Medeniyet denen canavar her taraftan saldırıp hayatları ve hayatlarımızı yok ederken buna direnmek hayat enerjimizi emiyor. Bizler daha duyarlıyız. Sadece mezbahadaki işçinin değil, mezbahadaki işçinin boynunu keserek gırtlağını kana boğduğu hayvanın acısını da hissediyoruz. Ve bu his bizi her gün daha çok öldürüyor. Her gün birkaç plastik mermi saplanıyor bacaklarımıza, düşelim diye. Düşmemizi istiyor medeniyet, düşmemizi istiyorsunuz ki o adi tecavüzlerinizi gerçekleştirin üstümüzde.
Medeniyet (!) fırsat kolluyor üstümüze kapaklanmak için, çok yorduk medeniyeti. Medeniyet denen canavarın her türlü sömürüsüne ve katliamına karşı direndik. Spartaküs olduk, Pir Sultan Abdal olduk, Nevin Yıldırım olduk, ALF, ELF, Sea Shepherd olduk. Alakır olduk medeniyetten kaçmak için, devlet geldi ağaçların içindeki yaşamımıza tecavüz etti, Kuzey ormanlarında yavru domuz olduk, medeniyet bizi annemizin gözü önünde kurşunladı, ağaçlara bıraktık yavrularımızı, koca kepçeler kesip kökünden söktü umudumuzu. Medeniyet bizi oyalamak istedi. Okul verdi, sünnet verdi, etek verdi, pembe verdi, mavi verdi, nefret, kin, düşmanlık verdi. Açlık ve bencillik verdi. Öyle ki ne yapsak kendimiz için yapıyoruz sandı herkes. Medeniyet çıkarsız olarak bir şey yapmazdı. Öyle ya evlilik, aile, ordu, sınır, bayrak… Bu sanal örgütlenmeler bile varlığımızı devletin varlığına armağan etmek için ortaya konmuştu. Sadece biz gördük. Çığlıklara kulağımızı tıkayamadık, bu bizi öldürdü. Antidepresanlar soktular midemize. Ölmeyelim diye. Ölmeyelim de sürünelim, istedikleri gibi tecavüz etsinler ruhumuza diye. Tüm varlığımızı devletin varlığına armağan edelim diye idi hepsi. Ölmüyoruz sürünüyoruz işte. Dinler, ahlak ve yasalar. Hepsi daha büyük, daha ahlaksız bir sömürünün zeminini hazırlamak için var.
Eskiden daha mı umutluyduk sanki? Daha mı gerçeklikten kopuktuk ki devlet bizi fiziksel olarak öldürürdü. Şimdi ise ruhumuzu öldürüyor, ruhsuz yaşayamıyoruz biz. Bize göre değil. Devlet artık bizler konusunda kılını bile kıpırdatmıyor. Bizler ölüyoruz. Sizler, medeniyetin sevgili üyeleri; sizler yaşayacaksınız, çünkü bu dünyayı siz kodladınız, sevgiyi sanattan ayırıp ortaya emeği çıkardınız. Emek deyip taptınız. Kadın diye bir tanım ortaya atıp insanı insandan ayırdınız. Hayvan diye bir tanım ortaya atıp canlıyı canlıdan ayırdınız. Sizin yanlış kodladığınız bu dünyada mutlu olmak imkânsıza yakın. Zenginler bile mutsuz. Çünkü tatmin olmak mutlu olmak anlamına gelmiyor.
Sizler bir gün zenginler gibi her şeye sahip olduğunuzda mutlu olacağınızı sanıyorsunuz. Hayır. Onlar da sizin gibi mutsuz. Çünkü tatmin = tatminsizlik. Bu bir paradoks. Ve dünya bu paradoks üzerine kurulu. Ne kadar tatmin olursanız o kadar tatmin gerekecek ve o hırs sizi medeniyetin koruyucusu haline getirecek. Tabağınızdaki ölü hayvana utanmadan biftek diyeceksiniz. Peygamberlerin pedofili suçunu mazur göreceksiniz. Dini yücelteceksiniz ki yaşam sorunsalı ile boğuşmayın. Size yalan söylesin siz de onu omuzlarda taşıyın. Dünyayı yanlış kodladınız ve bizi bu dünyadaki bu savaşa çektiniz. Savaşın içine çekildiğimizi fark ettiğimizde kaybettiğimizi de anlamış olduk. Oysa bilseydik bir savaş içinde olduğumuzu, biz zaten kendimizi diskalifiye ederdik. Bizler! Yarışmaktan nefret edenler! Ölüyoruz!
Şimdi ne oldu? Bir arkadaşımız daha yeniden başlamak‘ın korkunç girdabından kurtulmak için kendini sonsuzluğa bıraktı. Ne yazık ki sonsuzluğun bile sonsuz olduğundan emin olamadan kendimizi avutuyoruz. Ki zaten asıl korkumuz da orada hiçbir şey olmaması, hiç olmamız değil mi? Henüz hiçliği bile tanımlayamazken, çok ağır değil mi bu yük bize?
Hangisi doğru bilmiyorum ama sizin yaşamınız yanlış. Buna eminim, bunu söyleyebilirim. Bu mektup sadece Gönül’ün değil, bizlerin mektubudur. Sizlerin yalan ve sahtelik üzerine kurduğu bu acılar dünyasının farkında olup buna dayanamayan herkesin mektubudur. Bu mektup, medeniyetin suratına fırlatılan balgamlı bir tükürüktür. Bu mektup bizimdir.
Gönül’ün bıraktığı mektup ve cenaze bilgileri aşağıdaki gibidir.
Huzur dilerim….
Bombalara Karşı Sofralar ve Lojman İşgalevi’nde çok büyük emeği bulunan arkadaşımız canımız Gönül Şahin, Cuma sabahı Avcılar sahilinde yaşamına son verdi.
Gönül’ün geriye bıraktığı mesaj :
Kimsenin yine anlamayacağı, ardına ‘güçlüsün, bu kaçış’ vs. sözler sıralayacağı sonun bir tekrarı benim için.
İnsanlarınızı, dünyanızı, varlıklarınızı kısacası tüm yarattıklarınızı yok edemeyeceğim için yok olmayı deniyorum bir kez daha. Bu sefer gerçekten bir son olmasını umuyorum.
Ardımdan saçma sapan ritüellere girişilmemesi için bir kez daha dünyanız, varlığınız ile birlikte yarattığınız ‘TANRI’nızı reddetiğimi belirtiyorum.
Dünyada yaşanan bunca zulme Tanrınızla birlikte göz yumup bana nefes almak için yer bırakmadınız. Oynayamadan ölen çocukların, işkenceyle yaşamı geçen hayvanların, dünyaya tahammül edemeyip gidenlerin varamadığı, olmayan yerde yok olmak tek isteğim. Tanrınızı en azından buna bulaştırmayın !
Gönül.
Gönül’ün bedeni Hadımköy Gülbahçe Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Önümüzdeki günlerde Gönül için yapılacak anmayı yine buradan duyuracağız. Başımız sağ olsun.