İBB Şehir Tiyatroları’nın yüzüncü yıl oyunu olarak sahnelenen Kerbela, büyük bir ekip çalışmasının yanı sıra sahnedeki görkemleriyle seyirciyi hem ağlatıp hem de heyecanlandırmaya devam ediyor.
Kerbela oyunu, 2015-2016 sezonunda da İBB Şehir Tiyatroları programında yer almaktadır. Bir sonra ki oyun mart ayının son haftasında Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde gösterilecektir.
Aliberktay’ın yazdığı, Ayşe Emel Mesci’nin yönettiği Kerbela oyunun çıkış süreci ve izlenimleri hakkında Kerbela ekibinden Volkan Öztürk ve Can Alibeyoğlu ile konuştuk.
Selma Cengiz: İslam tarihinin en kanlı ve trajik olaylarından biri olan Kerbela, günümüzde sahneye nasıl uyarlandı?
Can Alibeyoğlu: Sahneye uyarlanırken günümüz şartlarında değişmeler oldu çünkü Kerbela, tarih kitaplarına belli bir konsept ile birilerinin yazılması ve düzenlemesiyle girdi. Olayın nasıl yaşandığına dair yazılı belgelerin çok fazla olmadığını biliyorum. Kulaktan kulağa yayılmış daha sonra İslam tarihçileri tarafından yazıya dökülmüş. Günümüze kadar da bir şekilde ulaşmış. Şöyle bir gerçeklik var aslında. Hz. Hüseyin’in Kerbela Çölü’nde başının kesildiğini ve öyle vefat ettiğini biliyoruz. Bunu sahneye uyarlarken bunların yapılması çok zor. Duygusal olarak da insanları rahatsız edeceği için İBB Şehir Tiyatrosu’nda oynanan Kerbela oyununda Hz. Hüseyin’in ölüm sahnesi; onun arşa yükselerek, daha şerefli ve şanlı bir ölüm gibi gösterilerek sahnelendi.
Volkan Öztürk: Kerbela’nın oyun olarak yazılması Ali Berktay sayesinde oldu. Tarih kitaplarından yararlanarak objektif bir bakış açısı yakalamayı başarmış. Oyunu yazarken en büyük dayanak noktası İran taziyeleri olmuş ve bu formdan yararlanmış. Ayşe Emel Mesci ve Ali Berktay’ın amacı birebir özdeşleştirmeyi gerektiren bir yapı kurarak yoğun katarsis sağlayan bir oyun yaratmaktı; bu da yazarın Shakespeare tadında dili ve yönetmenin başarılı rejisiyle gerçekleşti. Olayın tüm ayrıntıları değilse bile belli bir süreci gösteriliyor; müzikler, orkestra ve koreografiler olaya hem günümüzden bir bakış atarken hem de tarihin destansı anlatımına hizmet ediyor. Tahsin İncirci’nin etkileyici bestelerini de unutmamak gerekir.
Selma: Ölüm sahnelerinin biraz daha naif bir şekilde gösterildiğini söyleyebilir miyiz?
Can: Tabii ki de öyle. Hür’ün ölümü, Kerbela Çölü’ndeki insanların şehit edilmesi, Kasım’ın ölümü, kılıç ve mızrak sahneleri… Bunların hepsi ağır çekimler, sisli ve lazer gibi çeşitli görsel oyunlarla süslenerek verilir.
Selma Cengiz: Kerbela oyunlaştırıldığında, günümüze değinen noktaları var mı?
Can: Dünyanın var olduğu zamandan günümüze kadar devam eden savaşlarda Kerbela, çok önemli bir yere sahip. İnsanların paylaşamadığı ticaret yeri, arsa, tarım arazisi gibi durumlar savaş nedeni olmuş. 21’nci yüzyıl Ortadoğu’da, hep mezhep savaşları olduğu için Kerbela sanki 1400 sene önce yaşanmamış da sanki birkaç sene önce yaşanmış gibi.
Selma: Toplum bundan neden ders almıyor peki?
