Zaman Ustası

-

“Zaman esnedi.”

Ne demek istemişti? Irmağın kıyısında yürüyorduk. Buzların çözüldüğü, kıyıda köşede kalmış kristallerin üzerinde güneşin dansa benzer ışıltılar saçarak bize eşlik ettiği, serin sayılabilecek bir akşamüstüydü. Neredeyse günlerdir evden dışarıya çıkmamıştım. Mitler ve efsaneler üstüne çalışıyordum.

Kalın perdelerinden güneş sızmayan evimden çıktığımdan beri soluduğum temiz hava, ciğerlerimde, parlak ışık gözlerimde, bir bayram etkisi yaratmıştı. Bir şeyler daha söylemesini bekledim. Devetüyü kabanının yakasını kaldırıp ellerini cebine soktu. Sanki biraz önce zamanla ilgili o cümleyi eden kendisi değilmiş gibi çitlerin gerisindeki sürüye bakıyordu.

Buraya daha önce gelmemiştim. Bir yere kadar arabayla gelmiş sonra koyu gövdeleriyle göğe doğru yükselen ağaçların arasındaki bir patikadan geçmiş ve nehir boyuna çıkmıştık. Nehre eşlik eden toprak, dar bir yolda; ikimiz de aynı anda, aynı hızda, aynı uzunlukta adımlarla yürüyorduk. Bu uyuma dikkatimi verip üstüne bir şeyler söyleyecekken aramızda oluşan eşzamanlılık da bozulmaya başladı. Demek ki, içimde bu uyuma dikkatini veren güçle bu uyumun devamına engel olan güç aynıydı. Belki zamanın esnemesiyle ilgili söylediklerini duymazlıktan gelip bundan bahsetmeliydim. Oysa konuşacak bile halim kalmamıştı. Ayaklarımın altı o kadar zaman evden çıkmadıktan sonra bu kadar uzun bir süre yürümeye isyan eder gibi zonkluyordu. Bu durumda en iyisi biraz dinlenmeyi önermek olacaktı. Bir bank görünce, “Şurada biraz oturalım mı?” diye sordum.

Sadece başıyla onayladı. Keşke zamanın esnemesini de böyle tek bir hareketle anlatabilseydi. Ayaklarımı uzatınca rahatladım. Güneş ağaçların arkasına çekilmişti. Gölgeleri ve nehrin suyunu hafifçe okşayan ayaz, serinliğini iyiden iyiye hissettiriyordu.

Ne yani! Zamanın uykusu mu gelmiş? Esnediğine bakılırsa bir de ninni istiyor galiba!

Gülümseyerek baktı. “Tek bildiğim zamanın esnemiş olduğu,” dedikten sonra saati sordu. Saati sorarkenki gülümsemesi nedense ensemden içime sızan havadan bile daha ürpertici geldi.

Yola çıktığımızdan beri iki saat geçmiş olmalıydı. Telefonumu çıkarınca gördüğüm rakamlarla hayrete düştüm. Sadece kırk beş dakika geçmişti. Bu nasıl olabilirdi? Zamanın esnediğini söylerken bildiği bir şey mi vardı? Hayretle gözleri nehrin sularına dalıp çıkan karabataktan başka bir şeyi görmeyen arkadaşıma baktım.

Şu zamanın esnemesi meselesini biraz açsana.”

Yine o ürpertici gülümseme yayıldı yüzüne ama en azından bu sefer sessizlik uzun sürmedi. Hafifçe bıyığını okşarken, “ne olduğunu bilmiyorsun ama benim bunu anladığıma eminsin, öyle mi?” dedi. Büyük bir hevesle beklediğim cevap yerine sadece bana yönelen bir soru bulmuştum. Hoşnutsuzluğumu belli eden bazı sesler çıkararak hayıflandım. Aklımdan görüşmeyeli kendini Sokrates sanmaya başladı herhalde diye geçti bile. Yerden elips şeklinde hafif taşlar topladım ve onları suda sektirmek için yanından kalktım. Birkaç denemeden sonra vazgeçtim. Daha kararlı bir sesle, “Zamanın esnediğini söyleyen sensin. Ben de saate bakınca bunun doğru olduğunu anladım. Şimdi bana neler olduğunu anlatmak ister misin?” diye sordum.

Peki.” dedi. “Sana uzun süredir söylemek istiyordum. Senin bunları duymak için hazır olup olmadığınındansa emin değildim. Kimseye hazır olmadığı bir bilgiyi veremezsin ama madem cevabı duymayı bu kadar çok istiyorsun söyleyeyim. Ben bir zaman ustasıyım.

Hayretle ona döndüm. “Zaman ustası mı?” diye haykırdım.

