Bu yıl benim için de mesleki açıdan büyük bir motivasyonla sezonu açmamı sağlayan Başka Sinema Ayvalık Film Festivali, dördüncü yılında izleyicisiyle buluştu. Büyük bir heyecanla başlayan ve aynı heyecanla gelecek sene de buluşacağımızı bilerek sonuna geldiğimiz festival hakkında geldik ikinci yazıma… İlk yazım “Özlem giderten sinema coşkusu: Başka Sinema Ayvalık Film Festivali”nde festivalden canlı canlı yaşadıklarımı yazmış, izlediğim filmlerden bahsetmiş ve Ayvalık’ta gezdiğim yerlerden notları sunmuştum. Bu yazımda ise festivalin son günlerindeki gözlemlerimi, izlediğim diğer filmleri, Ayvalık’ın gözde mekanı Cunda Adası’nda gezdiğim yerleri yazdım. Ayrıca yazının finalinde, festivalin direktörü Azize Tan ile bir röportaj gerçekleştirirken, festivalin son gününde ufak bir değerlendirme yaptık.
Festival, Ayvalık’ta dikkat çekti!
Ayvalık halkı, festivale sahip çıkmış ve özlemiş bir görüntü çizdi her şeyden önce. Çünkü her üç gösterim alanında da salonlar doluydu ve herkes merak içinde festival alanlarındaydı. Mesela Ayvalık sokaklarını gezmeye çıktığım bir gün; yakamda festival kartımı gören her esnaf, halk ve turist, festival hakkında benden bilgi almaya çalıştı. Demek ki herkes bu festivalin farkında ve Ayvalık kentinin bir anda dolmasına da çok sevindiklerini belli ediyorlar. Festivalin geçen yıl kullanılan mekanlarından olan “Sanat Fabrikası” da, bu yıl açık hava gösterimlerinin olduğu saatlerde fırtına olması nedeniyle yeniden kullanıldı. Ayvalık’ın önemli mekanlarından bir tanesi olan yerde “Dirlik Düzenlik” filmi izledim ve keyifli vakit geçirdim. Vural Sineması’nda film izlemek, muazzamdı. Ayrıca açıkhavada Amfitiyatro’da film izlemek müthiş bir deneyimdi.
Festival kapsamında yapılan “Süheyla Doğan ile İklim Krizi, Ekoloji ve Kadın Olmak” adlı söyleşiye de katıldım. Birbirlerinden farklı gibi görünseler de dertleri çok yakın olan konular üzerine konuşulan söyleşide, gündem maddesi Kaz Dağları’nda yaşanan ağaç katliamı oldu. Bu durumun iklim krizini de bir anda hatırlattığı gerçeğiyle yüzleşirken, aslında bu sayede yeniden gündeme gelen ‘ekofeminizm’ konusu da dikkat çekti.
“Beni Sevenler Listesi” filminden yönetmen Emre Erdoğdu ve oyuncu Hayal Köseoğlu’ndan görüşler
“Beni Sevenler Listesi” filminin yönetmeni Emre Erdoğdu: “Sevgili Azize ve ekibi çok güzel bir festival hazırlamıştı. İlk yılında da bu festival gelmiştim ve festivalin o akademik yanını gördüğümde çok hayran kalmıştım. Sektörden bu festival sayesinde tanışmış olduğum çok güzel insanlar var, o yüzden de yer ayrı. Bu yıl “Beni Sevenler Listesi” filminin gösterimi hava nedeniyle sinema salonunda yapıldı ve filmin sinema salonundaki ilk gösterimi burada olmuş oldu. Bu yıl çok verimli bir Ayvalık Film Festivali geçirmiş olduk.” dedi.
Bu yıl festivalde rol aldığı hem “Beni Sevenler Listesi” hem de “Bir Nefes Daha” filmleriyle bulunan oyuncu Hayal Köseoğlu: “Bana hem tatil hem de sinema zevki yaşattı Ayvalık Film Festivali. İki film ekibiyle de bir arada olmayı çok özlediğimi fark ettim festival sayesinde. Festival kapsamında “Beni Sevenler Listesi” filmini de ilk defa sinemada izlemiş oldum, her zaman açık havada izlemiştim ama sinema salonunda izlemek ilginç bir deneyim oldu. Benim için şahane geçen bir festivaldi.” dedi.
Hangi filmler izlendi?
