Esnek zaman planlaması üst düzey yönetimde çalışan kadın sayısının azlığından dolayı her derde deva olarak görülmüştür. Aslında, bu görüşün temeli, eğer kadınların arzu ettikleri gibi işe gidip gelmelerine izin verilirse (ya da çocukların ihtiyaç duyduğu zaman programını ayarlayabilirlerse), onların evde olduğu kadar işte de kendilerini geliştirecekleri düşüncesine dayanmaktadır.
Bununla birlikte, Oral Roberts Üniversitesi’nde doçent olan David Burkus‘un, Harvard Business Review‘da bir araya getirdiği çok sayıda araştırma çalışması bunun öyle olmayabileceğini gösteriyor.
Burkus’un alıntı yaptığı ilk çalışması Furman Üniversitesi’nden sosyolog Christin Munsch‘in 2014 yılında yaptığı bir deneydir. Araştırmacı, 600 katılımcıya, esnek bir program isteyen bir çalışan ile bir İK temsilcisi arasındaki konuşmanın bir örneğini gösterdi. Bu örnekler çalışanların cinsiyetlerine ve talebin nedenine göre değişmekteydi (bazıları çocuk bakımına dayanıyordu, bazıları aile dışı nedenlerden ötürü idi). Sonra da katılımcılardan, çalışanın hoşgörü, güvenilirlik, işe olan bağlılığı ve onların talebine evet demenin ne kadar muhtemel olacağı hakkında değerlendirmeler yapmaları istendi.
Munsch, katılımcıların esnek program talebinin bir erkekten geldiğini düşündükleri zaman, kendilerinin buna izin verme ihtimalinin daha yüksek olduğunu keşfetti (bir kadın için % 70’e karşılık % 57). Dahası onlar, zaman planlaması yapan erkekleri daha sevimli ve kendini işine adayan kişiler olarak görmeye daha meyilliydiler.
Alman araştırmacılar Yvonne Lott ve Heejung Chung tarafından 2016 yılında yapılan araştırmaya göre, işverenler, kadınların esnek zaman taleplerini yerine getirseler bile, bilinçsizce onları bunun için cezalandırıyor olabilirler. Lott ve Chung esnek çalışma planlamasının, çalışma saatleri ve gelir üzerindeki etkisine bakarken, üç farklı erkek ve kadın çalışan gruplarını karşılaştırdılar. Bu üç grup normal saatlerde çalışanlar, esnek zaman programı olanlar ancak programları ayarlayanlar ve programlarını tam olarak kontrol edenler şeklindeydi.
Kendi programlarını belirleyen hem erkek hem de kadın çalışanlar, geleneksel saatlerde çalışan meslektaşlarından daha fazla kazanırken, erkekler kadınlardan çok daha fazla ücret alıyorlardı. Zaman programlama özerkliğine sahip erkekler sabit programda çalışan erkeklerden yılda 6.700 euro daha fazla kazanırken, aynı özerkliğe sahip kadınlar geleneksel programa sahip kadınlara göre yılda sadece 2,000 euro daha fazla kazandı.
Burkus bu fark için iki muhtemel açıklama sunuyor. Birincisi, “erkeklerin artan üretkenliğin ve terfinin sonucunda ve daha verimli bir zaman planlaması ayarlamak için zaman planlama kontrolünü kazanma olasılığı daha yüksekken, kadınların, bu kontrolü kendi aile planlarını daha iyi karşılamak için kullanmaları daha olasıdır.” Başka bir deyişle, esnek saatlerde çalışan erkekler, bu durumu daha verimli olmalarına yardımcı olması için kullanırken, esnek saatlerde çalışan kadınlar bunu çocuklarının bakım sorumluluklarını karşılayabilmek için yapmaktadırlar.
Burkus’a göre, bir başka eşit derecede muhtemel açıklama olan “kadınların, ailelerinin taleplerini karşılamak için esnek zaman planlaması kullandıkları düşüncesi önyargılı bir bakış açısıdır. Nitekim, kadınlar daha verimli olmak için esnek programlar kullanıyor olsa bile, akranlarının izlenimleri bunun tam tersi olabiliyor”. Bu hipotez, Munsch’in esnek zaman programlaması isteyen erkeklerin, kadınlara göre işlerinde daha hoş ve kendilerini adamış görünme ihtimalinin çok yüksek olduğunu ortaya koyan bulgular ile örtüşmektedir. İlginçtir ki, iş yerindeki kadınlar bu tür bir ön yargıya sahipler. LeanIn.Org ve McKinsey ve Company’nin yakın tarihli bir çalışmasında, kadınların esneklik programlarına katılmaya gönülsüz olduğunu, çünkü esneklik programlarının kariyerlerine zarar vereceğine inandıkları belirtiliyor.