Parasız, evsiz, göbekli, içkiye düşkün, 46 yaşında bir adam olan Osman Kağıt, bir gece annesiyle yaşadığı evden ayrılıyor. Aklında “o akşam” olarak yer eden akşamdan sonra senaryo yazmak için Çıralı’ya gidiyor. Senaryosunu yazarken, etrafında olup bitenleri ve geçmişini görüyoruz.
Yazar Uğur Sencer, Osman’ı Osman’ın ağzından şu şekilde tanıtmış:
Osman Kağıt, 46 yaşında, boyu bir metre altmış altı, yaşlandığında boyu giderek kısalmaya başladı, şişman görünmüyor ama kilosu 90 civarı, tartıda yüz on kiloyu görmüşlüğü var, sol gözü karanlık, soğukta donar, içince kan toplar, bekar, hiç evlenmemiş, hiç hapse girmemiş ama beş altı kez nezarete düşmüş, bir çocuk öldürmüş ama kimsenin haberi yok, yirmi altı yaşında yazarlığa başlamış, yazarlıktan ilk parasını otuz iki yaşında kazanmış, o günden beri başka iş yapmamış, son dört senedir eski işlerinin eften püften telifleri dışında hiç geliri yok, iki yıldır annesiyle yaşıyordu, “o akşam” o da kapandı.
Osman’ın yaşadığı hayat ölümlere yol açıyor, ama Osman yaşamak istiyor. Sevilmese de her sabah uyanabilmeyi istiyor, yok olmayı ve toprağın altında çürümeyi istemiyor, yaşlanmak istiyor. Her boktan yazar gibi onun da kumda oynarken çekilmiş çocukluk fotoğrafları var. Diyor ki, “Bu kadar bokun içinde yüzen adam iyi yazar, hiç olmazsa içinde yüzdüğü boku yazar, ve bu boku iyi yazar.”
Bir yandan sevimliliğine ve anlattıklarına güleceğimiz, bir yandan okuyucuyu rahatsız edecek Osman’ı okurken her zaman hayret edeceksiniz. İthaki Yayınları tarafından basılan Matruşka Park, Uğur Sencer’in ilk romanı olarak epey bir dikkat çekiyor. Hem Osman’ın kendisini eleştirmesi, çevresindekiler hakkında düşünceleri, geçmişi üzerine söyledikleri okumaya değer, çok keyifli, kimi zaman da düşündürücü. Daha önce Hayatın Peşinde isimli öykü kitabı çıkan Uğur Sencer’in gelecekteki çalışmalarını merakla bekliyoruz. İyi okumalar.