Buz gibi bir film hissi, Cannes Film Festivali’nde prömiyer yapan Memoria filminde yer almakta. Apichatpong Weerasethakul’un yönetip kaleme aldığı film, sürekli sesler duyan ve Kolombiya’ya kardeşini ziyaret için giden Jessica adlı bir kadını anlatıyor. Bu sesin peşine giden Jessica karakterinin yaşadıklarını izlediğimiz film, rüyalardaki metafor çözümlemeye çalışan ve gaipten gelen sesler konusunda tezat bir sessizlik koyarak türevlerinde fark atacak bir dilin peşine düşüyor. Bir anlamda birçok ruhun birbirlerine geçerek Jessica’da vücut bulduğu hissini anlamak güzel bir deneyimdi. Fakat filmi anlamak hakikaten zor, çünkü birkaç kez daha izlemeniz gereken ve deneyimlemesi zor filmlerden bir tanesi aslında Memoria… İkonik olmayan görüntüleriyle hafızaları zorlayan ve ses deneyimi konusunda kulakların pür dikkat olması gereken Memoria, başarılı sinematografisiyle de değerini ortaya koyuyor. Tilda Swinton’un karaktere karşı inançlı bir performans sergilediğini görebilmek mümkün. Filmi tek başına sırtlıyor bile diyebiliriz.
Zürcher kardeşlerin yeni filmi Örümcek ve Kız, bir taşına hikayesi üzerinden insan ilişkilerini ve arzular evreninde ilginç bir yolculuğa çıkarıyor. Örümcek imgesini içinde bolca yayan film, şarabı da özümseyerek farklı bir tat yakalama çabasında. Mimari çizimleri de bünyesine katarak aslında dil inşasına farklılık katan film, bir süre sonra süresinin uzadığı hissine kapılmamızla bir anda hızını düşürüyor. İnsan iletişimi üzerine metotlar ve inceleme zamanı sunan film, samimi duygular peşine düşüyor. Film, Henriette Confurius’un güçlü oyunculuk performansıyla öne çıkıyor.
Berlin Film Festivali’nden ‘Altın Ayı’ ödülüyle dönen Kaçık Porno filmi, Radu jube’un yönetmenliğiyle karşımıza çıkıyor. Film izleyicide üç bambaşka duygu bırakıyor, benim hissim öyle en azından. Korkunç, sarkastik ve şaşırtıcı hisler… Bir kadının gündelik hayatına odaklandığımızı düşündüğümüz film, bir süre sonra ilginç olaylar silsilesine sürüklüyor izleyeni. Başlangıcını adeta ‘porno film’ olarak başlatan ve bir süre boyunca cinsel ilişki izleten film, izleyicinin algılarıyla oynuyor. Filmin orta bölümü, toplumsal sorunlar ve tarihi olayların dolduğu bir halle ilginç bir anlatı sunuyor. Ki bu sahnelerdeki birçok olay, filmin gereksiz yere uzatıldığını anlatıyor. Final bloğu ise tamamen vicdan ve akıllara oynuyor: ‘Bir öğretmenin ayyuka çıkan cinsel ilişki kaydı, onu sorgulamaya yeter mi?’ Peki bir öğretmenin eşiyle yaşadıkları kimi ilgilendirir? Videoya yorum yapmak o velilere düşer mi? İşte bu tarz vicdanı sorgularla filmi bir şekilde farkını koyuyor. Üç farklı final ise, izleyeni tatmin edebiliyor mu biraz muallak kalıyor bende…
İlk filmi ‘Toz Ruhu’nun bendeki yeri ayrı olan başarılı yönetmen Nesimi Yetik, ikinci filmi Dirlik Düzenlik ile karşımıza çıktı. Aile çatışmasının düzensizliği üzerine bir aşk şiiri tadında olan film, bir çok konuyu bünyesinde işleyerek farklı bir sinema dili yakalıyor. Film; kardeşlik ilişkisi, anne-kız ilişkisi ve bunun üzerinden toplumsal sorunlara da göndermeleri de bulunan ironik bir düzen içeriyor. Anne Dudu’nun evlenme kararı konusunda cesur hali, ancak kızlarının bu denli olmayışı durumu da dikkat çekici durmakta. Hepimizin içinde bir Hicran var aslında; kendini kanıtlama çabası içerisinde olan, karşısından nefret görmüş birine saldırma hali ve ailesini istemese de bir yandan onlardan kopmak istememesi durumu… Karakterler oldukça empati kurulası bir şekilde yazılmış. Asiye Dinçsoy, muhteşem bir performansla filmde yer alıyor. Betül Esener ise güçlü performansıyla adeta yeni dönem oyuncuları kervanına katıldığını bu filmle kanıtlıyor. Dinçsoy ve Esener, muhteşem oyunculuklarıyla birbirilerine bağlanıyorlar adeta. Dudu Yetik’in de tatlı bir tat bırakan, içten ve hayattan bir performansla filmde yer alması çok cesurca bir hareket. Yetik’in performansı, Pelin Esmer’in “11’e 10 Kala” filminde Esmer’in amcası Mithat Esmer’e verdiği gerçekçi rol performansını hatırlatıyor. Bu durum filme, bir yandan da gerçeklik hissi ve belgesel tadı da bırakıyor…
