“Inbox (1)” yazısını görünce çok heyecanlanmıştım. Sevdiğim kadından mail gelmiş olabilirdi. Zaten o günlerde tek yaptığım mail adresinde yenile tuşuna basmaktan ibaretti ve çok fazla kullanmadığım adresim olduğundan spam, reklam maillerinden biri olamazdı. Maili o göndermiş olmalıydı. Hemen inbox’a tıkladım. Mailin ondan olması için dua ediyordum… Her zamanki gibi büyük yaratıcı beni duymamıştı. Mail, ojigolo.co’dan gelmişti. Kimdi bu ojigolo.co ve benden ne istiyordu. Merakım mail başlığını görünce gitti. Ojigolo.co “intikam için sevişmek istiyordu.” Sevişmek kısmını görünce heyecanlandım tabii ama aşk acısı çekmekteydim ve noktaco’yu hiç umursamadım.
Ertesi gün bir mail daha geldi. Yine ondan değil noktaco’dandı. “İntikam için yanıyorum beni söndürmeyecek misin?” diyordu. Noktaco’yu kırmak istemiyordum ama kalbimde başka biri varken bunu ona yapamazdım. Anlamıyordu.
Aradan iki gün geçmesine rağmen ne ondan ne de noktaco’dan bir haber vardı. Hatta ondan mail beklemiyordum artık, noktaco’dan bir haber alsam yeterdi. Bir sonraki gün beni mutlu eden o mail geldi. “İntikam için senin şehrindeyim buluşalım artık” diyordu, bu sefer de. Buluşmaya karar verdim. Hiç tanımadığım biriyle sevişmek istediğimden değil, yanlış anlaşılmasın. Sadece onu görüp “intikam duygusundan arınmak barışı içselleştirmek” adlı yazımı okuyacaktım. O yüzden maili açtım ve buluşmak istediği adresi yazdım. Adresin Tepecik’i göstermesi beni hafif şüphelendirse de intikam konusunda uyarılması gereken biri vardı. Gidip onu uyarmalıydım. Hemen en güzel kıyafetlerimi giyinip, kokularımı sürüp yola koyuldum.
Durakta Tepecik’e giden dolmuşu beklerken yanıma bir araba yanaştı ve Gardaş küçükbaşlar kaçtan başlıyor, diye sordu. Adama boş gözlerle baktım. Herhangi bir şey anlamadığımı anladı ki yav işte kuzu koçlar kaçtan başlıyor, diye sorusunu yineledi. Valla 500’den başlıyor herhalde. Ben de tam bilmiyorum, dedim. Arkamdaki adaklık kuzu koç bulunur yazısını göstererek kusura bakmayın siz ilgileniyorsunuz sandım, dedi. Anladım. Yok ben bakmıyorum ama yeri biliyorum isterseniz sizi götüreyim. Ben de oradan binerim dolmuşa, dedim. Oo eyvallah kardeş, gel buyur.
Tam doksan imbat FM sponsorluğunda yolculuğumuz devam ederken; kardeş var ya çok pis bir beladan kurtulduk. Laf aramızda, yakalansaydık; donumuza kadar alırlardı, baya da yatardık içerde, dedi. Hayırdır abi ne oldu ki, diye sordum. Boşver bizim işler, pis işler. Bu beladan kurtulduk. Allah’ın izniyle bir koç keselim de üzerimizden çıksın. Çıksın ki bir daha başımıza gelmesin.
O böyle deyince insanın ne kadar yüce bir varlık olduğunu bir kez daha anladım. Başka hiçbir canlıda olmayan birçok özelliği barındırıyordu insan. İntikam için sevişmeyi, başına bir bela gelmeden önce; geldikten sonra, başka bir canlıyı öldürmeyi onun dışında hiçbir canlı akıl edememişti. Ondan başka aklını kullanan bir canlı da yoktu zaten.
Hiçbir kertenkele, başka bir kertenkeleye alınıp; sen bana bunu bunu yaptın. Çok kızdım. Senden intikamımı almam lazım. Ben de sana şunu şunu yapacağım, şeklinde bir düşünce üretemez. Gururu yoktur kertenkelelerin.
Kangurular kendi aralarında en iyi yalanı kim söyler yarışması yapıp birinci gelenin bize de belki bir ekmek düşer diye her dediğini alkışlayıp, pışpışlamazlar. Demokrasi nedir bilmez kangurular. Korkaktırlar.
Ayılar bilimden zerre nasibini almamışlardır. Kendilerini koruma işini, affedersiniz hayvan gibi yaparlar. Silah üretecek beyne sahip olmadıklarından ayı gibi saldırırlar birbirlerinin üzerine. Görseniz ne kadar boş sebepten olur bu saldırılar. Keşke insanlık gibi milleti için savaşsalar… Onur, şeref, nedir bilmez ayılar.
Ahtapotlar…
–Gardaş geçmedik di mi yolu?
-Şimdi geldik abi ben burada ineyim, siz içeri girin.
-İstersen biraz bekle ben seni gideceğin yere götüreyim.
-Yok abi sağ ol. Benim acelem var. Hemen gidip bizim büyük insanlığımızı kurtarmam lazım.