Gündelik konuşmada, kelime tercihlerimizi önemsemeden yaptığımız dilde bile aslında bilimin erkeğe yöneltilmiş bir alan olduğu dayatmasını kanıksamış gibi duruyoruz. “Bilim insanı” tabiri yerine “bilim adamı” tabirini kullananları gördükçe “dile yerleşmiş n’apcaksın arkadaş?” gibi bir tutum sergilemeyin. Çünkü çoğu konuda olduğu gibi cinsiyetçilik konusunda da kullanılan dil çok önemli.
Cinsiyetçiliğin gölgesinde kalmış birçok kadın bilim insanı var. Yaptığı mükemmel keşfin altında bir erkeğin imzasını gören Nettie Stevens’dan aslında matematik dersinde duymuş olsak da Thomas Edison’dan asla sıra gelmemiş Hypatia’ya kadar bu liste uzar gider. Sizlere bu yazıda birkaç bilim insanının hayatından söz edeceğim.
Jocelyn Bell Burnell
1943 yılında Kuzey İrlanda’da doğan Jocelyn Bell Burnell, 1967 yılında Cambridge Üniversitesi’nde henüz öğrenciyken radyo pulsarlarını keşfetti.
Pulsarlar bir yıldız türüdür, aslında bir yıldızın ölmeden önceki evrelerinden biridir ve genelde nebulaların içinde görülür.
Bu keşif dev yıldızların patlamasının ardından küçük, yoğun ve yörüngede olan yıldızların olduğu gerçeğini ispatlamıştır.
Jocelyn Bell Burnell profesyonel anlamda bilimle ilgilenmeyenlere ve amatörlere pulsarları açıklamak üzere, “Pulsarlar adeta evrenin deniz fenerleri. Uzay gemimizle galaksiler arasında yolculuk yapacağımız zaman bu deniz fenerlerini kullanarak yolumuzu bulabiliriz. Adeta bir navigasyon sinyali gibi davranarak yön bulmamıza yardımcı olacaklar. Her pulsar kendine has özellikler içerir. Örneğin her biri farklı frekanslarda ışınım yaparlar. Büyük ihtimalle uzay gemimizde bir radyo teleskop olacak ve deniz fenerlerinden gelen sinyalleri bu teleskoplarla takip edebileceğiz” diyor.
Çalışmaları sürüyor
1974’teki Nobel Fizik Ödülü Jocelyn Bell Burnell’in doktora danışmanı Anthony Hewish’e ve Cambridge Üniversitesindeki bir diğer radyogökbilimci Martin Ryle’a verilmiştir. Bell Burnell’ın hiçe sayılması bu “sempati dalgası” ile yüzüne vurulmuştur.
4 Şubat 2016 tarihinde Türkiye’ye gelen Bell Burner, hem pulsarlar hakkında hem de bilimde kadının yeri hakkında konuşma yaptı. Amacımıza ulaşana kadar çalışmayı bırakmamamız gerektiğini belirten Bell Burnell, 15 yaşında fiziğe ilgi duymaya başlamıştır. O günden beri yılmadan çalışmalarını sürdüren Bell Burnell, bugün hâlâ Oxford Üniversitesi Astrofizik Bölümü’nde çalışmalarına devam ediyor.
Esther Lederberg
1922’de New York’un Bronx eyaletinde doğan Lederberg mikrobiyologtur ve bakteriyel genetiğin öncüsüdür.
1951’de Winconsin Üniversitesi’ndeyken bakteriyel virüslerin bakteriye etki ettiğini keşfetmiştir. Bu keşfe “lambda phage” adı verilir ve onun en bilinen keşfidir. Ayrıca ilk eşi Joshua Lederberg ile bakteriyel kolonilerini bakteri üretme tabağından diğerine aktarma çalışmasını yapmıştır, bu da antibiyotik direnci çalışmalarını etkinleştirmiştir. The Lederberg metodu bugün hâlâ kullanılmaktadır.
Joshua Lederberg’in çalışması 1958’te fizyoloji ve tıp alanındaki Nobel Ödülü’nü George Beadle ve Edward Tatum ile paylaşmıştır. Esther Lederberg’in çok büyük katkısı olmasına rağmen ona ödül verilmemiştir.
Stanford Üniversitesi’nden Stanley Falkow, ilgililere bu durumla ilgili bir mail atmıştır. Mailde “Bakteriyel virüsün bakteri çeşitlerine etkisi hakkındaki çalışması için Esther Lederberg’e hakettiği verilmelidir” yazar, lakin asla cevap alamadı.
Nettie Stevens
1861’de Vermont’ta doğan Stevens, cinsiyeti belirleyicilerin çevresel veya diğer etkenler değil, kromozomlar olduğunu keşfetmiştir.
