılıyor, ancak biz kendi takımımız adına elimizden geldiğince futbol anlayışını, karşımızdakileri ve kendimizi geliştirmeye, dönüştürmeye çalışıyoruz.
Maçlarda başınıza gelen ilginç olaylardan bir tanesini bizimle paylaşabilir misiniz?
Maçlarımız Kalamış’taki halı sahalarda oluyor. Fenerbahçe’nin stadına çok yakın bir yer olduğundan maç günlerinde bizim oynadığımız halı sahalarında yanındaki kafede taraftarlar toplanıyor. İlginçten ziyade ironik bir durum yaşıyoruz maç günlerinde. Fenerbahçe taraftarlarının toplandığı kafede maç öncesinde “deşarj” olma vb bahanelerle tezahhürat yapıp bolca cinsiyetçi küfürler etmelerine bağırıp çağırmalarına maruz kalıyoruz. Karşı Lig maçlarını tamamen zıt bir anlayış üzerine kurmaya çalışırken endüstriyel futbolun en büyük takımlarından birinin taraftarlarının bu davranışlarına maruz kalmak, biz maç yaparken kibarlıktan taviz vermemeye çalışırken biraz ironik oluyor.
FAHRENAYT 451: Başka bir kütüphane de futbol da mümkün
İsminiz nerden geliyor? Edebiyatla da ilgisi var mı?
Başlangıçta birkaç kütüphaneci “başka bir kütüphane mümkün” anlayışı etrafında bir araya gelmiştik. Bu dediğimiz Gezi’den biraz önceye denk geliyordu. Sonra Gezi direnişi oldu. Biz kütüphaneciler, tam da “başka bir kütüphane mümkün” anlayışı ile, parkın geri alındığı günler boyunca, parkta açık hava kütüphanesi kurduk. Bu deneyim, yeni kütüphaneci arkadaşların da bize katılmasını sağladı. Gezi’den sonra forumlarda Karşı Lig fikri doğduğunda, yani bu sefer “başka bir futbol mümkün” fikri doğduğunda, biz kütüphaneciler de yer almak istedik. Başta takımı kurabilmek hemen mümkün olmadıysa da, bir sezon sonra lige katılabilecek duruma geldik. Takımımızın ismini de Fahrenheit 451 romanından esinle Fahrenayt 451 koyduk ve aramızda katılan, kütüphaneci olsun olmasın, yeni arkadaşlarla bugüne kadar geldik.
Sizce alternatif futbol takımlarının ve destekçilerinin endüstriyel futbol üzerinde etkisi oluyor mu? Biliyoruz ki kapitalizm sokak modasını de aktivizmi de çok fazla reklamlarında kullanıyor. Sizce bu alandan da gün gelip feyz alınacak mı? Yoksa başladılar mı?
Kapitalizmin müthiş bir soğurma gücü var. Çocukluğumuzun, bazen şiddetli olsa da, piyasanın kurallarından uzak en keyifli oyunlarından sokak futbolu, şimdilerde, sponsorların maddi kaynakları ile turnuvalar halinde oynanıyor. Yani kapitalizmin içine çekiliyor. Burada aslında bir feyz almaktan söz edilebilir; ama kapitalizm bunu soğurarak, dönüştürerek ve alternatif olma etkisini kontrol altına alarak yapıyor. Dolayısıyla evet, başladılar çoktan. Kadınların futbol oynaması konusunda da bazı etkinliklere rastlanabiliyor. Şirketler, kurumlar; kendi içlerinde ya da kendi aralarında maçlar yapabiliyor. Ama bu etkinliklerde kadınlar daha çok, şirketin ya da kurumun “modern yüzü” reklamları için nesneleştiriliyor. Dolayısıyla, evet, bir etkiden söz etmek mümkün belki ama, bunu hemen iyi bir gelişme olarak göremeyiz. Endüstriyel futbolun ve kapitalizmin o kurumsallaşmış yapısı içinde büyük etkiler yaratmak, kısa vadede kolay görünmüyor.
Futbol oynadığınızı duyan kişiler, aileniz, çevreniz veya arkadaşlarınızın tepkisi olumlu muıydu? Bu tepkilere sizin tepkiniz nasıldı ya da geri bildiriminiz?
Kadın bir oyuncu: Ailem normal karşıladı. Çünkü kardeşim bir futbolcu olmak istediği için bu duruma aşikarlardı. İlk karşılaştıkları bi durum söz konusu değildi belki ondan normal karşılamış olabilirler. Çevremde herkes önce bi önce şaşıyor duyunca sonra gülümsüyorlar. Erkek-kadın birlikte oynama durumumuza ise biraz çekingen/ürkek bakıyorlar. Futbolun sertliğini düşündüklerinden olsa gerek önyargı hala var.
Erkek bir oyuncu: Futbol oynamak erkekler için ilginç değil; ama kadınlarla oynamak ilginç. Çevremden aldığım tepkilerin bir ucu salt şaşkınlığa dayanırken, diğer ucu “mümkün değilci” anlayışa dayanıyor. Mümkün değilci anlayıştakiler, kadınlarla oynanan futbolun futbol olamayacağını iddia edip duruyorlar. Şaşıranlar ise, tereddütleri de olsa, merak duygularını yenemiyorlar, bir gelip görmek istiyorlar. Ama temel olarak her iki grup için de sıra dışı bir şey bu.
Herkesin katılımına açık ve ücretsiz olan sempozyum kayıt için: http://www.khas.edu.tr/spor-calismalari-merkezi/175