Dünyanın en zengin ülkelerinin liderleri tarafından “göçmen/mülteci krizi” olarak adlandırılmasına rağmen, ülkelerini terk etmek zorunda bırakılan canlıların yaşadıkları özgürlük kısıtlamalarını ve tecrübe ettikleri ırkçılık tabanlı muameleleri gördüğümüzde özellikle son birkaç yıldır yaşananların açıkça bir karşılama krizi olduğunu fark ediyoruz. Eşit ve adil bir bakış açısıyla konuyu irdelediğimizde ise seyahat özgürlüğü olarak adlandırılan kavramın aslında ne kadar ırkçı ve sömürgeci bir zihniyetin eseri olduğu ortaya çıkıyor.
sosyalsavas.org’da çıkan bir yazı “seyahat özgürlüğü”nü şöyle tanımlıyor:
“Uluslararası çapta da egemenler dünyadaki her ülkeye, her coğrafyaya gidip bilgi toplamak, yatırım yapmak, gezmek, oranın kaynaklarından yararlanmak ister. Egemen ülkenin vatandaşı olmak dahi neredeyse dünyanın tüm ülkelerine vizesiz bir şekilde gitmeye imkân tanır (…) egemen ülkenin vatandaşı bir ülkeye kabul almıyorsa, bu reddediliş ona çok ağır gelir. Bunu her mecrada duyurup özgürlüklerin kısıtlandığından bahseder. Ama aynı ülkenin ya da başka bir ülkenin ezileni vize alamadığı zaman, egemen ülkeye kabul görmediği zaman bunu egemenler normal kabul eder. Bu onlara göre ‘serbest dolaşım (ya da seyahat) özgürlüğü’ kapsamına girmez.“
Seyahat özgürlüğü kavramının adaletsizliğini anlamak içinse, ülkelerin pasaportlarının “değerlerine” göz atmak başlangıç için iyi bir fikir oluşturabilir. 177 ülkeye vizesiz girebilmek için Almanya vatandaşı olmak yeterliyken işgal altındaki Filistin topraklarında doğmuş biri 37 ülkeye vizesiz girebiliyor. Vize Kısıtlamaları İndeksi’nin 11 yıl boyunca topladığı kümülatif verilerden yararlanan The Independent gazetesi, vizesiz girilebilen ülke sayısında göre, en “değersiz” pasaporta sahip 12 ülkeyi listelemiş:
1. Afganistan (25)
2. Pakistan (29)
3. Irak (31)
4. Somali (31)
5. Suriye (32)
6. Libya (36)
7. Eritre (37)
8. Etiyopya (37)
9. Iran (37)
10. Nepal (37)
11. Filistin (37)
12. Sudan (37)