Nasıl ortaya çıktığı tam olarak bilinmemekle birlikte, din ve kültür sebebiyle yakın çevremizde çok sık karşılaştığımız ve alışılmışlığın etkisiyle çok fazla sorgulamadığımız bir gelenektir erkek çocuk sünneti. Sünnetin yaralayıcı ve kan akıtan bir gelenek olduğunu düşündüğümüzde, bu operasyonu bu denli kabullenmiş olmamız şaşırtıcıdır.
Sünnetin bedende ve ruhta ne kadar yara bırakan bir uygulama olduğunu konuşacak olsak hemen kadın sünnetinden başlarız. Kadın sünnetinin ne kadar acımasız bir uygulama olduğundan, bunu yapan Ortadoğu ve Afrika ülkelerinin ilkelliğinden bahsederiz. İnsan bunu kendi çocuğuna nasıl yapar, küçük kız çocuklarına gereksiz ve iz bırakan bu acı nasıl çektirilir diye düşünürüz.
Peki ya erkek çocuk sünneti hakkında neden pek konuşmayız?
Erkek sünnetiyle ilgili konu açıldığında ilk olarak aklımıza gelen şey bu uygulamanın sağlık açısından ne kadar yararlı olduğudur. Bizim için oradaki deri fazlalıktır ve alınması gereklidir, bu uygulama sağlık içindir ve çocuk büyümeden yapılmalıdır; peki gerçekten öyle midir?
İnsan vücudundan geri getirilmeyecek bir parça keserek bunun yararlı ve sağlık açısından gerekli olduğunu düşünüyorsak öncelikle insanın yaratılışında bir hata olduğunu kabul ediyoruz demektir. Peki, din ve/veya kültür sebebiyle yaptırılan bu uygulama, inanılan dinin yaratılış ilkesine ters düşmüyor mu? İnsanın doğasında bir hata mı vardır?
Kesilen bu parçanın bilimsel olarak açıklanmış birçok işlevi bulunuyor.
Bu deri kendi ürettiği antibakteriyel sıvı ile penisi koruyor; yok olması penisi bakterilere karşı açık bırakıyor. Hassas dokulardan oluşması sebebiyle cinsellikte his artışını sağlıyor; kesilmesi sebebiyle kan dolaşımı bozukluğu, cinsel bozukluk oluşuyor ve tahrişe açık hale getiriliyor.
Çocuklar; ileride sıkıntı çekmesin ve “ana-baba hakkı” diyerek zorla ikna, çoğu zaman da kandırma yolu ile sünnet ediliyor. Çocuğun rızası olmadan, bedeninden geri getirilmeyecek ve işlevi olan bir parça alınıyor üstelik herkes bunu çocuğunun iyiliği için yaptığını düşünüyor.
Bu “yaralama”yı uygulayan ve uygulattıran aileler, çocukları korkudan ve acıdan ağladıklarında hiç mi bunun gerekliliğini sorgulamıyor? Bir insanın üstelik kendi çocuğunun bedenine yapılan bu telafisi olmayan uygulama, gelenek ve dini gereklilik olarak görüldüğünde vicdanlarda iz bırakmıyor mu? Tarihte milattan önce izlerine rastlanan bu uygulamayı, bu yüzyıla geldiğimizde çocuğumuzun sağlığı söz konusu olduğunda bile sorgulamıyor muyuz?
Çocuk sünneti “Çocuk Hakları Sözleşmesi” ihlalidir
Çocuk Hakları Sözleşmesi 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye de dâhil 197 ülke tarafından imzalanmıştır.
Sözleşme Türkiye tarafından 14 Ekim 1990 tarihinde imzalandı ve 27 Ocak 1995 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 24.3 maddesinde sünnetten bahsedilmektedir:
“Taraf devletler, çocukların sağlığı için zararlı geleneksel uygulamaların kaldırılması amacıyla uygun ve etkili her türlü önlemi alırlar.”
Durum böyleyken, toplumun dayatmalarını kabullenmek yerine sorgulayıcı olmalıyız.
Sünnetin zararlarını bilimsel olarak detaylı öğrenmek isterseniz; yerli ve yabancı uzmanların açıklamalarının olduğu, kaynak olarak kullanılan sayfayı gözden geçirebilirsiniz.
Kaynak: Sünnetin zararları, wikipedia