Çağıl Bocut’un ilk uzun metrajlı filmi olma özelliği taşıyan ve oyuncu kadrosunun yanı sıra hikayesiyle de dikkat çeken Sardunya filmi, Anlık kararların ve eş geçmelerin hayatta nasıl etkiler yaratabileceği üzerine bir düşünme seansı sunuyor. Bir ilk filme göre başarılı ve teknik anlamda da süre geçtikçe iyi hale gelen bir film izliyoruz aslında. Git gide sarsıcı bir hal alan ve bir anda kriminalleşme yoluna giden bir hikayeye vardığımızda, aslında ne kadar didaktik ilerlemiş bir senaryoyu izlediğiniz fark ediyorsunuz. Bu hikayenin bazı kısımlarının gerçek hikayeden alıntı olduğunu öğrenmemiz ise, şok etkisi yaşatıyor. Performansıyla ödül alan genç oyuncu İlayda Elhih, güçlü bir genç kız portresi çizerek başarılı bir performans sergiliyor. Ali Seçkiner Alıcı’nın güçlü performansı filme hücre hücre yayılırken, Ahsen Eroğlu’nun filme kattığı renk fark edilesi tatta. Ayrıca Evren Duyal dikkat çekici performansı da dikkat çekerken, filmin bir sahnesinde yer alan ve bir önceki filmi ‘Hemşire’ ye gönderdiği selam da fark edilmedi değil…
Cunda Adası, Ayvalık’ın ‘zümrüt taşı’ değerinde bir mekanı…
Festival devam ederken verdiğim kısa molada, Ayvalık’ın önemli bölgesi olan Cunda Adası’nı da gezme şansını buldum. Tüm teknelerin sırayla dizili olduğu bir sahil ve sahilde bulunan cıvıl cıvıl mekanlar selamları beni ilk olarak. Daha sonrasında ise ara sokakta bulunan hediyelik eşya dükkanlarına daldım, tabii ki magnetlerimi burada buldum. Ve arka sokaklarda bulunan Rum evlerine daldım; birçoğunda doğal yaşam devam ederken, birçoğunda ise terk edilmişlik hissi hakimdi. Ama her bir sokak fotoğrafik ve gezmelikti… Ara sokakları dolduran meyhaneler, lor tatlıcıları ve şarap evlerini geçtikten sonra ise, yokuşa doğru yürümece devam etti.
Aradaki otelleri geçtikten sonra, karşınıza Rahmi Koç Müzesi çıkıyor. Aslında burası eskiden bir kilise imiş ve Rahmi Koç tarafından harabe olmaktan kurtarılarak müzeye çevrilmiş. Müzede ufak bir tarih kokusu aldıktan sonra, yokuş yukarı yürümeye devam ediyorsunuz. Bir süre sonra bir yol ayrımı çıkıyor. İlk yolda Sevim Ve Necdet Kent Kütüphanesine çıkıyorsunuz. Bin bir çeşit kitaba ulaşabildiğiniz kütüphane, bolca fotoğraflık alan da bulunuyor. Bir yandan şirin kafesinde de Cunda manzarası izleyebilme şansına sahipsiniz. İkinci yol ise, tarihi yel değirmenine çıkıyor. Bolca fotoğraf çekebileceğiniz alan, aslında Rahmi Koç’ın evi olarak da biliniyor. Adanın biraz daha ilerisinde bulunan ve denize de girebileceğiniz Mola Beach Cunda, keyifli dakikalar yaşatıyor. Festival ekibiyle keşfettiğimiz ve mini bir kokteylle tattığımız mekan, herkese tavsiyedir. Kısacası Cunda adası, bol gezme yerine sahip ve keyifli vakit geçirebileceğiniz bir merkez olarak dikkat çekiyor…
Azize Tan: “Genç bir festival olduğumuzu her zaman söylüyoruz”
Bu yılki festivalin kendilerini çok mutlu ettiklerini belirten Başka Sinema Ayvalık Film Festivali Direktörü Azize Tan: “İtiraf etmek gerekirse, bu yıl festivali yapmak çok zor oldu. Biz genç bir festival olduğumuzu her zaman söylüyoruz. Bu yıl dördüncü yaşımız ve ilk iki yılımız pandemisiz herkesin bir arada olduğu festivaller olarak geçti. Üçüncü yılımızda pandemiden ötürü online bir festival yaptık. Bu yıl festivali fiziki yapabilmek bizim için çok önemliydi, çünkü Ayvalık gibi bir yerde festivali çevrimiçi yapmanın bir anlamı yok. Gelen konuklar anlıyor aslında burada nasıl bir festival yapıldığını ve bu festivali ‘festival’ yapan en önemli şeylerden birisi Ayvalık çünkü. Altı tane filmi kapsayan çevrimiçi gösterimimizin yanı sıra, her sene verdiğimiz “KAV Yılın Yönetmeni” ödülümüzü de verdik üçüncü yıl. Aslında bunu yaparken ‘hala devam ediyoruz, biz buradayız’ mesajını vermeyi amaçladık. Ayrıca İstanbul Film Festivali ile de bunu yaparak bir festival dayanışması içerisinde girdik. Ama önceliğimiz bu festivali fiziki olarak devam ettirebilmekti, o yüzen bu yıl festivali bu coşkuyla yapabildiğimiz için çok mutluyuz.” dedi.