Can: Bir şairin sözü vardır: “Tarihten ders alınsaydı tekerrür etmezdi” Hiçbir şeyden ders almadığımız için insanlar bu kapitalist sistemin içinde kendi hırslarının hükmettiği bir alanda katletmeye devam ediyorlar.
Volkan: Kerbela olayı, İslamiyet için bir dönüm noktasıydı. Bu olayın altında yalnız inanç yatmaz. Bize günümüzde de yabancı gelmeyen sebepler bu olayın altını dolduruyor; o zamanın iktidarının kimin elinde tutacağı, siyasi çekişmeler ve birlikler ticari ilişkilerden kaynaklanıyor. Bu olay insanlık tarihi için en büyük savaş değil. Daha önce de bu tarz savaşlar yaşanmış ve şimdi de yaşanıyor. Kerbela İslamiyet için bir başlangıçtı. 60 yıllık birliğin bozulmasıydı. Peygamberin soyunun, torunlarının bu ayrılığın altında ezilip kendilerine taraf bulamayarak; siyasi çekişmeler altında kurban edilmesiydi… Bugün baktığımızda da aynı şeyler yaşanmaya devam ediyor. İnsanlık tarihi ve medeniyeti çok ilerlemiş olabilir ama iç güdülerimizle, zayıflıklarımızla, hırslarımızla hâlâ aynıyız.
Selma: Siz de bir oyuncu olarak Kerbela hakkındaki izlenimleri nasıl buluyorsunuz?
Volkan: Kerbela seyretmesi hem süre olarak hem de tarz olarak zor bir oyun. Ayrıca seyircinin tarihe ilgisi yoksa bunu alımlaması biraz güç olabiliyor. İran’da taziye gösterileri var, bu taziyeler gün gün Kerbela olayını anlatıyor. Amaç o acıyı bir kez daha yaşamak ve hissetmek. Yıllardır var olan bu gösteri ya da ritüel, dünya tiyatro tarihini de etkilemiş. (Brecht’in bu oyunlardan etkilendiği söylenir) Kerbela’nın yönetmeni Ayşe Emel Mesci, bu tarihi, hem batılı formları alarak hem de orijinalliğine sahip çıkarak kurdu. Seyirciyi yoğun olarak özdeşleştirmek isteyen bir yönetmenlik şekli var. Oyunun sonundaki yoğun alkış ve ağlayan seyirciler de bunun başarıldığını gösteriyor.
Selma: Seyirci kitlesinde bir farklılık var mı?
Volkan: İBB Şehir Tiyatrosu’nun dışından seyirci vardı. İstanbul Alevi mezhebine mensup kişilerin katılımı oldukça fazlaydı. Cemevlerinden otobüslerle gruplar geldi. Oyunu tekrardan izlemeye gelenler de çoğunluktaydı. Seyircilerin birçoğu oyun bitiminde ağlıyordu. Bir keresinde Harbiye Sahnesi’nde oyunun bitimine doğru bir seyirci kalkıp: “Vurun! Vurun!” diye bağırdığını biliyorum. Seyirci bazen kendini fazla kaptırıyor. Kulise geldiklerinde birçok kişinin ağladığını görüyorduk. Hz. Hüseyin’i görmek isteyenler oluyordu. Seyirci profilini kesinlikle değiştirdi. Anadolu insanına hitap etti. İlk defa tiyatroya gelenler bile oldu. Burada yönetmenin edindiği tecrübelerle bir taziye oyunu ilk defa oynandı.
Selma: Bundan önce Ankara Devlet Tiyatrosu’nda da oynanan Kerbela için geç kalınmış bir oyun diyebilir miyiz?
Can: Ayşe Emel Mesci, Kerbela oyunu yazılırken bize bir şeyden bahsetmişti. 90’lı yıllarda, yazarı Ali Berktay bir oyun yazmak istiyor ve Ayşe Emel Mesci de ona Kerbela’yı yazmasını söylüyor. Daha sonra 2000’li yıllarda şekillenip Ankara Devlet Tiyatrosu’nda 2009 yılında sahneye koyuluyor. Geç kalınmıştır diyebiliriz. Sadece Kerbela değil. Geç kalınmış birçok olayı da sahneye almalıyız. Tarihimizle ne zaman yüzleşirsek o vakit bilinçlenmeye başlayacağız ve birçok olayı da sahneye taşıyabileceğiz.
Volkan: Türkiye tiyatrosunda Kerbela ve Alevi kültürüne dair çok fazla oyun yok. Ankara’da oynandığında da çok şaşırmıştık. Bir tabu gibi… Sahnede bu olayın gösterilmesi; Şiiliğin, Caferiliğin, Aleviliğin yaşandığı topraklara dair kültürel şeylerin gösterilmesi bizi sevindirmişti. İran’ın taziye formu, Azerbeycan’ın mugam ağıtları ve kasideleri, Anadolu’ya ait semahlar bir seçki olarak oyunda gösteriliyor. Bu ülkenin, bu kesime hitap eden bir şeyi görmesi seyirciyi de etkiledi. Buna bir ihtiyaç varmış. Keşke daha fazla kişiye ulaşabilse.
Selma: Kerbela oyunu bir ekip işi, bu ekibin içinde olmak nasıl bir duygu?
Can: Kerbela, İBB Şehir Tiyatrosu’nun en kalabalık oyunu. Bu oyunun içerisinde olmak çok heyecan verici. Sekiz seneden beri bu tiyatrodayım. Genelde tüm oyunlarda birbirimizi tanıyorduk. Bu sefer tam tersi oldu. Çünkü yirmi kadar arkadaşımız bir seçmeden sonra katıldı. Yeni arkadaşların gelmesi, yeni fikir ve paylaşımlar oyunu daha da heyecanlı kıldı. Birbirimizi tanıma süreci de çok iyi oldu. Şu an da Kerbela, sahnenin arkasında çok daha farklı benim için. Oyunun çıkma süreci ise çok verimli oldu..
Volkan: Can’ın da bahsettiği gibi İBB Şehir Tiyatroları’nda yeni arkadaşlardan biriyim. Maceram böyle başladı. Çok heyecanlıydım. Kerbela, benim de ilgi duyduğum bir konuydu. Süreçte iki-üç ay boyunca her gün provamız oldu. Ayşe Emel Mesci, çok disiplinli bir kadın ve yönetmen. Birbirimizi tanımak için zaman geçirmek gerekti. 60-65 kişiye yakınız. İyi anlaşmak gerek. Üç saatlik bir oyun ve hata kaldırmıyor. Çok prova ve zaman geçirdiğimiz için keyifli ve aynı zamanda zorlandığımız anlar da oldu..
Selma: Kerbela oyunu, tek bir kesimi değil tüm insanlığı kucaklayan bir tarih diyebilir miyiz?
Volkan: Bu oyunun bu çağda konulması, Sünni ve Şiilik arasında bir ayrım yaratmak değil; insanlığının ortak paydasını göstermek adınaydı. Bu konu hiç eskimediği için farklı çerçevelerle, farklı etnik kültürlerin veya anlayışların çatışması olarak çok defa işlendi ama; burada ayrıcalıklı olan durum, Kerbela olayının daha önce hiç kimsenin işlememesiydi. Alevilerin kendilerine ait bir şeyi sahnede görememeleriydi. Evrensel bir mesajı olduğunu söylemek yanlış olmaz .İnsanlığın durumunun hep aynı olduğunu; zulme maruz kalanların farklı yanlarından çok ortaklaştığı koşulları ve çaresizlikleri olduğunu çok defa yaşadık ve gördük. Bu yüzden bu sadece belli bir mezhebi ilgilendiren bir oyun olamaz..
Can: Ben de arkadaşıma katılıyorum. Kısaca Kerbela, sıcaklığını hiç yitirmemiş o zaman katledilenler bu zamanda katlediliyor. Kerbelaların, Kerbala’nın, bütün toplumların yaşadığını ya da yaşayacağını düşünerek; güncelliğini ve sıcaklığını hiç bir zaman yitirmeyeceğini düşünüyorum.