Bu keşif çalışma arkadaşı E.B. Wilson’a atfedilmiştir. Stevens önce çalışmasını yayınlamıştır, zamanla doğruluğu daha da belirleyici olsa da, yıllar sonra Stevens sadece “laboratuvar teknisyeni” olarak anılmıştır.
Stevens, Matilda Effect’in kurbanı olmuştur. Bu etki şöyle açıklanabilir, sistematik baskılarla bilim alanında çalışma yapan bir kadının çalışmalarının erkek meslektaşına atfedilmesidir.
Hypatia
Bu durum sadece yakın tarihte görülmüyor. Bundan 1600 yıl öncesinde de aynı durum söz konusuydu. Hypatia’nın sorgulamadan inanmaması, araştırmacı kişiliği onu bağnaz düşüncelerin eline itmiştir. Dinsiz olarak anılan Hypatia, dönemin katı Hıristiyan düşüncesine hâkim olanlarca katledilmiştir. Zaten bir kadın olması onun felsefe, matematik alanında yaptığı çalışmaları geri plana atmış olsa da, bir de buna dinsiz olarak adlandırılması eklenmiştir.
Yaşadığı yer İskenderiye’ydi. Geniş öğretisi ve kütüphanesiyle ünlü İskenderiye. İlk öğretilerini filozof babası Theon’dan almıştır. Theon kızına kendisine saygısı olan her bireyin düşünme hakkını kullanmasını, verilene körü körüne inanmamasını öğretmiştir. Babasına göre yanlış düşünmek hiç düşünmemekten daha iyidir.
Hypatia Roma’nın çok kötü zamanlarına denk gelmiştir lakin düşünceleri ve verdiği halka açık eğitimlerle bir nebze de olsa o günleri aydınlatabilmiştir. Eğer o ve babası olmasaydı günümüzde bilinen çoğu eser bugünlere belki de ulaşamayacaktı.
Serapis Tapınağı’nı yıkan ve eski dine ait olan her şeyi yok eden Hıristiyanlar, tapınağın yerine kilise yapmıştır ve bu birçok olayı da beraberinde getirmiştir. Piskopos Cyril, Hypatia’ya karşı halkı ateşlemiştir. Çünkü bir kadın ne öğretmelidir ne de öğrenmelidir. Hele de halkı aydınlatmak şöyle dursun!
500 kişi kadar kalabalık bir grup Hypetia’yı sürükleyerek kiliseye getirip vahşice öldürdükten sonra yakmıştır.
Aydınlanmışlıktan korkan zihniyete karşı sınırları aşan kadınlar
Bu bahsettiğim bilim insanları boyun eğmeyen kadınlardan sadece birkaçı. Çok azından bahsettim çünkü ben bu araştırmayı yaparken bile kaynaklarda hep aynı şeylerin tekrarlandığına ve Türkçe kaynak yetersizliğine çok hayıflandım. Fazla tanınmamalarının tek sebebi var ki o da hep bir erkeğin ardında kalmak, hatta sadece laboratuvar teknisyeni olarak kayıtlara geçmek. Unutmamalıyız ki, gündelik olarak kullandığımız çoğu eşyanın mucidi kadındır.
Kadın aydınlanınca bilirler ki başkalarını da aydınlatacaktır. E zaten bu zihniyet de aydınlanmıştan korkan zihniyettir.
Aslında yüzyıllardır bilimde, sanatta, felsefede, sporda ve daha birçok alanda biz kadınlar vardık, sadece sizler duymadınız. Patriyarka sözümüzü kesti yahut matilda etkisine kurban gittik, öyle ya da böyle bizler varız ve eril dile, erk sisteme karşı dimdik ayaktayız. Sporda hevesimizi kıran da, sanatta çizdiğimize söylediğimize burun kıvıran da, bilimde keşiflerimizi icatlarımızı bir erkeğe atfeden de… Hep aynı şeydir; eril tahakkümü. Lakin bizler boyun eğmeden, dimdik bir şekilde hedeflerimize ulaşmayı bir amaç edindik. Gözün arkada kalmasın Jucelyn Bell Burnell, amacımıza ulaşmak için durmadan çalışacağız. Gözün arkada kalmasın Hypatia, bize verilenle sınırlı kalmayıp araştırıp sorgulayacağız.
Biz kendimizin farkındayız ve yetersiz olarak adlandırılmaktan hiç hoşlanmıyoruz. Onlara kimin yetersiz olduğunu göstermeye geliyoruz!
Kaynak: National Geographic, Derin-uzay, Hürriyet, bilim.org