Konukların festivalden çok memnun olduğu konusunda geri bildirimler aldıklarını belirten Tan, Ayvalıklı izleyicilerden de olumlu dönüş aldıklarını söyledi. Festival kapsamında öğrencilerle bir atölye programı yaptıklarını da söyleyen Tan: “Festivali atölye programında çalışan gönüllü öğrencilerimizle beraber yapıyoruz. Bu hem onlar açısından hem de bizim açımızdan çok iki bir durum oldu. Pandemi nedeniyle bu yıl festivalimizin ölçeğini küçültmek durumunda kaldık. Bir mekanımız daha az olurken, filmlerimiz biraz daha az ve konuklarımız da sınırlı oldu bu nedenle. Karantina kuralları nedeniyle uluslararası konuk davet edemedik bu yıl, ama buna rağmen dolu dolu bir festival geçirdik. Ancak festivalin kısa bir zaman içerisinde sağlam bir temele oturduğunu görürken, izleyicisi tarafından da benimsendiğini keşfettik. Hem sinema sektörünün hem de izleyicinin beğenisini kazanarak bir anlamda testi geçti festivalimiz.” dedi.
Ayvalık’taki izleyicinin de bir yıllık aranın ardından festivali özlediğini hissetiklerini belirten Azize Tan, festival mekanları olan Amfitiyatro ve Vural Sineması’nın izleyicilerle dolu olmasının herkesi çok mutlu ettiğini söyledi. Festivale gele konuklardan da ilginç geri bildirim aldıklarını söyleyen Tan[H1] : “Ayvalık esnafının da festivale meraklı olduğunu gördük. Konuklarımız kenti gezerken, yakalarında bulunan festival kartı sayesinde esnafında halkında çok ilgili ve mutlu olduğunu böylece anlamış olduk. Biz burada herkesin kendini iyi hissettiği, sinema seyrettiği, konuştuğu, bir araya geldiği bir ortam yaratmaya çalıştık ve amacımıza ulaştığımızı gördük. Festival kapsamında öğrencilere ve çocuklara da alan açmaya çalıştık. Çocuklar için gösterdiğimiz bir film oldu ve çocukların ağaçların üstüne çıkmış bir şekilde film izlediği halleri gördük.” dedi.
Festival kapsamında filmleri yarıştırmadıklarını söyleyen Tan, sinemaya destek olması açısından Kariyo-Ababay Vakfı tarafından bir yönetmen ödül verildiğini belirtti. Dördüncü kez verilen “KAV Yılın Yönetmeni” ödülünün bu yıl Fikret Reyhan’ın alması konusunda ise Tan, bu ödülün Türkiye’de güvenilir ve prestijli bir ödül haline geldiğini söyledi. Bir danışma kurulu tarafından ödülün verildiğini söyleyen Tan: “Kurul, 3 film yönetmenini Kariyo-Ababay Vakfı’na önerdi. Vakıf da bu yıl “Çatlak” filminin yönetmeni Fikret Reyhan’ı bu ödüle değer buldu. Benim için de “Çatlak” filmi bu yılın; hem senaryosu, yönetimi ve ansambl oyuncu kadrosuyla beraber çok sevdiğim filmlerden bir tanesi oldu. Oyuncu kadrosundan bir kişiyi çıkarsak domino taşı gibi dağılacak hissi var ve her biri birer dişli bir makinanın parçası gibi önemleri eşit derecede. Fikret Reyhan’ın ödül almasına çok sevindim ve kendisi, üçüncü filminin çekimleri esnasında festivale gelerek ödülünü aldı. Bu ödül çekimler esnasında onlara hem motivasyon oldu, hem de festivalse filmi olan diğer yönetmenlere de ilham kaynağı oldu bu durum.” dedi. Son olarak bu yılki festivali çok mutlu bir şekilde geçirdiklerini söyleyen Azize Tan: “Her şeye rağmen bir şeyler yapabildiğimizi gördük festival sayesinde ve hepimizin benzer düşünceleri, dertleri ve kaygıları olduğunu hissettik. Ama bir araya gelince bunların azaldığını ve bir şeyleri yapabilme ihtimalimizin her zamankinden fazla olduğunu hissettik hep beraber.” dedi.