En yakın dostumun bilmediğim doğaüstü güçleri vardı ve ben bunu şimdi duyuyordum. İçime kaygı, hayranlık, kıskançlık benzeri duygular üşüştü. Onu, hissettirmemeye çalıştığım yeni bir dikkatle süzmeye başladım. Hayır, görüşmediğimiz günlerde onda değişen hiçbir şey olmamıştı. Her zamanki gibiydi. Gözlüğü burnunun ortasında bir yerlerde, alnında heyecanlandığında kabaran damarı belli belirsiz şakaklarına doğru uzanan, saçları aynı uzunlukta, belirsiz kıvrımlarla kulaklarının arkasına tutturulmuş, birkaç perçemi yüzüne dökülmüş, bacak bacak üstüne atmış oturuyordu. Belli ki zaman ustası olmak onu zerre değiştiştirmemişti. Belki benim bile ilk anda fark etmediğim bir şeyler vardı.

Şaşkınlığım geçen dakikalarla azalacağına gittikçe artığından, onu silkeleyip sarsmak, bana her şeyi anlatması için çılgınca sözler söylemek isteği duymaya başladım. Bu isteği, dizginlemek ya da bir şeyler söylemek arasındaki kararsızlığımı, “Demek öyle! Bilmediğim başka şeyler de var mı? Sen bir zaman ustasısın ve bunu bana şimdi mi söylüyorsun?” diyerek yendim.

Hey sakin ol.” diye konuşmaya başladı. Nasıl sakin olabileceğime dair en ufak bir fikrim yoktu. Belirsiz bir kırgınlık yüzümü yaladı. Böyle bir şeyi heyecanla karşılamayıp da ne yapacaktım?

Aslında her şey çok basit.” diye söze başladı. “Uzun süredir evden dışarıya çıkmamıştın. Bu nedenle yaptığımız bu tempolu yürüyüşte çok zaman geçtiğini düşünmen gayet doğaldı. Saatine hiç bakmayınca, olmayan bir kavram uydurup seni kandırdım. Tamam mı? Senin olmayan bir şeye neredeyse içgüdüsel olarak, hiç sorgulamadan, inanmaya hazır olarak atlaman beni biraz şaşırttı. Öyle ki, daha fazla uzatırsam seni aksine ikna edemeyeceğimden bile korktum. Bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim. İşin aslı daha fazlasını uydurmam da mümkün değildi. Kızmadın ya?” dedi.

Şimdi gülümsemesinin beni neden ürperttiğini anlamıştım. Dudakları gamzelerine doğru çekilirken, küçük yemlerle kafese çekilen zavallı bir kuşun avcısının hissettiği tadı alıyor olmalıydı. Açık söylemeliyim ki bozulmuştum. Oysa şimdi, uzun yıllara dayanan dostluğumuza bakınca onun gerçekten bir zaman ustası olduğunu düşünüyorum. Benim gibi pek çok kişi, oltasına taktığı yemlere kapılmıştır ve o hepimizi sözlerinin oltasından çekip avucuna almış sonra da canhıraş kuyruk sallayıp tuhaf tuhaf ağzını açıp kaparken denize atmıştır.

Ne zaman, bir cerrah titizliğiyle saçtığı oltalara kapılanlarla ilgili bir şeyler anlatsam kahkahalarla güler. O zaman, bunların hepsini içinde sakladığını ve hatırladığını anlarım. Diğer yandan o hiçbir zaman bunlardan bahseden olmaz.

SON YAZILAR

Rüzgargülleri ve Duvarlar | Öykü

Artık cenaze törenlerine gitmiyorum. En son bizim güvenlik görevlisinin annesininkine gittim. Her zamanki gibi avlunun en ücra yerine gidip geleni gideni izlemeye başladım. Bir kadın,...

Çiy damlası | Öykü

Güneş Hoca yine saçma sapan atıp tutmaya başlıyor. Dayanamayıp söz alıyorum. Bu sefer Zeus gibi şimşeklerini bana çeviriyor. Tam yerimden fırlayıp sınıftan çıkacağım. "Çiy damlası...

Ölenle Ölünmüyor | Öykü

Vallahi günler nasıl geçiyor hiç anlamıyorum Semra ablacığım. Düşündüm de ne kadar oldu rahmetliler gideli? Yedi bilemedin sekiz ay olmuştur. Senin torun bile yürüyecek neredeyse....

ÇOK RİCA EDİYORUM

  Bakın, ben dramaların hatta romantik komedilerin ayrılık, kavga, küslük sahnelerine dayanamam. İleriye sararım o sahneler bitsin diye.  Kavuşma, barışma sahnelerini ise defalarca izlerim. Hepsini değil...

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol